İnsan olarak, en önemli özelliğimiz sosyal yönümüz olmasına rağmen, acaba bu sosyal yönümüzü gereği gibi tanıyor ve ondan faydalanabiliyor muyuz?  Ben bu konunun bir uzmanı olarak, sosyal yönümüzü tanımak bir yana, ondan uzaklaştığımızı düşünüyorum.

Bu değerlendirmem, bir felaketin haberi olmamakla birlikte; bizleri yeniden kendimizi ve hayatımızı düşünmeye sevk edecek bir ikaz olarak kabul edilmelidir.

Yaşadığımız hayatta, giderek diğer insanlardan kopuk bir hayat yaşamaya başladık. Başkalarını değerlendirirken bile, onların düşüncelerini değil; bizim onlar hakkındaki kanaatimize ölçü olarak alıyoruz.

Sosyal hayatımız gittikçe daralıyor. Bilgi, kültür ve davranışlarımızın amacı ve sonuçları hakkında çok fazla düşünmek istemiyoruz.  Bir manada, “kendimizi değerlendirmek” gibi bir çabamız oldukça azaldı.

Teknoloji, hayatımızın her yönüne girdi ve biz, insanları ve toplumsal konuları sanki  metreyle ölçülen veya tartı ile tartılan konular gibi, son derece yüzeysel  şekilde ele alarak, önemli bir kaynaktan uzaklaşıyoruz.

Huzursuzluk, tedirginlik, korku ve yalnızlık İsrail'in kaderidir Huzursuzluk, tedirginlik, korku ve yalnızlık İsrail'in kaderidir

Vücudumuzu güzelleştirmek, giyimimizi daha lüks hale getirmek için binbir çaba ve masrafa girerken; bilgi, fikir ve proje üretme gibi konulara daha az zaman harcıyor ve bunun sonucunda, basit  sıkıntı ve mahrumiyetler karşısında telaşa kapılıyoruz.

İnsanı ve toplumları güçlü ve sorumlu hale getiren; onların birbirlerine karşı fedakarlık ve dayanışma içine sokan “değerler ve gelenekler”, giderek hayatımızdan çıkıyor. Sonuçta, birbirimize;  faydalandığımız ölçüde ilgi gösteriyoruz.

İktisadi sistemde kıyasıya bir rekabet ve mücadele var. Herkesten fazla kazanmak ve yükselmek için, fevkalade bir mücadele veriyoruz. Adeta savaşa girmişçesine..

Siyasi hayatta; program ve proje ortaya koymaktan daha çok, birbirimizi zayıflatmaya, yetersiz göstermeye ve sahnenin dışına çıkarmaya çalışıyoruz.

Cep telefonları ve sosyal medyadan “hazır bilgiler” ile hayatımızı  şekillendirmeye ve geleceğe hazırlanıyoruz. Halbuki, bu bilgileri hazırlayanların, güdümünde hareket etmek zorunda olmadığımızı bilmiyoruz.

Yeniden sosyal olmaya ihtiyacımız var

Sosyoloji ve diğer sosyal ilimler, hayatı biçimlendirmeye yarayan bilgi ve metotları bize verirken; onlardan daha fazla faydalanmaya ihtiyacımız var

Sosyoloji, toplum bilimi olarak; toplumun tüm  “özellik ve dinamikleri” ile ilgili bilgi ve teknikleri bize vererek, bizi daha donanımla hale getirmeye çalışıyor

Bizler, tek bir teknik veya idari konuya yoğunlaşmayıp, öncelikle insanın ve toplumun bilgisi ile hayata bakmak zorundayız.

Sosyoloji ve sosyal ilimlerin, bize bilgi yüklemesi yapmak yerine; bize hayatı düzenlemede bir “bakış açısı kazandırdığını” bilmek durumundayız.

Aile’deki anlayış, ilişki ve tutum eksikliğini, sosyal bilgileri geliştirerek giderebilme imkanına sahibiz.

İşyerinde, iş, makine ve piyasa gibi çalışmaların da insanı iyi tanımak, sosyal ilişkileri geliştirmek ve öncelikle ahlaki bir bakış kazanmak ile düzenleneceğini bilmemiz gerekiyor

Eğitimimiz; yeterli etkinlik kazanabilmesi için; insan üzerine odaklaşmak, öğrencilerin problemlerini çözmek ve insanı “hayata hazırlamaya yönelik” sosyal bilgi ve  sistemlere sahip olmak durumundadır.

Prof. Dr. Sami Şener

KTO Karatay Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi, Mirat Haber