Modern psikiyatri, insanı çoğu zaman yalnız beyin kimyasına indirger; sıkıntılar da hapla bastırılınca sorun çözüldü sanılır. Halbuki üzüntü, korku ve iç daralması esasen kalbin ve ruhun hastalığıdır; ilaç, bu derdin ancak görünen yüzünü hafifletir. Nitekim pek çok çalışma, sırf ilaca dayanan tedavilerin kişiyi hakikaten iyileştirmeye yetmediğini göstermiştir.

Tasavvuf, insana Allah’ın emanet ettiği nefsi, kalbi ve ruhu birlikte gözetir. Bu bakışın Anadolu’da yaşayan güçlü bir örneği Karaca Ahmet Sultan’dır.

XIV. yüzyılda Anadolu’ya gelen bu büyük mürşid, Afyonkarahisar’da ailesi ve askerleriyle birlikte medfundur. Türbesi, yalnızca bir ziyaretgâh değil, hâlâ şifa arayanların sığındığı tedavi mekânıdır. Yetiştirdiği yüzlerce talebe, bıraktığı tesir, bugüne dek halk hafızasında yaşamaktadır. O, zamanın ve mekânın ötesinde, bugünün kırık kalplerine şifa fısıldayan sır kapısıdır.

Yüzyıllar önce Hakk’a yürümüş olsa da, ona nispet edilen usuller bugün de ruhu daralanlara şifa yolları açar. Aşağıda, Sultan’ın bizlere miras bıraktığı bu yöntemleri kısaca ele alacağız.

1. Rabıta ve Psikospiritüel Bağlanma

Karaca Ahmet Sultan’ın tedavi yönteminin temelinde rabıta yer alır. Rabıta, ruhî olarak tekâmül etmiş bir zatla kalben bağ kurmak ve onun manevî nazarında içsel bir temizlik başlatmaktır. Modern psikolojide “aktarım ilişkisi” olarak tanımlanan terapi bağının ötesine geçer: burada muhatap bir beşer değil, ilahî hikmete mazhar olduğuna inanılan bir velîdir. Rabıta, kişiye yalnızlık duygusunu aşma, içe dönme, kalbini düzenleme ve ruhî derinleşme imkânı sunar. Bu, modern psikolojideki odaklanma ve meditasyon ile atakları tedavi etme yöntemine benzerdir.

Rabıtanın işlevi, kalpte güven ve sükûnet hissi oluşturmaktır. Bugün yalnızlık, travma ve sevgisizlikten kaynaklanan pek çok ruhî sorun, ferdin bir otoriteye güvenerek içsel dengesini kuramamasından kaynaklanır. Rabıta, bu noktada “şifa ve güven veren manevî bağlanma alanı” işlevi görür.

2. Vird ile Sağlanan Ruh Terbiyesi

Karaca Ahmet Sultan’ın en kıymetli usullerinden biri, düzenli zikir ve dua yani virddir. İnsan dilini ve kalbini Allah’ın ismiyle meşgul ettiğinde, zih­nin dağınıklığı toparlanır, iç gerginlik azalır. Batılı ilim adamlarının “mindfulness” ya da “bilişsel yeniden yapılanma” dediği yöntemlerin ulaştığı neticeyi, gönül ehlinin asırlardır uyguladığı vird zaten temin eder. Araştırmalar da (Koenig, 2001; Newberg, 2010) düzenli zikir ve duanın stres hormonlarını düşürdüğünü, kalp atışını dengelediğini, beyinde sükûnet hâli oluşturduğunu ortaya koymuştur. Velhasıl, vird kalbi Allah’a bağlayarak ruhu huzura, bedeni de dengeli bir hale kavuşturur.

3. Riyazet ve Gıda Düzeni

Karaca Ahmet Sultan, tedavi gören kişiye 40 gün boyunca kırmızı et, baharat, tatlı gibi gıdaları yasaklar. Bu riyazet, yalnızca sembolik bir perhiz değil; İslam tıbbındaki mizaç kuramına dayalı, beden-kalp-ruh dengesi kurmayı hedefleyen tıbbî uygulamaları da içinde barındırır.

İslam tıbbına göre insan vücudu dört temel mizaca göre şekillenir: dem, safrâ, sevdâ ve balgam. Hastalık, bu unsurların dengesizliğiyle ortaya çıkar, itidalli hâle gelmesi ile de tedavi edilir. Örneğin:

Kırmızı et ve baharat, safravî (sıcak-kuru) mizacı artırır → öfke, panik, sinir krizi, uyku bozukluğu gibi durumlara neden olur.

Tatlılar, balgami (soğuk-nemli) mizacı artırır → uyuşukluk, içe kapanma, depresyon gibi semptomları besler.

Bedenin fazlalıklarından ve uyaranlarından kurtulan ruh, zikre daha yatkın hale gelir. Bu, günümüzdeki “dijital detoks” ya da “nöropsikolojik sadeleşme” çalışmalarından çok daha rafine, ruha odaklı bir sistemdir.

4. Tecrit ve Mekânsal Yönelim

Tedavi yolculuğunda bir başka adım da hastanın, yatsı namazından sabah ezanına değin Karaca Ahmet Sultan’ın türbesi yanı başında ­istirahat etmesidir. Asırlardır zikrin, duanın ve ziyaretin bereketiyle yoğrulan bu mekân, gönüllere feyiz saçan bir maneviyat merkezi hâline gelmiştir. Geceyi burada geçirmek, kalbi huzura çekip iç dünyadaki kırık dökük yerleri onarmaya vesile olur; toprakla temasın bedeni dengelemesi gibi, türbedeki ruh iklimi de insanın manevi dengesini tazeler.

Sultan’ın usulünde ayrıca kırk gün boyunca düğün, cenaze, pazar yeri gibi kalabalık ortamlardan uzak durmak da vardır. Bu süre zarfında kul, dış gürültüden sıyrılır; nefsin dağınıklığı diner, tefekkür kapısı açılır. Böylece hem davranış hem de ruh temizlenir, gönül Rabbine daha saf bir yöneliş kazanır.

5. Klinik Vaka Yerine Yaşayan Şifa Hafızası

Karaca Ahmet Sultan’la ilgili menkıbelerde nice kimsenin rüyasında Sultan’ı gördüğü, ondan yardım dilediği ve korkularından sıyrıldığı anlatılır. Bu haller hurafe değil, gönlünü Sultan’a bağlayan kişide Allah’ın izniyle işleyen gizli bir şifa kapısıdır. Batılı psikolog Jung’un “kolektif bilinçdışı” diye tarif ettiği ortak sembol âleminden söz etmesi de, bu tür manevî tecrübelerin insan ruhunda nasıl makes bulduğunu açıklamaya yarar. Tasavvuf ehli ise böyle rüyaları “inzâl”, yani ilâhî yardımın kalbe inişi olarak görür.

Bu anlatıların çoğunda dikkat çeken ortak unsur; kişinin modern tıptan sonuç alamadığı hâllerde Karaca Ahmet Sultan’a yönelip manevî yolla iyileşmesidir. Sonrasında halk arasında anlatılanlar ise bu yönelişin işe yaradığını gösterir. Bu tedavi serüvenine ve nihayetinde kavuşulan şifaya şahit olanlar ise dilden Sultan’ın nâmını yayar. Görünen o ki, Sultan yalnızca tarihî bir şahsiyet değil; bugün dahi yaşayan, asırlar ötesinden şifâ dağıtan bir ruh hekimi, tasavvufî yöntemler ile tedavi eden bir mürşid olduğunu gösterir.

“Karaca Ahmet ulu veli,
Akıllanır gelen deli…”