Dünya genelinde merkez bankaları, son yıllarda benzeri görülmemiş bir hızla altın rezervlerini artırıyor. Özellikle 2008 Küresel Finans Krizi sonrası başlayan ve son üç yılda zirveye ulaşan bu eğilim, küresel rezerv para sisteminde de önemli değişimlere işaret ediyor. Dünya Altın Konseyi (WGC) ve Uluslararası Para Fonu (IMF) verileri, 2022'de 1.082 ton, 2023'te 1.037 ton ve 2024'te 1.045 tonluk rekor net alımların ardından 2025'in ilk aylarında da bu "altına hücum"un devam ettiğini gösteriyor.
Rekor Alımlar Devam Ediyor
Merkez bankaları, 1990-2008 yılları arasında net satıcı konumundayken, 2009 yılından itibaren yönünü altına çevirdi. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin öncülük ettiği bu süreçte, son 16 yılda merkez bankalarının kasalarına toplamda 7.700 tondan fazla altın eklendi. Bu, 1971'de Bretton Woods sisteminin çöküşünden bu yana görülen en büyük birikim anlamına geliyor. WGC verilerine göre, 2024'teki 1.045 tonluk rekor alımın ardından, sadece Ocak-Şubat 2025 döneminde 42 tonluk ek alım yapıldı. Bu durum, jeopolitik gerilimlerin ve ekonomik belirsizliklerin arttığı bir ortamda altının merkez bankaları için stratejik önemini koruduğunu teyit ediyor.
Dolar Tahtını Kaybederken Altın Parlıyor
Merkez bankalarının altın iştahındaki artış, küresel rezervlerin bileşimini de yeniden şekillendiriyor. IMF'nin Döviz Rezervlerinin Bileşimi (COFER) verilerine göre, ABD dolarının küresel rezervler içindeki payı 2016'daki %65,4 seviyesinden 2024'ün son çeyreği itibarıyla %58,4'e geriledi. Aynı dönemde Euro'nun payı %20 civarında sabit kalırken, altının rezervler içindeki payı %9'dan %15'e yükseldi. Bu, 24 yıllık bir perspektifte daha da çarpıcı: 2000 yılında rezervlerin %71'i dolarken sadece %8'i altından oluşuyordu. Bugün ise altının payı yaklaşık 1,9 kat artarken, doların payı 13 puanlık bir düşüş yaşadı. Bu değişim, dolar merkezli sisteme yönelik artan sorgulamaları ve alternatif arayışlarını gözler önüne seriyor.
Neden Altın? Jeopolitik Sigorta ve Güven Arayışı
Merkez bankalarının altına yönelmesindeki temel motivasyonlar çeşitlilik gösteriyor ancak ana eksen, riskten kaçınma ve güven arayışı etrafında şekilleniyor:
-
Jeopolitik Riskler ve Yaptırımlar: Özellikle Rusya'nın döviz rezervlerinin dondurulması gibi olaylar, diğer ülkeleri de yaptırım riskine karşı daha korunaklı varlıklara yöneltti. Altın, herhangi bir ülkenin politikalarına veya yaptırımlarına doğrudan tabi olmayan, fiziksel ve "tarafsız" bir değer saklama aracı olarak öne çıkıyor.
-
Negatif Reel Faiz Ortamı: Başta G7 ülkeleri olmak üzere birçok gelişmiş ekonomide uzun vadeli reel faizlerin hala negatif veya çok düşük seviyelerde olması, geleneksel rezerv varlıklarının cazibesini azaltıyor. Altın, bu ortamda bir değer koruma aracı olarak talep görüyor.
-
Portföy Çeşitlendirmesi: Merkez bankaları, rezervlerini tek bir para birimine veya varlık sınıfına bağımlı kılmaktan kaçınmak istiyor. Altının diğer finansal varlıklarla düşük korelasyonu, onu etkili bir çeşitlendirme aracı haline getiriyor. Ayrıca Basel III düzenlemelerinde altına "sıfır risk ağırlığı" tanınması da bankaların altın tutma iştahını destekliyor.
-
Tarihsel Güven ve Likidite: Altın, binlerce yıldır uluslararası kabul görmüş bir değer saklama ve değişim aracı. Kriz anlarında likiditesini koruyabilmesi ve evrensel kabul görmesi, onu "son çare" rezerv varlığı yapıyor.
