Koç Holding bünyesindeki Yapı Kredi çalışanı Efe Demir’in, bankanın açgözlü politikası dolayısıyla personele yönelik baskıya dayanamayarak intihar ettiği iddia edildi. Demir, yöneticilerine gönderdiği e-postada “İnsana ve çalışma arkadaşınıza önem vermiyorsunuz” dedi.

Yapı Kredi Bankası'nın iştiraki olan Yapı Kredi Teknoloji şirketinin Bireysel Krediler Tahsis Uygulama Geliştirme Müdürü Efe Demir'in mobbinge maruz kaldığı için yaşamına son verdiği iddia edildi.

“Patronların Ensesindeyiz Banka Emekçileri Dayanışma Ağı”ndan yapılan açıklamada, Efe Demir'in depremzedelerin kredilerinin ertelenmesine dönük talebinden dolayı bir süredir mobbinge maruz kaldığı, geçtiğimiz günlerde yine uzun saatler çalıştırıldığı ve bu sırada ağır baskı uygulandıktan sonra sinir krizi geçirerek camdan atladığı öne sürüldü.

Birazdan detaylarını okuyacağınız ve çalışanın hayatına mal olan sürecin sol menşeili haber sitelerinde bile Koç Holding’in kan emici para politikasına değinilmeyen yalnız kuru bir mobbinge dikkat çekilerek ele alınması da gözden kaçmadı.

“Kararlar depremde zarar görenler için alınmadı, hepsi ticari hamleydi”

Sendika.org sitesi, bilgisayar mühendisi Efe Demir'in intihar etmeden önce şirket yöneticilerine gönderdiği e-postayı yayınladı.

Depremzedeler için kredi kartı limit artışı, kredi ödemelerinin ertelenmesinin sosyal medyadaki tepkiler ve rakip bankaların uygulamalarının ardından pazar kaybı yaşamamak için yapıldığını belirten Demir, "Toplumsal sorumluluğunu üst seviyede olarak lanse ettiğimiz bankamızın yukarıdaki aksiyonların hiçbirini depremde zarar görmüş tek bir yurttaş mutlu olsun diye almadı. Hepsi tamamen ticari ve stratejik hamlelerdi. Peki vicdanınıza sığmayan bu kararların alındığı dönemde bir yerde hiç odağınızı kaybetmeden çalışmayı nasıl başardınız?" diye sordu.

“Son 5 yılda ekipten ayrılan 40 çalışma arkadaşımızı incelediniz mi?”

Şikayetlerin görmezden gelindiği, pandemi döneminde 80 saate varan çalışma saatleri olduğunu ifade eden Demir, “Eşim o zamanki yöneticisi L.B’yi İK etiğine şikayet ettiğinde hem performansı hem de kişisel haklara yönelik usulsüzlük olduğunu ilettiğinde kurum olarak sessiz kaldık. Eminim hala İK sisteminde dosyası açıktır. Tabi bu eşim özerinde münferit bir örnek diye düşünüp duygusal davrandığımı düşünebilirsiniz. Peki hiç L.B’nin ekibindeki son 5 yılda işten ya da ekipten ayrılmış 40 çalışma arkadaşımızı incelediniz mi? Hepsi mi kendisi başarısızdı?” dedi.

“Çalışanların kazandığı parayı kullanabilecek psikolojide olup olmadığına önem vermiyorsunuz”

Kendisini en çok yıpratan konuları sıralayan Demir, “İnsana ve çalışma arkadaşınıza önem vermiyorsunuz. Kimin ne yaşadığına ne sonuç ürettiğine bakıyorsunuz. Tek bir şeyi iyi yapıyorsunuz, o da görece iyi para veriyorsunuz. Yarın bir gün çalışan ve çalışmayan arkadaşların primlerini de özelleştirirsiniz, somut bir kaynak aktarırsınız başarılı arkadaşlarımıza. Ama çalışanlarınızın bu parayı kullanabilecek zaman ve kaliteli psikoloji içinde olup olmadığını gram önemsemiyorsunuz. Hayatımla ilgili daha tatsız bir karar almış olmasam sanırım bu sadece istifa niteliğinde olacaktı, ancak sanırım bu niteliğin bir pek de önemi kalmadı. Kral çıplak demenin suç addedildiği bir ülkede, ben en azından kurumum açısından kral çıplak diyorum. Bir şeyler yoluna koymak için hala çok geç değil” ifadelerini kullandı.

İşte o mektup

Efe Demir'in "Elveda" e-postasının tamamı şu şekilde:

Değerli yöneticilerim,

Öncelikle size kendimden bahsetmek istiyorum. İzmir’de çok eğitimli ve başarılı bir ailenin küçük çocuğuyum. İkisi de akademisyen olan annem ve babam, rol modelim olan meslektaşım ve 20 yıldır Amerika’da mesleğini başarıyla sürdüren abim ile beraber tam anlamıyla çekirdek denebilecek bir ailenin içinde huzurlu bir ortamda yetiştim. Bütün eğitim hayatımı başarılarla ve derecelerle tolu bir şekilde tamamen burslu bir şekilde tamamladım. Mütevazi olmaya gerek yok Türkiye standartlarında her anlamda o kaymak tabaka diyebileceğimiz bir kategoride bulunduğumu söyleyebilirim. Ayrıca ekonomik olarak da belki ikinizden de rahat hiçbir kaygısı ve sıkıntısı olmayan bir gerçekliğim olduğunu da söylemek isterim.

