Türkiye zor ve baş döndürücü birkaç ay geçirdi, ki bunlar tam da Erdoğan’ın sevdiği havalar.

Ürdün'deki aile darbesinin nasıl olduğu konusunda herkes kafa yorarken, Türkiye siyasetinde ise başka bir fırtınalı hafta geride kaldı. 3 Nisan tarihinde, Prens Hamzah’ın Amman'da üvey kardeşi Kral II. Abdullah’a komplo kurduğunun iddia edildiği sıralarda, 104 emekli Türk amiral, Başkan Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin, Türkiye'yi kendisine Çanakkale Boğazı ve İstanbul Boğazı üzerindeki erişimi düzenleme hakkı veren Montrö Sözleşmesi'nden çekmeye yönelik teklifi hususunda endişelerini dile getiren bir bildiri yayınladı. Amiraller bildiride silahlı kuvvetlerin İslâmîleştirilmesi olarak gördükleri bazı hususlara da dikkat çekti.

Bu oldukça önemli bir mevzu; çünkü geçmişte Türkiye'de bundan daha az sebeplerle birçok darbe oldu. Yine de amirallerin neyi amaçladıkları tamamen belirsiz. Belki de kendileriyle aynı düşüncede olan muvazzaf subayları harekete geçirmeye çalıştılar. Eğer durum buysa demek oluyor ki bu bildiri, Adalet ve Kalkınma Partisi’yle laik-milliyetçi subaylar arasındaki uzun zamandır beklenen hesaplaşmanın ilk adımıydı. Bu iki grup ortak düşman Fetullah Gülen'e karşı birlikte hareket etmişti. Belki de Erdoğan ve partisinin son 19 yılda yaptığı değişikliklere içerleyen bir grup emekli amiral, nihayet kendilerini bu yükten kurtarma ihtiyacı hissetti ya da bu bir tuzaktı.

Amirallerin yapmak istedikleri her ne olursa olsun, yayınladıkları bildiri, Türk Başkan’ın lehine işledi. Mektubun gecenin geç saatlerinde Veryansintv.com adlı az bilinen aşırı milliyetçi bir haber sitesinde yayımlanmasının hemen akabinde Erdoğan, danışmanları ve medya “darbe!” diye yaygaraya başladılar. Hükümetin kamuoyunu yönlendirme konusundaki rakipsiz yeteneği göz önünde bulundurulacak olursa, bu garip olay bir darbe girişimi olarak hatırlanabilir. En azından Erdoğan'ın iç siyasette işleri tekrar yoluna koyduğu an olarak tarihe geçebilir.

Bildiri, Türkiye'de Erdoğan tarafından tetiklenen olaylar sebebiyle çalkantılı geçen son birkaç aylık süreci de sona erdirmiş oldu. Boğaziçi Üniversitesi'ni sarsan protestolar, Ankara’nın İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinden çekilmesi, Türkiye Merkez Bankası'nın zirvesinde tekrar yapılan bir değişiklik, Halkların Demokratik Partisi'ni (HDP) kapatmak için Anayasa Mahkemesine dava açılması, bu partinin liderinin Erdoğan'a hakaretten mahkum edilmesi ve yine HDP'nin yüksek profilli bir başka üyesinin tutuklanması gibi olayların ardından geldi bu bildiri. Bu kaos boyunca Türk halkı, artan Kovid-19 vakalarıyla birlikte kötüleşen ekonomik şartlar ve belirsizlikle de mücadele etmek zorunda kaldı.

Takvimler henüz 2021 yılının Nisan ayını göstermesine rağmen dikkatli ve evhamlı bir siyasetçi olan Erdoğan, gözünü Türkiye'nin bir sonraki cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerinin yapılacağı 2023 yılına dikmiş durumda. Son anketlere göre, oyların hala çoğunu alabiliyor olmasına rağmen, partisine desteğin azaldığını gören Erdoğan gözünü bu seçime çevirdi. Sonuç olarak Erdoğan, yaklaşan seçimlerde AKP'nin parlamentoda çoğunluğu elde etmesini sağlamak ve halihazırda sahip olduğu siyasi desteği korumak amacıyla hassas konular üzerinde manevra yapmaya başladı.

Uluslararası saygın bir üniversite olan Boğaziçi'ndeki protestolar, Erdoğan'ın siyasi hile yaparak Melih Bulu adlı bir intihalciyi okulun rektörü olarak atamasıyla başladı. Gösterilere polis müdahale etti ve hükümet protestolardan üniversitenin LGBTQI kulübünü sorumlu tuttu. Bu, dindar muhafazakâr seçmene oynayan bir tavırdı. Ancak son haftalarda Erdoğan ve yardakçılarının homofobi üzerinden siyaset yaptığı tek konu bu değildi. Türkiye 21 Mart'ta İstanbul Sözleşmesi'nden de çekildi. Erdoğan "anlaşmanın bazı gruplar tarafından Türkiye’nin sosyal ve ailevi değerleriyle bağdaşmayan eşcinselliği normalleştirme niyetiyle" kullanıldığını söyledi. Bu, AKP'nin oy için kendisiyle çelişmesiydi. Zira Erdoğan daha yalnızca on yıl önce sözleşmenin imzalanmasına büyük bir tantanayla nezaret etmişti. O dönemde henüz otoriter bir başkan olmayan Erdoğan, AKP ve Türkiye'nin yenilikçi ve ilerici olduğu imajını yansıtmaya çalışıyordu.