Öne Çıkan Ülkeler ve Stratejileri
Altın biriktirme yarışında bazı ülkeler öne çıkıyor. ABD (8.133,5 ton) ve Almanya (3.352 ton) Bretton Woods mirasından gelen devasa stoklarını korurken, son yıllarda aktif alıcılar dikkat çekiyor:
-
Çin: Kasım 2023 - Mart 2025 arasında kesintisiz 16 ay boyunca alım yaparak rezervlerine yaklaşık 368 ton ekledi. Temel motivasyon, devasa döviz rezervlerindeki dolar riskini azaltmak ve yaptırım riskinden bağımsız bir tampon oluşturmak. Toplam rezervi 2.235 tona ulaştı.
-
Rusya: 2014 Kırım yaptırımları sonrası dedolarizasyon stratejisinin bir parçası olarak ABD Hazine tahvili portföyünü küçültürken, altın stokunu 1.300 ton artırarak 2.333 tona çıkardı.
-
Polonya, Macaristan, Çekya: Özellikle Rusya-Ukrayna savaşı sonrası NATO'nun doğu kanadındaki bu ülkeler, güvenlik endişeleriyle altın alımlarını hızlandırdı. Polonya 2022-25 arasında 140 ton, Çekya 52 ton, Macaristan 16 ton ekledi. Polonya'nın toplam stoku 395 tona yaklaştı.
-
Türkiye: 2023'teki geçici satışların ardından 2024'ün son çeyreğinde 90 tonluk güçlü bir alımla geri döndü. TCMB'nin 558 tonluk rezervinde, bankaların tuttukları Zorunlu Karşılık Altınları da önemli bir yer tutuyor. Lirayı destekleme ve iç tasarrufları sisteme çekme politikaları rol oynuyor.
-
Hindistan: Kültürel altın talebinin yanı sıra rupiyi desteklemek amacıyla rezervlerini istikrarlı bir şekilde artırıyor (822 ton).
-
Körfez Ülkeleri: Petrodolar gelirlerini çeşitlendirme stratejisi izleyen Körfez ülkelerinden Katar, 2024'te altın portföyünü %57 (yaklaşık 10,5 ton) artırdı.
Yüksek Fiyatlar Talebi Durdurmuyor
Altın fiyatlarının 16 Nisan 2025 itibarıyla 3.317 $/ons gibi rekor seviyelere ulaşması dahi merkez bankalarının alım iştahını kesmedi. Uzmanlar bunu iki temel nedene bağlıyor: Birincisi, merkez bankaları kısa vadeli nominal kâr peşinde değil; altını uzun vadeli bir "sigorta poliçesi" olarak görüyorlar. İkincisi, birçok merkez bankası fiyat seviyesinden bağımsız olarak, rezervlerinin belirli bir oranını (örneğin %15-20) veya belirli bir tonajı (Polonya'nın 100 ton ekleme hedefi gibi) altın olarak tutma hedefi güdüyor.
Gelecek Ne Getirecek?
Orta vadede (2025-2030) merkez bankalarının altın talebinin güçlü kalması bekleniyor. BRICS+ grubuna yeni katılan ülkelerin (Mısır, Suudi Arabistan, İran vb.) kolektif altın stoklarını artırma potansiyeli bulunuyor. WGC anketleri, bu ülkelerin rezervlerinin %20-30'unu altına ayırma eğiliminde olduğunu gösteriyor. Merkez Bankası Dijital Paraları (CBDC) yaygınlaşsa bile, bunların da ihraç eden ülkenin riskini taşıması nedeniyle altının "son çare ödeme aracı" ve güvenli liman niteliğini etkilemeyeceği düşünülüyor. Ancak, ABD Merkez Bankası'nın (Fed) beklenenden daha sıkı bir para politikası izleyerek reel faizleri belirgin şekilde artırması, kısa vadeli veya taktiksel altın alımlarını yavaşlatabilir. Yine de WGC analizleri, yapısal talep unsurlarının (jeopolitik riskler, çeşitlendirme ihtiyacı) kalıcı olduğunu öngörüyor.
Güven Arayışı Devam Ediyor
Sonuç olarak, 21. yüzyılın ikinci çeyreğine girerken merkez bankalarının altına yönelimi hem miktar (yıllık 1.000 tonu aşan alımlar) hem de oran (küresel rezervlerde %15 pay) olarak belirgin şekilde güçlenmiştir. Bu durum, ABD dolarının küresel rezerv sistemindeki hakimiyetinin sorgulandığı ancak henüz tam olarak yıkılmadığı (%58,4 pay ile hala lider) karmaşık bir tablo sunuyor. