Kadınlar… Ah şu kadınlar… Çalışmasından anneliğine, konuşmasından gülmesine, birçok konuda herkesin, her zaman bir şeyler söylediği şu kadınlar. Ne çok derdimiz var değil mi kadınlarla?

Bir türlü memnun edemedik biz bu toplumu. Halimizi anlamanız için kendimizi anlatmaya kalktığımızda ise; dilimiz çok uzadı(!), feminist(!) olduk. Ben yine de az-çok anlatmaya çalışacağım, beni anlamak isteyenlerin zorlanacağını düşünmüyorum. Kadınların çalışması üzerine yazmak istedim. Anlatacak çok şeyim var; ama nereden başlarım, nasıl yazarım diye düşünmek çok zamanımı aldı. İnşallah kendimi güzelce ifade edebilirim.

Biraz eski zaman sevdalarına değinmek istiyorum. Hani şu şimdiki zamanın sevgilerine benzemeyen, boşanma diye bir şeyin neredeyse hiç olmadığı zamanlar. “Ne güzelmiş…” diye anlatılır ya hani, hah işte o zamanlardan konuşalım biraz da. Gerçekten böyle anlatıldığı gibi olduğunu düşünürdüm ben de ergenlik zamanlarımda tabiî.

Olayın hiç de öyle olmadığını dedem kanser olup da yataklara düşünce anladım. Nenem ilk iş olarak odasını ayırdı dedemden, çünkü ona zorbalık edecek hali kalmamıştı, haliyle artık ondan korkmuyordu. Dedemi hep sert bilirdim; ama sonradan öğrendiklerim hayal kırıklığına sebep olmuştu bende. Nenemin dili çözülmüştü; çünkü korkmuyordu. Yediği dayaklar, aldatılmaları, ölümle burun buruna geldiği zamanlar, sokağa atıldığı günler… “Neden bırakıp da babanın evine dönmedin, neden katlandın ki?” diye sormuştum. Çok masumca… “Baba evi buradan farklı mıydı ki gideyim? Orada da ‘niye döndün’ diye dayak yiyecektim.” dedi. İşin kötü yanı bu neneme özel bir durum da değildi. Köydeki kadınların çoğu böyle bir evlilik sürdürüyordu. Baba evinin kapısı yüzüne kapanmış bir kadın koca evinde her türlü zulmü görmeye razı olmak zorundadır; çünkü gidecek yeri ve kimsesi yoktur. Bu kadınlar, kendileri gibi bir hayatı olmasın diye kızlarını okutmak istemiş olmakta haksız mıdır? Kendisi okumuş ve meslek edinmiş olsaydı bu zulme katlanır mıydı? Yani erkeklerimiz, Peygamber Efendimiz’in (sav) izinden adam gibi gidebilseydi; şiddetle, kabalıkla, sadakatsizce eşine yaklaşmasaydı, emin olun okumak için sıraya girmezdik. Erkeklere ve onların Müslümanlığına güvenmiyoruz. Bizi bu duruma sokacak tecrübeler edindik ve kendimizi, çocuklarımızı güvence altına almak istiyoruz. Müslümanlığın hakkını vermeye gayret eden erkekler ise bizim okumamızı ve çalışmamızı doğru bulmadığını söylüyor ve bu yolda olmamızı anlamlandıramıyor. Onlara da küçük bir tavsiyem var: Başınızı kaldırın ve gerçek dünyaya bir göz atın. Dünya siz ve sizin gibi olan çevrenizden ibaret değil. Bıçak gibi keskin bir dünya var. Kötülüğün kol gezdiği bir dünya burası. Biraz gerçek hayata karışmanız sizin için daha iyi olur. Naçizane tavsiyemdir. Keşke herkes onlar gibi, her şey onların düşündükleri gibi olsa…

Günümüze dönersek, size biraz da modern zamanın cahillerinden bahsetmek istiyorum. Okumamış gelini olduğunda, bir kadın olarak yine bir kadına (üstelik kızı yaşındaki bir kadına) zulmeden kayınvalideler var. Oğlunun parasını yiyen kadınsın onun gözünde. Oysa bundan daha doğal ne olabilir ki bu dünyada? Oğulcu analar bu toplumun kanserli hücresi gibi. Evliliklerin bitmesine sebep oluyorlar, üstelik biricik oğlunu evlendirene kadar neredeyse canı çıkıyor bu kadınların. Okumuş gelini olduğunda ise daha hassas ve nazikler. Bunları ispata gerek yok. Çevrenize bir bakın, yeterli olacaktır. Bazı evliliklerde; erkekler, karısı çalıştığında daha anlayışlı olurken, ev hanımı olan karısına karşı daha rahat ve kaba olabiliyor. Neden biliyor musunuz? Çalışan kadının elinde güç var, anlaşamazsa gidebilir çünkü. Maddi olarak da kendi hayatını devam ettirebilir. Erkek kaybetme korkusu yaşıyor ve ona göre bir tavır sergiliyor. Çalışmayan kadını kaybetme korkusu yaşamadığı için daha rahat ve kaba olma hakkını buluyor kendinde. Kısa bir şey anlatayım size. Araba alacak olan biri karısına sorma ihtiyacı duymuyor ve cevabı da şu: “Sanki o mu kazanıyor parayı. Ben kazandım ben alırım. Çalışıyor olsa söz hakkı olurdu ama şimdi yok.” Evet, bu cümleler bizzat duyduğum cümleler. Şimdi söyleyin bana biz bu erkeklere nasıl güvenelim de kendimizi rahatça bırakalım onların himayesine? Kavvamlık kavramı nerde? Ne yaptınız ona? Erkeklik olarak adlandırdığınız şey tam olarak nedir?

Bütün erkekleri aynı şekilde düşünemezsin diyenler olabilir. Evet, bütün erkekler aynı değildir zaten, böyle bir iddiam da olmadı. Ama benim bir tane hayatım var ve onu riske atamam. Annem kendi çektiği sıkıntılara bakarak kulağıma ninniler söylemek yerine “benim kızım okuyacak, kendi parasını kazanacak” diyerek büyüttü beni. Ben de isterdim gençliğimi sanatla, ilimle iç içe geçirip evlendiğimde de çoluk çocuk ve evimle, eşimle ilgileneyim. Bize bu güveni ve aidiyeti veremedikleri için Müslüman erkeklerden alacağımız var.

Erkeklik kavramına tekrar bir göz atmakta fayda var çünkü tek sıkıntı evlilik de değil. Erkeklerimiz çok pasif, zaman geçtikçe korkak bir hale geldiler. Dava şuuru bile yok artık. Tokat atanın elini kesmek yerine diğer yanağını dönen erkekler türedi. Konu İslâm olduğunda bile böyleler. Aksiyon adamı bulamaz olduk. Üç-beş genç de olmasa tutunacak kimsemiz kalmadı. Yarın her şey değişip de düzen, dinimize uzandığında ne yapacaklar merak ediyorum. Nasıl koruyacaklar dinlerini ve namuslarını? Erkek olmak oyun değildir. Analarının pohpohlayarak büyüttükleri gibi de devam etmeyecek bu hayat. Bu dine, bu ülkeye sahip çıkmak zorundasınız. Erkek olmanın sorumlulukları vardır. Bir gün ortalık karışsa çoğu kadınımız erkeklerden daha erkekçe davranacaktır, bundan şüphem yok. Keşke erkekler için de böyle güven duyabilseydim.

Konumuza dönersek, son olarak kız kardeşlerime birkaç şey söylemek istiyorum: Okuyun, öğrenin, kendinizi geliştirin ve fıtratımıza uygun mesleklere yönelin. Çalışma hayatının zorlukları var ve bununla baş etmeye çalışmak bizi yoruyor bir de fıtrata aykırı mesleklere yönelip dişiliğinizi pasifleştirmeyin. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Müslümanca bir duruştan vazgeçmeyin ve bir kadın olduğunuzu unutmayın. Hayat herkese aynı imkânı sunmaz. Bazıları ağzında altın kaşıkla doğarken bazıları tırnaklarıyla kazıya kazıya bir yerlere gelir. Ensesine vur ağzından lokmasını al insanı olmayın. Savaşmanız gereken yerde asla geri durmayın. Bu topraklar böyle kadınlar yetiştirdi şimdiye kadar. Gerektiğinde narin bir gelincik gerektiğinde dişi aslan gibi olmak lazım. Hayalini kurduğumuz düzeni inşa eder miyiz bir gün bilemiyorum; ama bunun için çabalamamız lazım. Güzel günlerimiz olsun. Selametle.

Aylık Baran Dergisi 13. Sayı Mart 2023