Selâm ile…

Devletlerarası münasebetlerde savaş yerine göre mubahtır. Her ne kadar böyle olsa da biz Müslümanlar, maksadı İslâm davası, ilayı kelimetullah olmayan bir savaşı arzu etmeyiz; bir kişi ya da grubun çıkarı için savaşmayız. O yüzden, İslâm devleti her savaşta “cihad fetvası” almak zorundaydı. Ben yaptım oldu kabul edilmezdi. Lâkin bir taarruza maruz kaldığımızda bu fetva aranmazdı. Her hâlükârda biz Müslümanlar, Din-i Mübin-i İslâm ve onun tecessüm ettiği vatan için canımızı seve seve vermekten geri durmadık, durmayız. Oysaki Batı’nın savaş ve çatışmaya bakışı böyle değildir. Batı adamı için menfaatlerine dokunulduğunda dünyayı yangın yerine çevirmekte bir beis yoktur.

Bu anlayış çerçevesinde, tam tamına iki asırdır, dünya, Batı insanının menfaat ve ihtirasları uğruna talan ediliyor, yağmalanıyor; insanlar birbirine kırdırılıyor, savaşlardan ve açlıktan ölüyor. Barbar Batı’nın tüm insanlığın rızkına tasallut etmek suretiyle dünyayı savaş alanına çevirdiği yüzyıl, belki de en karanlık dönem olarak tarihin yapraklarındaki yerini aldı. 20. yüzyılda yaşanan iki büyük cihan savaşında milyonlarca insan öldü. İslâm coğrafyası başta olmak üzere dünyanın Batı dışında kalan tüm coğrafyalarına pranga vuruldu, maddî kaynakları Batı’ya aktarıldı.

21. yüzyılda da aynı ahval devam etti. Fakat Soğuk Savaş’ın bitmesi ve ABD’nin tek başına sisteme hâkim olduğunu ilan etmesinden sonra kaos bölge bölge yayılmaya başladı. Bugün gelinen noktada, Suriye başta olmak üzere dünyanın hemen hemen her bölgesinde savaşlar, çatışmalar ve sosyal hareketler şiddetini artırarak devam ediyor. İktisadî buhran ve adaletsizlik had safhada… Batı için de durum farklı değil; Amerikan devleti parçalara bölünmüş, birbiriyle çatışıyor, Avrupa Birliği dağılmak için gün sayıyor…

Batı, artık kendi meselelerine dahî çözüm üretmekten aciz bir pozisyonda; buna rağmen müthiş bir tecessüsle hadiselere müdahil olma çabası sergiliyor. Gücünü muhafaza etme kaygısıyla, başta Türkiye olmak üzere, birçok devletin içerisinde operasyonlar yapmaya çalışıyor.

Hiç şüphesiz, İslâm coğrafyasında sapkın akımların güçlenmesinin de, Suriye’de yaklaşık altı senedir savaşın devam etmesinin de müsebbibi Batı’dır. İlk olarak, İngilizler, I. Dünya Savaşı evvelinde ve sonrasında bu coğrafya üzerinde planlar icra ederken, II. Dünya Savaşı sonrasında bayrağı devralan ABD bölgeyi arka bahçesine dönüştürmüştür. Bu asla ve kat’a gözden kaçırılmamalıdır. Dolayısıyla, coğrafyamızı yangın yerine çeviren Batı’nın bizim meselelerimizin çözümü hususunda söz söyleme hakkı da yoktur. Bir not olarak belirtelim; önümüzdeki günlerde Suriye meselesine çözüm için Astana’da yapılacak zirvede ABD’nin masada olmaması gerekir. Tüm bu gerçekler karşısında dünyanın öbür ucundan ABD’yi masaya davet etmek ise tam mânâsıyla bir basiretsizlik örneğidir.

Hâsılı, başta Müslümanlar olmak üzere tüm dünya artık Batı’nın insanı hiçe sayan nizamına isyan ediyor. Yeni bir dünya düzeninin tesis edileceği günleri iple çekiyor. Yeni nizam ise hiç şüphesiz merkez üssü Anadolu olmak üzere İslâm coğrafyasından yükselecektir; çünkü bizden başka insan ve toplum meselelerinin halli babında çözüm önerisi sunan bir fikir mevcut değil. Bugün memleketimizde ve çevremizde yaşanan sıkıntılar da bu yeniden doğuşun, İslâm rönesansının ve yeni bir oluşun sancılarıdır. Kapağımızda bu meseleyi işledik ve “İslâm Dünyasında Doğum Sancıları” manşetini attık. Kapak mevzumuzu “Tarihî Bir Döneme Şahitlik Ediyoruz” başlıklı yazısında Ömer Emre Akcebe ele aldı.

Kâzım Albayrak, “Şablonculuğun Prangalarından Kurtulmak” başlıklı yazısında yönetim şekillerinden bahsediyor.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), Cenevre’de yapılan görüşmeler çerçevesinde “Kıbrıs Meselesi”nden bahsediyor.

Faruk Hanedar, “Batı’nın Savaş Korkusu” ABD’nin NATO bünyesinde Doğu Avrupa’ya askerî yığınak yapmasının sebeplerini işliyor.

Bu hafta Star Gazetesi Yazarı Sevil Nuriyeva ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Nuriyeva, yeni savaş sahasının Orta Asya olacağını söylüyor.

Baran Demir’in “Halül Mü’minin” başlıklı yazısı üçüncü bölümüyle devam ediyor.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun dergimizde tefrika edilen eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin 348. bölümünün alt başlığı “Amme Hukuku Mührü”…

Abdullah Kiracı, iktisad meselesini ele almaya “Emek ve İhtiyaç” mefhumlarını işleyerek devam ediyor.

Gülçin Şenel’in yazısının başlığı “Eleştiri Seviyesizliğine Bir Örnek”…

Bu hafta Gönüldaşımız Sancar Kartal’ın şehadet yıldönümü. Hâlihazırda Bolu F-Tipi Cezaevi’nde olan Gönüldaşımız İsmail Uysal bu vesileyle bir yazı kaleme aldı. Yazısında Şehid Gönüldaşımız Halil Kantarcı ile alâkalı bir hatırasını bizlere aktarıyor. Yazısının başlığı “Sancar Kartal Vesilesiyle Halil Kantarcı: Şehidlikse; Gülümse”…

Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz haberleri de bulabileceksiniz.

Gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle…

Allah’a emanet olun…