Basit bir kural, matematiği iyi bilmek istiyorsan formüllerini hiç akıldan çıkarmayacaksın. Onları bir an için unuttuğumuzu farz etsek, verilen problem her neyse, onu asla çözemeyiz. Kolayı bile zor gelir…

Bunun gibi, Türkiye’nin bugünkü manzarasını iyi anlayabilmemiz için aklımızdan hiç çıkarmamamız gereken gerçek, emperyalistler tarafından zamanında oturtulduğu yörüngenin koordinatlarının ne olduğunu bilmek.

Koordinat, asıl plan ve derindeki kökleri ile o kökleri besleyici damarlar… Anlık problemlere çözüm bulup kurtuldum sanmak, her önüne gelen sele kapılıp gitmek gibidir. Bir şeyleri düzeltmek gerek, format atmak gerek diyoruz. Ama sahip olduğumuzu sandığımız şeyler bizim değil!

Bir kenarda durmuş, “bu bilgisayar iyi çalışmıyor” diyoruz. Yazılım onların olunca, doğru bir şeyler yapsak bile, sonuçta görmemizi istedikleri hataları düzeltmiş oluyoruz. Bu eylem kimin işine yarıyor? Onların. 

Bir de ‘direct upload’ var. Sunucusuz, doğrudan doğruya ana bilgisayardan çekme işlemi. Komadaki adamın fişini çekmek gibi. Yani, “elektrik kesildi, şalterler attı” durumu!

Türkiye’nin ‘direct upload’ı darbelerdir.

Beğenmediğin adamın fişini çekecek ve onu imha edeceksin?

Sonra sistem kendi yörüngesinde, onların belirlediği standartlara göre devam edecek/ti.

Bu durum, rejim kurulduğundan bu yana öyle devam etti gitti.

Nereye kadar?
15 Temmuz 2016’ ya kadar. Denedikleri her plan akamete uğradı. İstedikleri kıvama uygun bir zemini sürekli yokladılar, bir türlü istedikleri aşıyı tutturamadılar. Sözde birbiriyle düşman gibi duran, hakikatte tepeden tırnağa hâkim oldukları bütün güçleri sahaya sürdüler. Mevcut iktidarın fişini çekip işini bitireceklerdi. Olmadı. Başaramadılar. AB ülkeleri, Amerika şu bu, her taraftan saldırdılar. PKK, Suriye, Irak sarmalında boğmak istedikleri yapı, her mücadeleyi kazanan bir canavara dönüşmüştü gözlerinde. O canavarın iflahını keseceklerdi.

Ama nasıl?
Bu günlerde tozu dumana katan Saadetlü’ mirasyediler, PKK kırmaları, CHP kurmayları, İyi Parti/kötü parti, dolar/kur oyunu, Fetö/METÖ, Kemalizm, şu/bu, cart/curt, ellerindeki bütün enstrümanları kullandılar. Çıkardıkları ses gürültüden ibaret kaldı.
Sonunda bir şeyi fark ettiler, tepeden baktıkları HALK. Ne olursa olsun bunların illizyonuna kanmıyordu. O zaman içinde yer alan has adamlarıyla bir olup bu halkı avlamalıydılar. Direkt cebine el attılar. Dahası, her yerde var olan eğitimli elemanlarını da sahaya sürdüler. Askerin başına bir iş mi geldi, “en iyi vatansever” kisvesi altında saydıracaksın. En iyi Milliyetçi, Kemalist, Laik, solcu, İslamcı, Atatürkçü kesilecek, bütün olumsuzlukların kaynağı gördüğün iktidara, halkın âli menfaatleri için saydıracaksın.
Tabiî bütün bunlar nihai netice alıncaya kadar seni kesmeyecek. Ak Parti kadroları içindeki kriptolar da boş durmayacaklar. Onlar da zaferin gereği için çalışacaklar. Sonunda millet anlayacak bunların bir işe yaramadığı gerçeğini. Ak Partinin iflahını kesecek. Dolayısıyla Erdoğan’ın defterini dürecek.

Sonra?
Milletin defterini dürecek ve efendiler başa geçecek. Yani uydu yörüngesinde kalmaya devam edecek.

Yaklaşan belediye başkanlığı seçimlerinde alınmak istenen skor budur.

Ulu Hakan Abdülhamit Han hazretlerinin hal'linden sonra, Osmanlı Devleti’nin siyasi askeri noktalarda karar alma yetkisini haiz kimi mercileri çaktırmadan İT, dönme, mason, kabalist vesaire adına ne derseniz deyin- ezelden ebede bize düşman güçlerin kendilerine bağlı adamları/ajanları vasıtasıyla ele geçirildi.

Aslında, göstere göstere...

Ne kadar ihanet şebekesi varsa onlara bağlı gizli yapı elemanlarının tamamı, “milletin önde gelen has adamları” gibi gösterildi. Bunlar, zamanında Osmanlı coğrafyasında yaşayan insanların kimliklerini iyi analiz etmiş, her şehrin, beldenin, Kürt, Türk, Arap, Süryani, Ermeni, Müslüman, Hıristiyan, Yezidi, aşiret, inanç, akide, sosyolojik psikolojik ekonomik, siyasi, askeri bakımdan, adeta röntgenini çekmişler, nerdeyse DNA'sını çıkarmışlardı.

Şimdi de aynısını, daha fazlasıyla yapmaktalar. Dünden bugüne değişen bir şey yok! Ne olursa olsun, milleti her zaman kendi esaretleri altında inletmek istiyorlar. Kurdukları düzenin kodlarıyla oynanması ihtimali bile bunları şirazeden çıkarıyor. Dahası ve ötesi, başaracak olma ihtimalleri bile bunların TİRANLIĞINA katkı sağlayacaktır.

Onlar, kendi düzenlerinin selameti için teyakkuzdalar. İşin aslı, iktidara kim gelmiş, kim gitmiş umurlarında bile değil. Her zaman kendilerinden yana dönen çarkın dişlileri sürekli yağlansın istiyorlar. Sadece meydanlara diktikleri değil, ruhumuzun derinliklerine inşa ettikleri putlar devrilmedikçe doğrulmamız mümkün değil. O putları kalıntıları ile birlikte nasıl yok etmek gerektiğini ortaya koyan tek hareket İBDA’dır.

İBDA, yaşanması gereken gerçek hayatın BAŞYÜCELİK DEVLETİNİN İLANI İLE MÜMKÜN olduğunu, dost/düşman bütün kutuplara karşı önceden ilan etmiştir.

İBDA, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun eserleri ile gerçek manada KURTULUŞ YOLU’nun reçetesini yazmıştır.

Doğru bir istikamet için usul belli ise, bu yola revan olmaktan başka çare yoktur!

Yoksa, KEMALİZM bataklığından çıkmak mümkün değildir.

 “Tehlike büyük” dememizin sebebi, “mevcut durum iyi, her şey yolunda, ortalık güllük gülistanlık” diye düşündüğümüzden değil. İçimizde dışımızda bize karşı diş bileyen mihrakların çokluğundandır. Onların gerçek çehresini görmek isteyenler, Mısır’da yaşananları, Suriye’de olanları görsün ve Türkiye’de olabileceklerin muhtemel sonuçlarını hesap etsin.

Baran Dergisi 618. Sayı