Çeçenistan

fahri konsolosu 
Medet Ünlü şehid edildi...

Türkiye'deki Çeçenlere yardım çalışmalarıyla tanınan
ve Çeçenistan İçkerya Cumhuriyeti Türkiye Fahri Konsolosu da olan 
Medet Ünlü, uğradığı silahlı saldırıda şehid oldu...







16 ekim 2010 tarihinde yaptığımız ve Baran Dergisi'nin 197 . sayısında yayımlanan işte o söyleşi:

ÇEÇEN MÜCADELESİ KUMANDAN HÜSEYİN GAKAYEV İLE DEVAM EDİYOR!

Kendinizi cephedeki mücahidin yerine koyarak düşünün. “Ben orada olsaydım ne yapardım ve ne beklerdim” mantığıyla… O zaman oradaki mücahidin, o şartlar içerisinde, nasıl bir meşakkat ve çile yaşadığını anlayabilirsiniz!

MEDET ÜNLÜ

Öncelikle okuyucularımız için kendinizi tanıtır mısınız.

Ben Medet Ünlü.Türkiye’deki Çeçenlerdenim, Türkiye’deki Çeçen Cumhuriyeti, Çeçenya’nın fahri konsolosuyum. Çeçenistan’da bağımsızlık mücadelesi ile başlayan süreç içerisinde, hadisenin Türkiye ayağında görev aldım. En son şekli itibarıyla da bu görevimi devam ettiriyorum.

Türkiye’de sizden başka Çeçenistan’ı temsilen konsolos veya elçi var mı?

Hayır…

Rus desteği ile kurulan Kadirov yönetimiyle bir alâkanız var mı?

Hayır, asla! Bu yönetim Rus yanlısıdır, bu da Rus hükmündedir.

Çeçenistan’daki son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Durumu şöyle değerlendiriyorum; cephede elhamdülillah vahdete dönük çok güzel gelişmeler yaşandığı bir dönemdeyiz. Bütün mücahidler birlik-beraberlik içerisinde. 18 yıldır devam eden mücadelenin sıhhatini bozmaya yönelik yapılmış olan bütün provokasyonlara, Rus planlarına, Rus yanlısı yapıların ortaya koyduğu fitne çalışmalarına karşı birlik ve beraberlik içerisinde bu mücadeleyi iğfal ettirmeden, kâfirleri asla sevindirmemek niyetine dayalı olarak, azimle, kararlı bir şekilde sözlerini yenilediler. Bu mücadeleyi elhamdülillah bundan sonraki kısmıyla, geçmişte öğrendiğimiz destanlaşmış sayfalarıyla yeniden dünya kamuoyuna sunmak üzerine hareketlerine devam ediyorlar. Son derece müspet görüyorum.

Çeçenistan’da Şûrâ’nın aldığı kararlar doğrultusunda Kumandanlık kademesinde değişikliklere gidildi, Çeçen mücadelesinde çeşitli görevlerde bulunan Kumandan Hüseyin Gakayev, hem siyasi hem askeri açıdan Çeçenistan’ın yeni Kumandanı ilan edildi bu konu hakkındaki değerlendirmeleriniz nedir?

Şu anda ismini zikrettiğimiz delikanlı, Hüseyin Gakayev Çeçen cephesinin askerî ve siyasî lideridir. Vahdet üzere, Muhanned başta olmak üzere Tarhan, Aslanbek, Zübeyr bütün komutanlar biat ettiler. Çeçen cephesinde bugüne kadar hep arzu edip de ulaşmayı hayal bile edemeyeceğimiz güzellikte vahdet oluşmuştur ve biz inanıyoruz ki oraya Allah’ın eli değmiştir. İnşallah bundan sonra çok daha güzel gelişmelerin yaşanabileceği bir zemin oluşmuştur. Bu saate kadar, bu meseleden tam da İslâmî anlamda, peygamberî yöntemle istişareli ve meşveretli şûra eliyle yürüyecek, hataları telâfi edebilmeye, düzeltebilmeye dönük, hassasiyetleri asla ihmal etmeyen cümlelerle, bu mesele rayına oturmaya başlamıştır. Zannediyorum ki bu yapı içerisinde, hz. Ömer tavrı takınan, hz Ebubekir tavrı takınan komutanlarımız vardır. Hepsi birbirlerini Allah adına murakabe altında tutarak, hata yapmama adına ya da hatayı en aza indirebilecek şekilde mücadeleye ve hayatlarına devam etmektedirler.

Bence şu ana kadar ki gelişmeler; çok şehid verilmiş, çok bedel ödenmiş, dört tane devlet başkanını şehid vermiş ve uluslararası arenada, bütün dünyanın önünde cereyan etmiş olmakla, kendi rüşt’ünü ispat edip, tamamlamış olan Çeçen mücadelesini, Çeçenistan cihad hareketinin son 18 yılında masuniyetini ortadan kaldırmaya yönelik yapılmış, çokça şeytanî temel üzerinde oyunlar, hileler filan vardı. Mücahidlerin görevi Allah yolunda cihad etmektir. Bu noktada onlardan dünya çapında diplomat olmaları, siyasî harekette bulunmaları beklenemez; ama kâfilerin de hileleri sınır tanımıyor. Dolayısıyla bütün oyunların içinde, bizzat silah gücüyle, bizzat kendi kararlarıyla baş edemeyen küfür yapısı ümmeti ilhak etmeye, parçalamaya dönük gayretler içerisinde idi. Bu emirlik ilânı ile birlikte ortaya çıkan Çeçen mücadelesinde lehte ve aleyhte olan gelişmelerin muhasebesi yapıldı.

Avrupa’da Çeçen davasını siyasi ve politik açıdan savunan bir isim var, Ahmet Zakayev(?)

Taş gibi bir Müslümandır elhamdülillah.

Hakkında sık sık spekülatif haberler duyuyoruz…

O haberleri yayanların-çıkartanların kim olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla çok bir şey söylemek gerekmez.

Zakayev hakkında sizin değerlendirmenizin okuyucularımız için çok önemli olduğunu biliyorsunuz...

Kesinlikle. Hayatı boyunca bir çok teklif sunulmuş, önüne bir çok imkanlar konulduğu halde davasından hiçbir şekilde vazgeçmemiştir. Şahsî hata yapabilme keyfiyetinde değildir ve cihada birlikte çıktığı ve “bu uğurda şehid olan insanların önüne yüz karası-mahcup bir şekilde çıkmamak adına benim çok dirayetli ve azimli durmam gerekir” diyecek kadar kaliteli, itikadı sağlam biridir. Ama bunun ekinde bir de Çeçen toplumunun uluslararası arenada, bütün devletlerarası ilişkilerde, bölgelerarası ilişkilerde küfrün kendini güçlü kılmaya yönelik uygulayacağı yol ve yöntemlere dönük teyaffuz adına bu hadiselerde çok olgunlaşmış-pişmiş, Çeçen toplumunun yetiştirdiği ender diplomatlardan, siyasetçilerden birisi ve kalitesini ortaya koydu; Çeçen cephesiyle vahdet birleşince “ben o vahdetin emrindeyim, istifa ediyorum, bir görev verilirse yapmaya her zaman hazırım” dedi.

Bu dava çocuk oyuncağı değil, bir örgüt, grup meselesi değil; bu Çeçen halkının yüzyıllara tâbi meselesidir.

Bize çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Geçtiğimiz günlerde, Uluslararası mahiyette bir fotoğraf sergisi açtık. Yine kısa bir süre önce Polonya’daki Dünya Çeçen Halk Kongresi’ne katıldık. Muhacir olarak dışarı çıkmış insanlarımız mülteciler, içeride yaşayanlar, eğitimli olanlar hemen herkes nezdinde, hem cephede, hem cephe dışında… Onun dışında Türkiye’de de her fırsatta aktif mücadelemizi sürdürüyoruz.

Türk hükümetinin Çeçen davasına bakışını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye devleti elbet devletçilik uygulamaları ve siyasî, politik, diplomatik yaklaşımlarıyla ortaya koyduğu resmi uluslararası arenada benzer yapıların kendi aralarındaki münasebetlerinin bir gereğini yapıyor gibi bir görüntü veriyor.

Yakın tarihte bazı Çeçen komutanların Türk Hükümeti tarafından Rusya’ya teslim edildiğini televizyonlardan izledik. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Hangi Çeçen komutanlar?

Mesela havaalanında Rusya’ya teslim edilmemek için pasaportunu yırtan ve ağlayan bir Çeçen vardı.

Bizzat benim uğraştığım bir meseleydi. O delikanlı bir komutan da değildi.

Öyle bir şey yok. Kamuoyuna sunulanla, işin arka planı farklı. Burada sadece bize düşen bir görev var, Müslüman’ın Müslümanlar’ı yanlış bilgilerle yanlış yerlere yönlendirmeme sorumluluğumuz var.

Yani söylendiği gibi Türk Hükümeti ile Rus Hükümeti arasında, Çeçenistan’dan tedavi için gelen Bazı Komutanların Rusya’ya teslim edilmesine dair bir anlaşma sözkonusu değil mi?

Hayır böyle bir örnek yaşanmadı.

Gönül rahatlığı ile-kesinlikle böyle bir anlaşma yok diyebiliyor musunuz?

Kesinlikle yok” diyebilirim. Yazılı olmasına gerek yok; Türkiye devleti Rusların bu yöndeki isteklerinin hiçbirine cevap vermemiştir. Sorumluluğumuz olduğu için bunu rahatlıkla söylüyorum. Çünkü bu söylenenleri çok yakından takip etme şansı olan insanlarız. Bu tarz hadiselerde yanlış yönlendirmeler var; ama ümmeti yanıltmaya dönük yanlış yönlendirme ehliyetimiz olamaz; olmamalı.

Açıkça televizyonlarda izledik; ağladı “beni teslim ediyorlar” gibisinden. O açıdan, öyle algılandı o haber.

Öyle algılanması amaçlandı belki de. Ben o hadiselerin önünü-arkasını, içini-dışını ilgili şahsın düşüncesini, hadisenin seyrini-sürecini bizzat yaşayan bir insanım; ama kötü olmuştur? Hayır. Kamuoyu bu vesileyle Çeçen meselesini biraz daha hatırlar hâle gelmiştir.

Son olarak: Türkiye’den, Türk halkından yeterli desteği alabiliyor musunuz? Alamıyorsanız halktan neler bekliyorsunuz?

Birincisi, Çeçen cephesinde var olan mücadele 18 yıl gibi bir zamana yayılmış olduğu için ve küçük bir coğrafyada olduğu için, bugün en küçük temsilcisinin, küfrün en büyük temsilcisine karşı verdiği mücadelede çektiği zorluklar, siyasî ve diplomatik zorluklar, dokunulmazlık zırhına bürünmüş, uluslararası arenada kendini daha rahat ifade edebilir küfür gücüne karşı, ümmetin, sesinin azlığı, avazı çıktığı kadar bağırsa bile duyuramaması gibi bir olumsuzluğu var. Ama burada bundan ziyâde, rahmete muhatap olmaya dönük hassasiyetimizle Türkiye’deki ve bütün dünyadaki Müslümanların duasını talep ediyoruz. Bütün mücahidlerin dileği ve talebi duadır. Mü’min vazgeçilmez silahıdır. Bu silahı da mücahidin yanından eksik etmesin. İkincisi, Çeçen cephesini kendi kültürü içerisinde, kendi mahiyetiyle beraber, bütün fizikî zorluklara rağmen o mücahidlerin nasıl bir çileyi, nasıl bir meşakkati, nasıl bir davayı sürdüklerini içeriden anlamaya dönük peygamberî bir mantıkla, “kendisi için dilediğini kardeşi içinde dilemesi” gereken bir yapının muhatabı olarak, Çeçen bir mücahid yerine “ben orada olsaydım” mantığıyla bakarak algılamalarını ve bu çerçevede orayı sahiplenmelerini ve dualarını da bu çerçevede oraya sunmalarını ifade etmek lâzım. Özellik bu son küfrî bütün planlamaları berhava eden bu vahdet uygulamasından sonra, mücahidlerin, kesinlikle şimdi maddî anlamda da çok büyük desteğe ihtiyaçları var. Bu anlamda Müslümanların kendilerine düşen görevi de zaten bilmeleri gerekir. Mücahidlerin vahdetinin de inşallah zafere yakınlaşmamızın bir müjdesi olduğunu görerek mücahidlerimizi sahipsiz ve yalnız bırakmamak adına, Müslüman kardeşlerimizden İslâmî kardeşliklerimizi ifade edelim.

Teşekkür ederim hocam.

Ben teşekkür ederim, dergilerinizi de ulaştırın elimize lütfen.

Ulaştıracağız.