Ortadoğu'da tansiyonun bir an olsun düşmediği bir dönemde, Washington'dan gelen bir hamle bölgedeki mevcut çatışma dinamiklerini kökten değiştirme potansiyeli taşıyor. ABD Temsilciler Meclisi'ne sunulan iki partili bir yasa tasarısı, İran'ın yeraltı nükleer tesislerine karşı kullanılması amacıyla İsrail'e devasa "sığınak delici" bombaların ve bu bombaları taşıyacak uçakların verilmesini öngörüyor. Bu teklif, İran'ın hem diplomasi masasına göz kırptığı hem de Basra Körfezi'nde askeri gövde gösterisi yaptığı çelişkili bir sürece denk geliyor.
WASHINGTON'DAN TEL AVİV'E "KOŞULSUZ DESTEK" MESAJI
Demokrat Josh Gottheimer ve Cumhuriyetçi Mike Lawler tarafından sunulan "Sığınak Delici Yasası", ABD Başkanı'na, İran'ın nükleer silah geliştirme yolunda ilerlemesi durumunda, Tel Aviv yönetimine 13,6 ton ağırlığındaki GBU-57 bombalarını ve bunları taşıyabilecek özel uçakları transfer etme yetkisi tanıyor.
Yaptıkları ortak açıklamada tasarının "Tahran'ı caydırma" ve "İsrail'in bölgedeki niteliksel askeri üstünlüğünü koruma" amacını taşıdığını savunan vekiller, ABD'nin İsrail'e yönelik koşulsuz askeri desteğini bir kez daha gözler önüne serdi. Gottheimer, "İran, dünyanın önde gelen terör destekçisi devletidir" ifadelerini kullanarak, tasarının İsrail'e "İran'ın saldırganlığını caydırma ve yeraltı nükleer tesislerini imha etme" kabiliyeti vereceğini iddia etti.
Halihazırda sadece ABD Hava Kuvvetleri envanterinde bulunan bu bombaların İsrail'e verilmesi, Tel Aviv'e bölgede daha önce sahip olmadığı stratejik bir saldırı kapasitesi kazandıracak ve zaten kırılgan olan dengeleri altüst edecektir.
TAHRAN'IN İKİLİ OYUNU: BİR YANDA DİPLOMASİ, DİĞER YANDA GÖZDAĞI
Washington'dan gelen bu kışkırtıcı adım, İran'ın çelişkili sinyaller gönderdiği bir zamanda yapıldı. 3 Temmuz'da İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, ülkesinin Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'na (NPT) bağlı olduğunu dünyaya ilan etti. Bu açıklama, Tahran'ın nükleer programı üzerindeki denetimi kendi kontrolü altına alma çabası olarak yorumlanan ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile işbirliğini kısıtlayan yasanın yürürlüğe girmesinin hemen ardından geldi.
Ancak bu diplomatik mesajın mürekkebi kurumadan, ABD istihbaratından gelen raporlar Tahran'ın farklı bir hazırlık içinde olduğunu ortaya koydu. ABD'li yetkililer, 2 Temmuz'da İran ordusunun, dünya petrol sevkiyatının beşte birinin yapıldığı stratejik Hürmüz Boğazı'nı ablukaya almak için gemilere deniz mayınları yüklediğini öne sürdü. Henüz döşenmemiş olsa da bu hamle, olası bir saldırıya karşı açık bir gözdağı olarak değerlendiriliyor.
BELİRSİZLİĞİN GÖLGESİNDEKİ NÜKLEER TESİSLER
Bölgedeki bu tehlikeli tırmanışın arka planında, İsrail ve ABD'nin haziran ayında İran'ın Fordo, Natanz ve İsfahan'daki nükleer tesislerine düzenlediği iddia edilen saldırıların yarattığı belirsizlik yatıyor. UAEA, tesislerdeki hasarın boyutunun ve İran'ın elindeki yaklaşık 9 tonluk zenginleştirilmiş uranyum stokunun akıbetinin net olmadığını belirtiyor. Nükleer malzemenin saldırılardan önce gizlice başka bir yere taşınmış olabileceği ihtimali, Batılı bir diplomatın deyimiyle denetçileri "uzun ve meşakkatli bir kedi-fare oyununun" beklediğini gösteriyor.
Analistler, bir yanda nükleer tesisleri vurulan ve uranyumu kayıp olan İran'ın, diğer yanda bu yıkımı gerçekleştirebilecek en gelişmiş bombaları İsrail'e vermeyi teklif eden ABD'nin bulunduğu bu denklemin, bölgeyi kontrolsüz bir çatışmanın eşiğine getirdiği konusunda uyarıyor.