Anlaşma her ne kadar Ruanda birliklerinin 90 gün içinde DKC'nin Kuzey Kivu bölgesinden çekilmesini ve M23 gibi silahlı grupların tasfiyesini öngörse de, metnin resmi adı ve ABD'li yetkililerin açıklamaları asıl motivasyonu gözler önüne seriyor. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Özel Afrika Danışmanı Massad Boulos tarafından yürütülen süreç, "Güvenlik ve Barış için Kritik Mineraller Anlaşması" olarak isimlendirildi. İmza töreninde konuşan Başkan Donald Trump'ın, "Bu sayede ABD, Kongo’dan çok sayıda maden işletme hakkı alıyor," şeklindeki net ifadesi, anlaşmanın jeoekonomik boyutunu teyit etti.

Perde Arkası: Hedef Çin'in Tedarik Zinciri Hakimiyetini Kırmak

Washington'un bu diplomatik atağının merkezinde, Pekin'in özellikle DKC'deki kobalt ve lityum gibi stratejik madenler üzerindeki kontrolü yer alıyor. DKC, küresel kobalt üretiminin yüzde 70'inden fazlasını tek başına karşılarken, Çinli şirketler bu pastanın en büyük dilimine sahip. Elektrikli araç bataryalarından F-35 savaş uçağı motorlarına, akıllı telefonlardan füze güdüm sistemlerine kadar hayati önem taşıyan bu madenler, ABD'nin ulusal güvenliği için "vazgeçilmez" olarak kabul ediliyor.

Ardahan’da “Atatürk silueti” için davul zurnalı tören pagan ayinini aratmadı
Ardahan’da “Atatürk silueti” için davul zurnalı tören pagan ayinini aratmadı
İçeriği Görüntüle

ABD'nin bu hamlesinin altında yatan en somut nedenlerden biri, "Enflasyonu Düşürme Yasası" (IRA) kapsamında getirilen düzenlemeler. Bu yasa, 2025'ten itibaren bataryasında Çin gibi "Endişe Verici Yabancı Kuruluş" (FEOC) tarafından tedarik edilen mineral bulunan elektrikli araçların 7.500 dolarlık vergi kredisinden mahrum kalmasını şart koşuyor. Bu durum, Amerikalı üreticiler için Çin dışı kaynakları hayati hale getiriyor. Washington Mutabakatı, bu ihtiyaca doğrudan cevap vererek Batılı yatırımcılar için tantal, kobalt, bakır ve lityumda yeni ve "güvenli" bir tedarik koridoru açmayı hedefliyor.

Anlaşmanın Şifreleri: Taraflar Masadan Ne Kazanıyor?

Anlaşma, taraflara karşılıklı tavizler ve kazanımlar sunan hassas bir denge üzerine kurulu:

  • Demokratik Kongo Cumhuriyeti (DKC): Yıllardır ülkenin doğusunu istikrarsızlaştıran M23 ve diğer milislere karşı mücadelede önemli bir kazanım elde ediyor. Anlaşma, Ruanda'nın desteğini çektiği M23'ün tasfiyesini öngörürken, DKC ordusuna ABD ve Katarlı kaynaklardan sağlanacak İHA'lar, istihbarat paylaşımı ve teknik destek vaat ediyor. Ayrıca, 4 milyar dolarlık altyapı ve enerji kredisi, ülkenin ekonomik geleceği için önemli bir teşvik sunuyor.

  • Ruanda: Yıllardır DKC'nin doğusundaki madenleri yasa dışı yollarla işleyerek gelir elde etmekle suçlanan Kigali yönetimi, bu anlaşmayla uluslararası alanda meşruiyet kazanıyor. ABD ve Avrupa Birliği'nin yaptırım tehditleri askıya alınırken, ülkenin koltan (tantal) ve kalay ihracatına menşe sertifikası sağlanarak yasal bir çerçeveye oturtuluyor.

  • Amerika Birleşik Devletleri: En büyük kazanan olarak görülen Washington, Çin'e olan stratejik bağımlılığını azaltma yolunda dev bir adım atıyor. Anlaşma, ABD'li şirketlere kritik mineraller için birinci elden ruhsat ve uzun vadeli alım anlaşmaları yapma fırsatı tanıyor. Bu, Pentagon'un "neredeyse her savunma sisteminde kullanılıyor" dediği madenlerin arz güvenliğini sağlamak anlamına geliyor.

Uzmanlardan "Kırılgan Barış" Uyarısı: Riskler ve Soru İşaretleri

Uluslararası Kriz Grubu ve Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi (CSIS) gibi düşünce kuruluşları, anlaşmanın uygulanabilirliğine dair ciddi soru işaretleri olduğuna dikkat çekiyor. En büyük risk, müzakere masasına dahil edilmeyen M23 milislerinin silah bırakmayı reddetmesi. Örgütün "biz bu anlaşmada yokuz" mesajı, barış sürecini sabote etme potansiyeli taşıyor.

Bir diğer endişe ise insan hakları ve şeffaflık. Yıllardır çocuk işçiliği, yolsuzluk ve çevre tahribatıyla anılan bölgedeki madencilik faaliyetlerinin nasıl denetleneceği belirsizliğini koruyor. Anlaşmada sürdürülebilir madencilik taahhütleri yer alsa da, bu taahhütlerin kâğıt üzerinde kalma riski bulunuyor.

Değerlendirme: Barış, Stratejik Rekabetin Bir Aracı Mı?

Sonuç olarak Washington Mutabakatı, iki boyutlu bir gerçekliği yansıtıyor. Vitrinde 30 yıllık bir savaşı bitirme ve bölgesel istikrarı sağlama hedefi yer alırken, makine dairesinde ABD'nin 21. yüzyılın en çetin jeoekonomik rekabetinde Çin'e karşı pozisyonunu güçlendirme stratejisi çalışıyor.

Barış, ABD'nin dijital ve askeri endüstrileri için hayati önemdeki kritik mineral tedarik zincirini güvence altına almanın bir "ön koşulu" olarak görülüyor. Anlaşmanın kalıcı bir başarıya ulaşıp ulaşmayacağını ise önümüzdeki 180 gün içinde atılacak somut adımlar belirleyecek: Ruanda'nın söz verdiği gibi çekilmesi, M23'ün silahsızlandırılması ve en önemlisi, madenlerden elde edilecek zenginliğin çatışmaları körüklemek yerine bölge halkının refahına adil bir şekilde yansıtılması. Aksi takdirde bu "barış hamlesi", Afrika'da yeni bir kaynak talanı döngüsünü meşrulaştırma riskiyle tarihe geçebilir.