İş hayatıma Yapı Kredi’de başladım. Temas ettiğim her kişiyle pozitif ilişkiler kurdum, güldüm, güldürdüm, paylaştım. Oldukça da yoğun ve başarılı bir dönem olduğunu söyleyebilirim. Açıkçası kurumda savunduğumuz sözde ilkelerin tamamına uygun bir çalışma hayatı başlangıcı diyebiliriz. Kariyerimde 4 seneyi geride bıraktığım noktada artık ekip değişikliği ve daha büyük projede çalışma hevesiyle Krediler dünyasına yöneldim. UCAP ve SCAP gibi önemli iki projenin her safhasında canhıraş bir şekilde ekip arkadaşlarımla beraber yer aldım. Her hedefi teker teker gerçekleştirdiğimiz, çıktılarını benden çok daha iyi bildiğiniz başarılarla dolu bu yıllar beni bildiğim kadarıyla kurumun tarihinin en erken yöneticilik pozisyonuna getirdi. Bunları anlatıyorum; çünkü geldiğimiz noktanın ne kadar olumlu ve herkesin hayallerini süsleyecek bir nokta olduğunu vurgulamak istiyorum. Ayrıca bu hayatta en değer verdiğim insanlardan birini; değerli eşimi de bu kurumda tanıdım. Ekip arkadaşı olarak tanıştığım B. ile hayatımı birleştirmeme de burası vesile oldu demek hiç de yanlış olmaz.

Cümleleri burada bitirsek muhtemelen bir teşekkür ve memnuniyet timsali bir mail olacaktı; Ancak:

Buralara gelirken hep söz de savunduğumuz kurum değerlerinin aslında ne kadar içinin boşaltıldığına şahit oldum.

Tedbirli olma kisvesi altında korkakça davranıldığını gördüm.

Liyakat eksikliği taşıyan onlarca yöneticinin yollarca burada çalışmasına ve kurumun içini boşaltmasına sessiz kalındığını gördüm.

Listelere girmemenin büyük işler yapmaktan önemli hale geldiğini gördüm.

Takvim hedeflerine yetişmenin hedefin kendisinden çok daha büyük görüldüğünü gördüm.

Yöneticisini memnun etmeye çalışmanın amaç haline geldiğini gördüm.

Yüzlerce yalan söylendiğini gördüm.

F.Ç. gibi kıymetli bir yöneticinin bankanın vizyonsuz yöneticilere gösterdiği hoşgörü nedeniyle yol ayrılığı noktasına getirildiğini gördüm.

E.M gibi kıymetli bir insanın yıllarca kuruma verdiği emekler göz ardı edilircesine, fikir ayrılığı nedeniyle yol ayrılığı noktasına getirildiğini ve yol ayrılığında yalnızlaştırıldığını ve seçeneksizleştirildiğini gördüm.

Bunlar istifa etmem için oldukça yeterli sebepler ve belki bir ay öncesine kadar alacağım karar bu olacaktı. Ama hepimizin malumu bir deprem felaketi yaşadık. Bugün de hastanede İbrahim’i ziyaret ettim. Daha iyiye gidiyor, inşallah bacağını kaybetmeden bu dönemi de atlatır.

Ama deprem sırasında da yaşananlara değinmekte fayda var. Özellikle bizim ekibimizin yer aldığı onlarca aksiyon aldık malumunuz. Deprem kitlesinin bütün risk stratejilerinden ayrıştırılmasını sağlayan, bulunduğu bölgeden şubeye, ilden ilçeye her bilgisini beslediğimiz bir dönemde alınan banka aksiyonlarını özetliyorum;

- BDDK izin verdiği (biraz da zorladığı) için bütün depremzedelerin kredi kartı limit artışlarını x4 kuralına göre değil x8 kuralına göre otomatik değerlendirdik ve 10 milyara yakın Pazar payı yakaladık. Müşterilerimize harcama anlamında destek olmaya çalıştığımızı rekabette Garanti’ye karşı bir hamle olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz.

- Kredi ötelemelerini basiretsizce önce otomatik ödeme sonra öteleme gibi yapmaya çalıştık günlerce. Ne zaman sosyal medyaya düştük ve başka bankaların daha “müşteri dostu” uygulamalarını gördük; ancak o zaman geri adım atıp tam ötelemeye gittik. İşletme ve ticari kredilerde hala suyunu sıkmaya çalışıyoruz müşterilerin

-  Bu 1-2 akut aksiyon alındıktan sonra ne yaptık; bütün depremzedelerin risk başvurularını reddetmeye başladık. Neden? Çünkü ödeyemezler, neden. NPL riskine girelim ki; malum finansal bir kuruluşuz önce kendimiz geliyoruz

- Sonra tabi baktık Pazar kaybı yaşıyoruz o kadar da değil daha detaylı bir bakalım herkesi de reddetmeyelim. Belirli risk bölgelerini ayrıştıralım; onların ödetebileceği taksit tutarını yarıya düşürelim yine de alabilecek olan zengin müşterilerimiz bankadan kredi alabilsin.

