ABD Dışişleri Bakanlığı, Ukrayna’ya yaklaşık 825 milyon dolar değerinde “Havadan Teslim Mühimmat” ve ilgili lojistik ekipmanların satışına onay verdi. Satış kapsamında 3 bin 350 adet uzun menzilli saldırı mühimmatı, GPS sistemleri, füze konteynerleri, yedek parçalar, teknik dokümanlar, eğitim ve lojistik destek malzemeleri yer alıyor. Satışın gerçekleşmesi için nihai onay ABD Kongresi’ne sunulmuş durumda.
ABD Savunma Bakanlığı’na bağlı Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı (DSCA) tarafından yapılan açıklamada, bu adımın “bölgedeki temel askeri dengeyi değiştirmeyeceği” savunuldu. Ancak aynı açıklamada, satışın “ABD’nin dış politika ve ulusal güvenlik hedeflerini destekleyeceği” vurgusu dikkat çekti. Ukrayna bu alımı, Danimarka, Hollanda ve Norveç gibi ülkelerden sağlanan finansman ile ABD’nin Dış Askeri Finansman (FMF) programı üzerinden gerçekleştirecek.
ABD’nin Ukrayna’ya Sağladığı Destekler
Rusya-Ukrayna savaşı başladığından bu yana ABD, Ukrayna’ya on milyarlarca doları bulan askeri yardım paketleri açıkladı. Savaş uçaklarından tanklara, HIMARS roket sistemlerinden Patriot havaw savunma bataryalarına kadar birçok silah sistemi Kiev yönetimine teslim edildi. Ayrıca nakit destekler, istihbarat paylaşımı ve askeri eğitim faaliyetleri de bu yardım zincirinin birw parçası oldu. Avrupa ülkeleriyle birlikte oluşturulan fonlarla Ukrayna ordusu, sürekli olarak yeni silahlarla donatıldı.
Savaşın Uzamasında ABD’nin Rolü
Her ne kadar Washington, bu yardımları “demokrasi ve özgürlüğün savunulması” olarak lanse etse de sahadaki tablo farklı. ABD’nin sürekli silah pompalaması, savaşın kısa sürede sona ermesini engellemekte ve bölgedeki istikrarsızlığı derinleştirmekte. Ukrayna halkı ve askerleri üzerinden yürütülen bu vekalet savaşı, aslında Amerikan çıkarlarının korunması ve Rusya’nın yıpratılması stratejisine hizmet ediyor.
ABD’nin Ukrayna’ya sağladığı yardımlar, Avrupa’daki güvenlik dengesini korumaktan ziyade, küresel güç rekabetinde Washington’un üstünlüğünü tesis etmeye yöneliktir. Her yeni satış ve yardım paketi, savaşın barış masasına taşınmasını daha da zorlaştırmakta ve Avrupa’yı giderek daha fazla bir cephe hattına dönüştürüyor.




