Her zaman hukuki anlamda sorunlu bir ülke olan Türkiye Cumhuriyeti’nde, son günlerde hukuk üzerinden tartışmaların tekrar arttığını görüyoruz. Mevzu bahis hukuksuzlukların en temel sebebi nedir? Mevcut hukuk düzeni niçin bu tür rahatsızlıklara sebep oluyor?

Birkaç sene önceye kadar sadece siyasi suçlarla alakalı bazı sorunlar vardı. Fakat son dönemde artık yargıya giden herkes yargının geç işlemesi ile alakalı sorunlar yaşamaya başladı. Diğer taraftan “İnsan Hakları Eylem Planı” diye bir plan yapılıyor, bunla alakalı da çok güzel şeyler söyleniyor; fakat fiiliyata gelince, kanunlar ve mini paketler çıkmaya başlayınca bunun tam aksi işlemler yapılmaya başlıyor. Bu çok somut bir örnektir. On tane infaz ile ilgili madde çıktı. Bu maddeler cezaevindeki insanların şartlarının iyileştirilebilmesi içindi. Buna kimse bir şey demiyor; fakat yine bir tane madde koydular metne, bu madde çıkardıkları düzenlemenin hepsini gölgede bıraktı. Şöyle bir madde konuldu; cezaevindeki insanların ziyaretçileri ile yaptıkları konuşmaların kayıt altına alınması daha sonra bunların kullanılması… Öyle bir madde ki bu CMK’nın 35. maddesine ve Anayasaya tamamen aykırı. Ancak bunu reform adı altında araya sokuşturdular. Bazı kanunlar çok yerinde olmuş olsa da bu şekilde bir tane delik konulduğu anda çıkarılan kanunun tamamı yok ediliyor. Ne yazık ki 2015’lerden itibaren yapılan da bu. Her kanun kendi içerisinde bir bütündür, o bütün içerisinden bir şeyi çıkartırsanız o kanunu tamamen yok etmiş olursunuz. Dolayısıyla bu şekilde, kanuna güveni de yok etmiş olursunuz. İnsanların artık bir şeylerin düzeleceği hususunda umutları kalmadı. İnsanlar, “herkes eşittir ama bazıları daha eşittir” ifadesinin mevcut düzende işlediğini daha net bir şekilde görmeye başladı artık. Çünkü bazı insanlara karşı iddialar olmasına rağmen soruşturma açılmıyor, kovuşturma açılmıyor. Artık ihbarda dahi bulunamıyor insanlar. Bunlar bazı kişilerin savcıları kontrol etmelerinden kaynaklanıyor. Yargının siyasallaşması her dönem sorun olmuştu, bugün de öyle. Yani bu mesele sadece bugünün meselesi değil geçmişin de meselesi; ama bugün çok bariz bir şekilde gün yüzüne çıkıyor. İletişim kaynaklarının yoğun olması ile Twitter, Facebook tarzı sosyal medyaların daha çok kullanılması nedeniyle yapılan bir hatayı, bir kayırmayı toplumun en alakasız insanları bile görebiliyor. Bu şekilde hukuka güven de kalmıyor.

15 Temmuz gibi bir hadise yaşadık. 15 Temmuz her şeyin yoluna koyulması için bir fırsattı. Fakat bir anda döndük dolaştık sanki 1990’ların o karanlık atmosferine geri geldik. 15 Temmuz’dan sonra bu vaziyete nasıl gelindi?

Aslında söylediğiniz gibi 15 Temmuz hukuk devletine dönmek için bir fırsattı; ama bu yapılmadı hatta tam tersi bir istikamete döndü iş. Sanki 80 İhtilali olmuş gibi tuhaf tuhaf kanunlar çıkartıldı. Bu da şundan kaynaklanıyor Ak Parti 2000’li yılların Ak Partisi olmadı, belki kendini güçsüz gördü o dönem. Daha sonra gücü halktan alacağına gücü başka yerlerde aradı, başka ittifaklara girdi. Girdiği ittifaklar da 90’ların ittifakıydı. Günümüzde bir mafya lideri çıkıyor, Mehmet Ağar’ın vukuatlarından bahsediyor, ortalık karışıyor. Mehmet Ağar 90’lı yılların adamıdır. Tansu Çiller ile boy gösterildi, Tansu Çiller 90’lı yılların en karanlık insanlarındandır. Devlet Bahçeli ile bir birliktelik var, Devlet Bahçeli ve MHP kökeni 60 darbesinin insanlarıdır, 28 Şubat darbesinden sonra iktidara getirilen hükümetin payandasıdır. Bunlar ile bir araya gelince AK Parti, statükoya isyan eden eski AK parti olmaktan çıktı; süreç 90’lara evrildi. Bu bir tercih meselesi idi iktidar bunu tercih etti.

İktidarlar değişiyor, belli bir şeyler yerinde duruyor. Güzel şeyler oluyor gibi görünüyor bir süre, aradan bir zaman geçtikten sonra birden sil baştan geri dönüyoruz. Böyle bir kısır döngü yaşıyoruz. Bu döngü esasında sistemin kuruluşu ile alakalı bir problemden kaynaklanmıyor mu?

Tabii ondan kaynaklanıyor, yani biz “Anayasayı değiştireceğiz.” diyoruz; ama ne yazık ki o Anayasa’yı yıllardan beri değiştiremiyoruz ve değiştirecek gibi de değiliz. Sistem bu şekilde kurulmuş, sistem başka taraflara çekildiği anda kendisini hemen değiştiriyor ve tekrar mevcut sistemi yeniliyor. Biraz önce saydığım o kişileri hükümet niye yanında bulmak istedi? Çünkü kendini güçsüz gördü, güç sahiplerinin onlar olduğunu gördü veya düşündü. Bunlar bizim gördüklerimiz. Ya görmediklerimiz? Kimler var, daha neler konuşuluyor, neler yapılıyor onlar ayrı meseleler. Yani çok açık ve net görüyoruz ki ne olursa olsun mevzu dönüyor dolaşıyor İslami bir sisteme geçmeyi düşünen insanlar sisteme adapte oluyor, sistemin dişlisi oluyor ve mevcut sistem devam ediyor.

“Hukuk ahlakın pıhtılaşmış hali” ve bu hukuk sistemi insanımızın ahlâkı ile mutabık değil. Esasında cemiyetimizle mutabık olmayan Kemalist rejimin ahlâkı. Dolayısıyla rejim yerinde dururken bu sorunlardan kurtulmak mümkün müdür?

Evet, böyle bir vaziyet de var. Bir de toptan kalite denen bir şey var. Özellikle kapitalist sistemlerde, şirketlerde bu çok yaygın bir şekilde bilinir ve insanlar buna ulaşmaya çalışır. Yani en küçük çalışanın kalitesi şirketin kalitesini belirler. Türkiye’de de aynı şekilde; Türk toplumunun en küçük ferdinin kalitesi (burada küçümseme olarak anlaşılmasın) sistemin, toplumun ve hukukun da kalitesini belirler. Şimdi toplum öyle bir hale geldi, getirildi ki; hacı amca gelip bize davasını verirken şunu soruyor “Adliyedeki çaycıyı tanıyorum işimize yarayabilir mi?” düşünebiliyor musunuz gelinen noktayı? Doğrudan hukuk çerçevesi içinde bir şey istemiyor. İşte o hacı amca çaycıdan istiyor, öteki savcıdan, beriki başsavcıdan istiyor herkes makamına ve durumuna göre bunu yapıyor.

Toplumdaki bu yozlaşmada aslında çete düzeninin bir neticesi değil mi?

Aslında çete düzeni ile de pek alakalı değil toplumun hiçbir kesimini ayrı tutmamak lazım. Bugün Televizyondaki bir dizi dahi hukuku yönlendiriyor, hukuka şekil veriyor.

Salih Mirzabeyoğlu diyor ki; “T.C. içinde yaşayan 3000 aile; hukuk da bunların çıkarına göre, ekonomi de siyaset de, ordu da, polis de. Kendi aralarındaki dalaşmalar bir yana, bunlar hukuk üstü imtiyazlı bir zümredir! Devlet, hukuk demektir ve hukukun olmadığı yerde devlet değil, çete vardır.” Türkiye’nin manzarasının özeti bu ifadelerde…

Evet, aynen öyle.

Peki bunun çözümü noktasına gelirsek, bunun tek çözümü Kemalist dikta rejiminin ortadan kaldırılması yani devletin ruhunun değiştirilmesi değil mi?

Evet. Devletin ruhunun değişmesi şart ama biz ne yapıyoruz? Yaptığımız yanlışı ifade edeyim de sonra doğru ortaya çıksın. Biz aynı devlet dinamikleri içerisinde o 3 bin kişi onlardan değil de, bizden olsun diye kendi çetelerimizi oluşturuyoruz. Yani aslında sistem olarak hiçbir şey değiştirmemiş oluyoruz. Neticede sisteme yeni kan, yeni can vermiş oluyoruz.

Bunları da menfaat paydasında birleştiriyorsun. Dolayısıyla senin sandığın o kişi senin adamın değil, menfaatinin adamı olmuş oluyor. Son olarak ekleyeceğiniz ve önemli gördüğünüz bir husus var mı?

Çoğu insanın umudu kesiliyor ama insanların umudunun bitmemesi lazım. Yeniden umudu ayağa kaldırmak gerekiyor.

Teşekkür ederim…

Rica ederim…

Baran Dergisi 754. sayı