9 Nisan 1928'de TBMM'ye sunulan kanun teklifi ile 1924 Anayasası'nın 2. maddesinde yer alan "Türkiye Devleti'nin dini İslam'dır" ifadesi kaldırıldı, yerine Hıristiyanlık tarihi içinde doğmuş bir kavram olan ve Fransız İhtilalinin akabinde Hıristiyan ülkelerde hukuki normların teşekkülünde ve siyasî rolün belirlenmesinde kurucu bir ilke hâline gelen laiklik getirildi. Oy birliğiyle 10 Nisan 1928 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi.

İslâmî çevrelerin eskiye nazaran lâiklikle daha gönüllü bir şekilde barışmaya veya uyuşmaya razı bir tavır sergilediklerine şahit oluyoruz. Özellikle iktidarda olan partinin kimi bakanlarının laikliğe dizdiği övgüler bu işi daha da pekiştiriyor. Yine iktidarın laikliğe karşı gerçekleştirdiği hamleler de Kemalistleri oldukça çıldırtıyor ve kendi dinlerine olan bağlılıklarını her geçen gün fazlasıyla yerine getirerek iman tazeliyorlar. Son zamanlarda Batıcı laiklerin yazıları da “laiklik elden gidiyor” çığlıklarından ibaret. 1928’de İslam ibaresinin kaldırılıp laikliğin yerine konulmasını kutlayan Batıcılar, laikliğin ilelebet bu topraklarda payidar kalacağı zehabına kapılmış olacaklar ki sürekli zikredip duruyorlar.

Bu sebepten 10 Nisan’da Kemalistler kendi dinlerinin kutlamasını gerçekleştirirken, laikliğin İslam karşıtlığı olduğunu hatırlatmak da bizim görevimiz.

İslam’a ait ne kadar unsur varsa kaldırıldı

Türkiye’ye laiklik İslam’a ait tüm izlerin silinmesi için getirilmiş ve uygulanmıştır. Yani Batıdaki gibi bir laiklik değil bizdeki. Laiklikle birlikte açılan serbestlik üzerinden İslam’a ait ne kadar unsur varsa ortadan kaldırılmaya çalışıldı:

Hilâfet ilga edildi.

İstiklâl Mahkemeleri kuruldu.

Şapka giymeyenler asıldı.

İslâm harflerini yasaklandı.

Ezan Türkçeleştirildi.

Arapça ezan okuyanlar cezalandırıldı.

Hac ve umre yasaklandı.

Ayasofya müzeye çevrildi.

Müslümanlara zorla gâvur kisvesi giydirildi.

Medreselere, tekkelere kilit vuruldu.

Camiler ahıra çevrildi.

Kur'ân-ı Kerim basılması yasaklandı.

Kur'ân-ı Kerim öğretilmesi ve dinî eğitim verilmesini yasaklandı.

Vakıflar kapatıldı.

Allah’tan ve İslam’dan bahsetmek yasaklandı.

Nice alim ve şeyh efendiler asıldı.

Ve 5816’nın varlığı sebebiyle sayamadıklarımız da cabası…

Bugün laiklik çığlığı atanlar, yukarıda madde madde saydıklarımızın tekrar gerçekleşmesi umuduyla yaşayanlardır ve laiklikle barışmaya gönüllü İslamcı çevreler de Batıcı laiklerin ekmeğine yağ sürmektedir.

Laikliğin izin verdiği kadar Müslümansın

Biz Müslümanlar olarak laiklerin esaretinde yaşamayı kabul etmiyoruz. “Namazımızı kılıyor, orucumuzu tutuyoruz” diyenler, Laik-Kemalist rejimin müsaadesi sınırları içinde yapılan ibadetlerin de bir esaret olduğunun farkında değiller. İslam’ın sadece namaz kılmak ve oruç tutmaktan ibaret olduğunu sananlar, İslam’ın her yere hâkim olması için ve İslam aleminin dünyada düştüğü zilletten kurtulması için her türlü mücadeleyi yapması gerektiğinin şuurunda değiller. Laikliğin tayin ettiği kadar bir İslâm’a izin olduğunun farkında değiller. Sanki koca İslam tarihinde küffar karşısında, gâvur karşısında büyük fetihleri bunun için yapmamışız gibi bir anlayış zuhur ediyor. Bilakis Müslümanlar ilay-ı kelimetullah davası için yaşarlar ve bu dava uğruna ölürler. Bu zillet içinde kendi düşmanlarıyla barışma hevesine girmezler.

Görüş: M. Taha İnci