Kendisini dünyanın jandarması ve tek hâkimi olarak gören Amerika, dünyanın geri kalanına menfaatine uygun politikaları dayatmak için çeşitli araştırmalar yapıyor. Bu araştırmaların neticelerini de raporlar hâlinde kamuoyuna sunuyor. Parya statüsünde bulunan devletlerin, koltuklarına ABD tarafından oturtulan yahut koltuğunu kaybetmemek için ABD’ye yamanmayı zarurî gören liderleri de, bu raporlardaki direktifleri uygulamaya çalışıyorlar. Bunu, kendisine parya statüsü biçilen ve bu vazifeyi on yıllarca layıkıyla yerine getirmeye çalışan Türkiye’den, çok iyi biliyoruz. 
Mutad olarak hazırlanan mevzu bahis raporlardan birisi de “Uluslararası Dinî Özgürlükler Raporu”… Bu raporun 2016 tarihli nüshası geçtiğimiz günlerde kamuoyuna duyuruldu. Raporda Türkiye’ye geniş bir yer ayrılmış ve Türkiye’deki dinî azınlıkların haklarının yanı sıra Ayasofya Camii’nin yeniden ibadete açılması ile tarikat ve cemaatlere baskı uygulanması gerektiği üzerinde ayrıca durulmuş. 
2000’li yıllar ile beraber, Türkiye, hem global, hem bölgesel ve hem de yerel şartların zorlaması neticesinde Amerikan periferisinden uzaklaşmaya başladı. Siyonist-Haçlı ittifakının İslâm dünyası üzerine kurguladığı siyasette hususî ve oldukça ehemmiyetli bir mevkii olan Türkiye’nin Batı ekseninden uzaklaşmaya başlaması, bu topraklarda yıllarca beslenip-büyütülen ve muazzam bir kurgunun en önemli ayağı olan Fetö’nün devletten ve dahi milletten tasfiyesine kapı araladı. Büyük bir projenin çöküşünü izlemekle yetinmek istemeyen Batı tarafından, Türkiye’ye, içerideki taşeronlar vasıtasıyla, Cia-Mossad ortak yapımı birçok operasyon çekildi. Son olarak ise ABD’nin başını çektiği Batı, 15 Temmuz’da, Anadolu’da büyük bir hezimete uğradı. Müslüman Anadolu’ya çekilen bu operasyonların baş aktörü, Ehl-i Sünnet cemaati görünümündeki kullanışlı maşa Fetö idi. 
FETÖ’nün, senelerce Ehl-i Sünnet cemaati görüntüsü altında faaliyet göstermesinden mütevellit 15 Temmuz sonrasında, Amerikan uşaklarına geçit vermeyen gerçek Ehl-i Sünnet vel Cemaat müdafii tarikat ve cemaatlere yönelik sistemli bir kara propaganda aldı başını yürüdü. Üstelik hükümet ile Fetö’nün arası açılmadan evvel arsızca Fetö güzellemesi yapan ve milletimizin imanını ifsad etmekten başka hiçbir halta yaramayan Müslüman görünümlü sapıklar, İslâm âlemi kaynarken Anadolu’nun dimdik ayakta durabilmesini sağlayan Ehl-i Sünnet vel Cemaat’e yine arsızca ve her zamankinden daha fazla saldırmaya başladılar. Geçtiğimiz hafta yayımlanan “Uluslararası Dinî Özgürlükler Raporu” da gösteriyor ki bu taife; esas düşman Siyonist-Haçlılarla aynı dili kullanıyor ve aynı amacın gönüllü neferliğini yapıyor. 
Hatırlarsınız; daha evvel birçok kez mezhepsizliğin ve Ehl-i Sünnet düşmanlığının, bundan yaklaşık iki yüz sene evvel İngilizler tarafından fonlanan bir proje olduğu üzerinde durmuştuk. İngilizlerden bayrağı devralan ABD de bu hususta İngilizlerin mirasına sahip çıktığını, gerçek düşmanının Ehl-i Sünnet vel Cemaat olduğunu, emellerini gerçekleştirebilmek için Ehl-i Sünnet vel Cemaat çizgisinin ortadan kaldırılması gerektiğini her fırsatta açık açık söylüyor. Amerikan Dışişleri Bakanı Tillerson “Tarikat ve Cemaatlere Devrim Kanunları Uygulansın” derken; İrancısından mealcisine mezhepsizinden tarikat düşmanına kadar bilumum sapık, ABD ile söz birliği etmişçesine “Tarikat ve Cemaatlerle Mücadele Edilmelidir” diyor. Ne tesadüf!
Bu meseleyi dergimizde işledik.