Erdoğan İstanbul Sözleşmesi'nden ayrıldığı gün henüz Kasım 2020'de göreve gelen Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ı görevden aldı. Ağbal'ın görevden alınmasının sebebi olarak, aklı başında para politikasının neticesi olan faiz oranlarını yükseltmesi gösterildi. Ağbal Merkez Bankası'nı devralıncaya kadar Türkiye, üç yıldır bir lira krizinden diğerine sürüklenip durmaktaydı. Erdoğan, Ağbal’ın yerine ise eski bir AKP milletvekili, devlet kontrolündeki Halkbank'ın yöneticisi ve hükümet yanlısı Yeni Şafak gazetesinde yazdığı yazılarda Erdoğan ile aynı görüşü paylaşarak "enflasyona faiz oranlarının yükselmesinin sebep olduğu" iddiasını savunan Şahap Kavcıoğlu'nu getirdi. Anlaşılan o ki Erdoğan takvime baktı ve orta sınıf ile iş dünyasına acı veren yüksek faiz politikasının yerine, enflasyonist etkileri ve uzun vadeli zararları olmasına rağmen böyle bir adım atmaya karar verdi.

Gündemde ayrıca HDP'nin içinde bulunduğu sıkıntılı durumlar da var. Bu parti, Gülencilerden sonra Erdoğan'ın en büyük “öcü”sü. Bir "Kürt partisi" olarak tanımlansa da HDP'nin bundan daha geniş bir tabanı var. Haziran 2015 genel seçimlerinde HDP, halk oylarının yüzde 13'ünü topladı ki bu da parlamentoya girmesi için yeterliydi ve böylece AKP'yi parlamento çoğunluğundan da mahrum bıraktı. Erdoğan o yaz koalisyon hükümeti görüşmelerini sabote etti ve ülkeyi AKP'nin kaybını tersine çevirebileceği bir yeniden seçime zorladı. O zamandan beri Erdoğan, HDP liderini (Selahattin Demirtaş) PKK'lı teröristlerle iş birliği yapmakla suçlayarak partinin başını kesmek istedi. HDP'nin kurucu ortağı ve cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş, 2016 yılından bu yana terör suçlamasıyla cezaevinde bulunuyor ve geçtiğimiz günlerde Erdoğan'a hakaretten dolayı yine hapis cezasına çarptırıldı. Bir diğer yüksek profilli parti lideri ve milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun ise geçtiğimiz günlerde dokunulmazlığı kaldırılmış ve 2016'da paylaştığı Türk hükümetini PKK ile barış görüşmelerini yeniden başlatmaya çağıran bir tweet sebebiyle tutuklanmıştı.

Şüphe yok ki, Türk lider HDP'nin 2023'te bir kez daha AKP'yi meclis çoğunluğundan mahrum bırakacak kadar oy almasından endişe duyuyor. Erdoğan'ın Anayasa değişiklikleri aracılığıyla 2017 yılında tasarladığı yeni başkanlık sistemine göre, Başkan ancak TBMM'de çoğunluğu elinde bulunduran partidense Erdoğan’ın istediği gibi denetleneden hareket edebiliyor. Dolayısıyla Türk savcıların terörü desteklediği gerekçesiyle HDP'ye kapatma davası açmaları pek de tesadüf değil. Mahkeme teknik sorunları gerekçe göstererek davayı reddetti, ancak bu durum davanın kapandığı anlamına gelmiyor. Burada ise ironik bir vaziyet var. AKP, kapatılan ve liderleri yasaklanıp hapse atılan bir dizi partinin halefidir. Bu nedenle AKP iktidara geldikten kısa bir süre sonra parti kapatmalarını zorlaştıracak birtakım reformlar yaptı. Tabiî ki bu, o zamanlardı.

Seçimlere hala iki yıl varken neler olabileceğini kestirebilmek zor, ancak Erdoğan'ın elde edebileceği her yerde, muhtemel her fırsattan faydalanmak istediği görünüyor. Anketler işlerin yolunda olmadığını gösteriyorken, sanki Tanrı'nın bir armağanı gibi bazı emekli amirallerin, siyasi bir tartışmaya sebep olan bildirisi yayınlanıyor. Artık Türkiye'deki siyasi söylem şu ifade etrafında dönecek: Ya Erdoğan'la birliktesin ya da darbecilerle.

Erdoğan, rakiplerine karşı fırsatları değerlendirmede oldukça başarılı. Ergenekon komplocuları hapse atıldı, Abdullah Gül ordunun onu engelleme çabalarına rağmen cumhurbaşkanı oldu ve Gülenciler firari. Erdoğan ve AKP'nin iktidarı çürüyüp baskı ve yolsuzluk kaynağına dönüşürken yayınlanan bu bildiri, belki de Erdoğan'a siyasi bir ivme kazandıran olaylardan biri olacak. Bir deyişte olduğu gibi; şanslı olmak iyi olmaktan yeğdir.

Bu makale Foreign Policy internet sitesinde Steven A. Cook imzasıyla yayınlanmış, Ahmed Ulusoy tarafından okurlarımız için tercüme edilmiştir. Steven A. Cook, CFR’de (Council on Foreign Relations) Orta Doğu ve Afrika çalışmaları yapmaktadır.