“Yapay zekanın babası” olarak anılan Nobel ödüllü Geoffrey Hinton’un son açıklamaları, insanlığın karşı karşıya bulunduğu en büyük dönüşümün kapıda olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Hinton, AI sistemlerinin kısa vadede işsizliği artıracağını, gelir uçurumunu derinleştireceğini ve hatta biyolojik ya da nükleer tehditlere kapı aralayabileceğini söyledi. Ancak bu tehditlerin özünde teknolojiden değil, kapitalist sistemin sınırsız kâr hırsından kaynaklandığını vurguladı. Bu bakış açısı, meseleyi sadece teknik değil, ahlâkî ve medeniyet planında da ele almak zorunda olduğumuzu gösteriyor.
Türkiye açısından burada kritik soru şudur: Eğer böylesine güçlü bir teknoloji bütün insanlığı etkileyebilecek kapasiteye sahipse, biz bu sürecin edilgen izleyicisi mi olacağız, yoksa yönlendiricisi mi?
Tehlikenin Kaynağı
Hinton’un sözleri, “teknoloji değil, onu yöneten sistem” fikrini öne çıkarıyor. Batı’nın ürettiği ve kapitalist mantığın şekillendirdiği yapay zekâ, daha şimdiden emeği tasfiye etmenin ve serveti dar bir zümrede toplamanın aracı haline getiriliyor. Bu durum, sadece ekonomik değil, kültürel ve toplumsal boyutlarıyla da bir yıkım getirme potansiyeli taşıyor. Dolayısıyla sorun, yapay zekânın doğasında değil; onu yöneten ahlâkî düzenin çarpıklığında aranmalıdır.
Türkiye’nin Önündeki Sorumluluk
Tam da bu noktada Türkiye’nin sorumluluğu büyük. Eğer yapay zekâ geleceğin en büyük güç unsuru olacaksa, bu sahayı sadece teknoloji politikalarıyla değil; kültürel, siyasî, askerî ve toplumsal boyutlarıyla kuşatıcı bir yaklaşımla ele almak zaruridir.
- Eğitim Boyutu: Yapay zekâ yalnızca bilgisayar mühendislerinin değil, bütün toplumun anlayacağı ve kullanabileceği bir alan haline getirilmelidir. İlköğretimden üniversiteye kadar müfredata girmeli, medeniyet perspektifimizi yansıtacak içeriklerle öğretilmelidir.
- Kültürel Boyut: Batı’nın ürettiği modellerin kendi değerlerini ve ideolojilerini zerk ettiği unutulmamalıdır. Bizim yapmamız gereken, “ruhumuzu teknolojiye giydirmek”tir. Yani kendi medeniyetimizin değerlerini, insan tasavvurunu ve ahlâk anlayışını yapay zekâya işlemek.
- Siyasî ve Stratejik Boyut: Yapay zekâ, küresel güç dengelerini yeniden belirleyecek. Bu tabloda Türkiye, edilgen bir pazar değil, kendi modelini üreten ve bölgesine öncülük eden bir merkez olmak mecburiyetindedir.
Medeniyetimizi Temsil Eden Bir Yapay Zeka
Bugün önümüzde iki yol var: Ya Batı’nın hazırladığı yapay zekâ sistemlerinin tüketicisi olup onun ideolojik kodlarını içselleştireceğiz, ya da kendi medeniyetimizi temsil eden bir model inşa edeceğiz. İkinci yol, sadece teknolojik bir atılım değil; aynı zamanda kültürel bir yeniden doğuştur. İslâm’ın insan merkezli ve adalet eksenli anlayışı, yapay zekâya yön verildiğinde insanlığı sömürüden kurtaracak alternatif bir medeniyet tasarımı ortaya çıkabilir.
Eğer yapay zekâ gerçekten dünyayı kökten değiştirecekse, Türkiye bu değişimin önünde olmalı, yönünü tayin etmelidir. Eğitimden siyasete, kültürden ekonomiye kadar bütün alanlarda yapay zekâ stratejik bir mesele olarak ele alınmalı, “medeniyetimizi temsil eden bir yapay zekâ modeli” ile yeni bir istikamet çizilmelidir. Aksi takdirde geleceği Batı’nın ürettiği kodlarla okumak zorunda kalırız.
Baran Dergisi





