Günümüzde enteresan bir yanıltma ile karşı karşıya kalıyoruz. Bazı batılı modernist söylemler, kendilerini insan hakları ve demokrasi taraftarı göstererek, insan zihinlerini yanlış yöne kanalize etmeye çalışmakta ve buradan da bir üstünlük payı çıkartmaktadırlar.

Büyük şevk ve neş'e Büyük şevk ve neş'e

Kelimelerin dünyası ile gerçeklerin çarpıtılması

Avrupa’da çeşitli siyasi, dini ve iktisadi sömürü ve istismarların sonunda meydana gelen yeni modern dünya, akıl kuralları ile, batı insanının tercihleri ile pragmatik (menfaatçi) bir hayat anlayışı benimsendi. Böyle bir durum, onların yaşadığı ahlak ve insaf dışı tutumların bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Dolayısıyla, düşünce ve tutumları; yaşadıkları gerçekler ölçüsünde bir sistem ortaya koymuştu. Bu durum, sosyal sistem değerlendirmelerinde dikkate alınması gereken önemli bir konudur. Çünkü her kültür, kendi dünyasını benimsediği değer ve kavramları ile ortaya koymak durumundaydı. Bu yüzden hiçbir kişi ve toplum, inanmadığı ve gerekli görmediği kural ve kavramı, sosyal dünyasına aktarma gücünü kendinde bulamaz.

Bugün maalesef baskın kültür ve sistemler, kendi gerçekleri ile şekillendirdikleri dünyayı, yegane yaşanabilir ortam kabul edilip, başkalarına da kabul ettirmek durumunda kalmaktadırlar. Bu konuda, kötü niyetli olmasa da, o sistemi sürdürmek zorunda olmaktadırlar.

Akıl merkezli sistemin, tek boyutlu ve acımasız dünyası

Batı dünyası, din ve ahlakın belli gruplarca istismarı sebebiyle, kendilerine yol gösteren yegane faktör olarak akıl’a bağlanmak durumunda kaldı. Fakat akıl, sürekli hesap yaptığı ve faydalı olanı tercih ettiği için, iyi olanı değil, menfaati yüksek olanı benimsediğinden, ahlaki olanla bağlantı kopmuştur.

Modern dünya böylece, kendini ön plana çıkaran ve menfaat temin eden bir dünya görüşüyle hareket etmeye odaklanmıştır. Burada da, işin doğru olmasından çok; “doğru görünmesi” ne odaklanmıştır. Bu yüzden de, faydalı görünen sistem ve kavramları kullanmayla kendini haklı pozisyonda göstermekte; işin asıl olması gereken yönü olan pratiği ile ilgilenilmemektedir.

Bu durum, sosyal düşünce ve sistemlerin “sosyal olma” çabası içinde olmaya çalışmak değil; sosyal görünüp, belli bir hedefi yerine getirmek için, amaç ve niyetlerini saklayarak ideolojik görünmeye çalışmasıdır. 

Aslında, ideolojik görünme; belli bir fikir ve yaşama sistemine uygun yaşamak ve çalışmaktır. Fakat, menfaatçi grupların bir ideolojisi olmadığı gibi, fikir sistemleri de yoktur. Fayda ve menfaat nereden gelirse, o yöne doğru dönen, ilkesiz ve ihtiras odaklı bir yöneliş özelliğini sahiptirler. En önemli nitelikleri, insanlara karşı ikiyüzlü olup, onları kandırmak ve önemli kavramları istismar ederek, fayda temin etmektir.

Bu durum, günümüzde “sahte bir dünya” gerçeğini ortaya çıkarmakta ve insanlar, yalan ve istismar gibi son derece kötü alışkanlık ve davranışlar ile hayatlarını sürdürmek zorunda kalmaktadırlar.

Aslında bu vaziyet, her din ve görüşten olan kişileri rahatsız etmekte ve güvensiz bir hayat içinde yaşamalarını sonuçlandırmaktadır. Eğer, insanlara değer ve kurallara dayalı bir hayat tercihi sorulsa, inanıyorum ki onlar da yaşadıkları bu sahte dünyadan memnun olmadıklarını açıklayacaklardır.  Burada alınması gereken en önemli tavır, bu sahte dünyanın değer ve sistemlerini, kendi varoluş gerçeğimiz ve ahlak dünyamızın değerleri ile analiz ederek, ruhumuzun ve sosyal yapımızın ihtiyacına uygun bir dünyayı kurmaya çalışmaktır.

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber