Özel Haber

ABD'nin "Narko-Terör" maskesi düştü, hedefte yine Venezuela petrolü ve bağımsızlığı var

"Büyük Güç"lerin siyaset sahnesinde maskeler değişse de, emperyal hırsların ve hedeflerin değişmediği bir kez daha teyit ediliyor. Dün "komünizm tehdidi", evvelsi gün "kitle imha silahları" yalanı ile meşrulaştırılan işgaller, bugün "narko-terörle mücadele" kisvesi altında yeniden sahneleniyor

Abone Ol

Latin Amerika'nın "arka bahçe" olarak görüldüğü Monroe Doktrini'nin gölgesi, 21. yüzyılda bu defa Venezuela'nın bağımsızlık iradesi ve zengin kaynakları üzerinde dolaşıyor. Washington'un Karayip'teki askeri yığınağı ve operasyon planları, çok kutuplu bir dünyaya direnen tüm milletlere verilmiş bir gözdağı olarak değerlendiriliyor.

Washington'un Venezuela masasındaki askerî seçenekleri

Washington koridorlarında uzun süredir devam eden rejim değişikliği arayışı, yeni ve tehlikeli bir evreye girmiş durumda. ABD yönetiminin, Venezuela toprakları içinde askeri operasyonlar düzenleme seçeneklerini aktif olarak değerlendirdiği, ciddi Amerikan medya organları tarafından doğrulanıyor. "Narko-terörle mücadele" başlığı altında sunulan bu planlar, aslında ABD'nin Latin Amerika'daki jeopolitik hedeflerinin, ekonomik çıkarlarının ve Venezuela'nın bağımsız duruşuna duyduğu tahammülsüzlüğün bir yansıması olarak öne çıkıyor.

Karayip'te artan askerî hareketlilik

Son haftalarda Karayip suları, ABD Güney Komutanlığı'na (SOUTHCOM) bağlı donanma unsurlarının olağandışı bir hareketliliğine sahne oluyor. The New York Times'ın raporlarına göre, bu devriyeler sırasında Venezuela bağlantılı olduğu iddia edilen teknelere yönelik gerçekleştirilen ve en az 17 kişinin ölümüyle sonuçlanan operasyonlar, bölgedeki gerilimi fiili bir çatışma seviyesine taşıdı.

Bu askeri tırmanışın bir sonraki adımı, NBC News ve Associated Press tarafından gündeme getirildi. Haberlere göre Pentagon, Venezuela sınırları içerisindeki uyuşturucu karteli liderlerine, laboratuvarlarına ve lojistik hatlarına yönelik İHA (İnsansız Hava Aracı) saldırıları düzenleme planları hazırladı. Henüz Başkan Donald Trump'ın nihai onayını almamış olsa da, bu planların "birkaç hafta içinde" hayata geçirilebilecek operasyonel hazırlık seviyesinde olduğu belirtiliyor.

Maskenin arkasındaki gerçek

(

Trump yönetimi bu adımları meşrulaştırmak için "uyuşturucu kaçakçılığıyla mücadele" argümanını öne sürse de, analistler ve Venezuela hükümeti bu gerekçenin bir aldatmaca olduğunda hemfikir. Venezuela Devlet Başkanı Nicolás Maduro, ABD'nin asıl hedefinin "dünyanın en büyük kanıtlanmış petrol rezervlerine sahip olan Venezuela'nın zenginliğini yağmalamak" olduğunu ve bu uğurda bir savaş bahanesi aradığını sert bir dille ifade ediyor.

Bu durum, Washington'daki "şahinler" kanadının yeniden güç kazanmasıyla doğrudan ilişkili. Trump'ın ilk döneminde de Ulusal Güvenlik Danışmanlığı yapmış olan John Bolton gibi isimlerin "Venezuela'ya askeri müdahale" çağrıları ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun bu yöndeki bilinen katı tutumu, yönetimin politikalarını şekillendiriyor. Bu ekibin nihai hedefi, sadece Maduro'yu devirmek değil, aynı zamanda Rusya, Çin ve İran gibi rakiplerin Latin Amerika'daki en önemli müttefikini ortadan kaldırarak bölgedeki Amerikan hegemonyasını yeniden tesis etmektir.

Ekonomik kuşatma: Askerî müdahalenin zemin hazırlığı

Askeri seçenekler masaya gelmeden önce Washington, yıllardır Venezuela'ya karşı acımasız bir ekonomik savaş yürütüyor. Ülkenin petrol endüstrisini (PDVSA) hedef alan, uluslararası finans sistemine erişimini engelleyen ve temel gıda-ilaç ithalatını dahi zorlaştıran yaptırımlar, Venezuela ekonomisini felce uğrattı. Bu ekonomik kuşatmanın amacı, halk nezdinde bir isyan dalgası yaratmak ve devleti içeriden çökertmektir. Bu strateji tam olarak istenen sonucu vermeyince, askeri müdahale seçeneğinin daha güçlü bir şekilde gündeme geldiği görülüyor.

Tarihî arka plan

ABD'nin Venezuela'ya yönelik bu hasmane tutumu, tarihsel bir arka plana dayanmaktadır. 19. yüzyıldan kalma Monroe Doktrini, Latin Amerika'yı ABD'nin "arka bahçesi" olarak tanımlar ve bölgedeki hiçbir bağımsız çıkışa veya ABD dışı bir gücün varlığına izin vermemeyi hedefler. Guatemala'dan Şili'ye, Panama'dan Grenada'ya kadar uzanan Amerikan müdahaleleri tarihi, bu doktrinin kanlı bir sicilidir. Hugo Chávez ile başlayan ve Nicolás Maduro ile devam eden Bolivarcı devrim, bu doktrine açıkça meydan okuduğu için Washington tarafından her zaman birincil tehdit olarak görülmüştür.

Muhtemel senaryolar

Venezuela'ya yönelik sınırlı bir hava operasyonu dahi, öngörülemeyen sonuçlar doğurma potansiyeli taşıyor. Böyle bir saldırı, Maduro hükümetine karşı olan kesimleri bile ulusal bir birlik ruhuyla iktidarın arkasında birleştirebilir. Ayrıca, ülkede bulunan Rus askeri danışmanları ve Çin'in devasa ekonomik yatırımları, olası bir çatışmayı hızla uluslararası bir krize dönüştürebilir.

ABD, "narko-terör" maskesi altında bir yandan kendi kamuoyunu ikna etmeye çalışırken, diğer yandan da Venezuela'nın direncini kırmak için son kozunu oynamaya hazırlanıyor. Ancak karşı karşıya olduğu denklem, sadece Caracas yönetimi değil, aynı zamanda çok kutuplu bir dünyanın meydan okumasıdır. Karayip'te atılacak her adım, sadece Latin Amerika'nın değil, küresel güç mücadelesinin de geleceğini şekillendirecektir.

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }