Bugün yaşadığımız toplumsal kırılmalar; öğretmene şiddet, kadına yönelik cinayetler, doktorların darp edilmesi gibi olaylarla karşımıza çıkıyor. Her biri bağımsız gibi görünse de aslında aynı yapısal bozulmanın farklı yüzleri. Bunlar, değer üretmeyen, ortak bir zihniyet haritası bulunmayan sistemin sonuçları.

Bizi bir arada tutan sabit değerler yoksa, toplum da birey de savruluyor. Bugün biri çıkıp “Ben güçlüyüm, ezebilirim” diyorsa, bu tesadüf değil. Bu, sistemin uzun yıllardır beslediği bir anlayışın doğal sonucu. Ailede, okulda, toplumda örnek alınacak şahsiyetler sunulmadığında, birey hakikatle bağ kuramıyor. Öğrenmek için sadece bilgi değil, bir duruş, bir rehberlik gerekiyor.

Salih Mirzabeyoğlu’nun ifadesiyle: “Bir ucumuz Mutlak’a, diğer ucumuz insanî hakikate bağlı olmalı.” İşte bu denge olmadan, karşımıza çıkan kötülükleri izah etmek imkânsızlaşıyor.

İnsan, duygusal bağ kurarak ve taklit ederek öğrenir. O yüzden değerleri yaşatan örnek şahsiyetlere ihtiyaç var. Peygamberler bunun en yüce örneği. Bugünse mesele, “kime benzemeliyim?” sorusunun cevabını verebilmekte. Ve bunu verebilmek için bilinçli seçim yapabilme iradesine ihtiyacımız var.

Günümüz sistemi sürekli göster, duyur, fark edil diyor. Aksi hâlde yoksun. Her şey bir illüzyon gibi. Böyle bir ortamda doğruyu yanlıştan ayırabilmek için sağlam bir referansa, sarsılmaz bir ölçüye tutunmak zorundayız. Çünkü bu artık bir tercih değil, bir zorunluluk.