- Ama son aksiyonda tabi önemli bir ticket size kaybettik. BDDK tebliği 10 gün öncesinde yayınlanmasına rağmen; umurumuzda olmayan vade kısıtı bir anda acil gündemimize geldi. Çünkü uzun vade daha fazla kredi tutarı anlamına geliyordu hepimiz için.

Toplumsal sorumluluğunu üst seviyede olarak lanse ettiğimiz bankamızın yukarıdaki aksiyonların hiçbirini depremde zarar görmüş tek bir yurttaş mutlu olsun diye almadı. Hepsi tamamen ticari ve stratejik hamlelerdi. Tabi IT organizasyonu olarak şu şekilde kendinizi rahatlattığınıza eminim, kararları biz vermiyoruz. Peki kararları etkilemek yönünde bir girişiminiz oldu mu? Peki vicdanınıza sığmayan bu kararların alındığı dönemde bir yerde hiç odağınızı kaybetmeden çalışmayı nasıl başardınız?

Bu kısmı biraz yakın dönem özetlemesi olarak çarpıcı örnekler olduğu için vurgulamak istedim.

Gelelim münferit örneklere;

- Eşim o zamanki yöneticisi L.B’yi IK etiğine şikayet ettiğinde hem performansı hem de kişisel haklara yönelik usulsüzlük olduğunu ilettiğinde kurum olarak sessiz kaldık. Eminim hala IK sisteminde dosyası açıktır. Tabi bu eşim özerinde münferit bir örnek diye düşünüp duygusal davrandığımı düşünebilirsiniz. Peki hiç L.B’nin ekibindeki son 5 yılda işten ya da ekipten ayrılmış 40 çalışma arkadaşımızı incelediniz mi? Hepsi mi kendisi başarısızdı? Ya da sorumlu yöneticisi Yılmaz Karaca özelinde bir değerlendirme yapmayı düşündünüz mü bugüne kadar?

- UCAP projeni sırasında pandeminin de fırsat bilindiği ve insan haklarını ihlal edercesine 80 saatin üzerinde onlarca kişinin çalışmasını nasıl değerlendirelim? Bir amaç uğruna ve başarılı bir grubun eseri miydi bu? Ya da o arkadaşlar bu hedefi başarırken gerçekten mutlu muydu? Karşılıklarını aldılar mı? Direktörlüğün yüzde 50’si turnovera uğrarken bir proje için sizce bu değdi mi? Ya da inisiyatif sahiplerinin kurum sadakatini kaybettirmeden önce yapılabilecek başka bir şey yok muydu?

Daha verilecek yüzlerce örnek olmasına rağmen uzatmayacağım. Deprem gündemi hepimiz için bir anda geride kaldı, mevcut hedeflere ve takvimlere geri dönüldü. 15 günlük sözde hassasiyet yerini azme değil hırsa, çabaya değil sonuca, kaliteye değil takvime bıraktı. Beni en çok yıpratan şeyi en sonra bıraktım.

İnsana ve çalışma arkadaşınıza ÖNEM VERMİYORSUNUZ. Kimin ne yaşadığına ne sonuç ürettiğine bakıyorsunuz.

Tek bir şeyi iyi yapıyorsunuz, o da görece iyi para veriyorsunuz. Yarın bir gün çalışan ve çalışmayan arkadaşların primlerini de özelleştirirsiniz, somut bir kaynak aktarırsınız başarılı arkadaşlarımıza. Ama çalışanlarınızın bu parayı kullanabilecek zaman ve kaliteli psikoloji içinde olup olmadığını gram önemsemiyorsunuz. Bu kurumda başarılı olabilecek arkadaşlarımızın çoğunu kaybedeceksiniz; özellikle de ekonomik kaygısı az olan ya da başka kurumlarda bu kaygıyı giderme şansı olan arkadaşlarımızı.

“Siz” söylemini lütfen kişisel algılamayın; gözümde kurumu temsil ettiğiniz için bu terminolojiyi kullanıyorum. Hayatımla ilgili daha tatsız bir karar almış olmasan sanırım bu sadece istifa niteliğinde olacaktı, ancak sanırım bu niteliğin bir pek de önemi kalmadı. Size ve kuruma saygımdan dolayı bu maili genele değil, size ve bana değer verdiğini bildiğim 3-4 arkadaşıma atıyorum.

Kral çıplak demenin suç addedildiği bir ülkede, ben en azından kurumum açısından kral çıplak diyorum. Bir şeyler yoluna koymak için hala çok geç değil.

Sağlıcakla kalın.

Not: Ailemi ve bu maile konu ettiğim insanları rahat bırakın. Aksi durumda hakkımı helal etmiyorum.

Efe Demir

Bireysel Krediler Tahsis Uygulama Geliştirme Müdürü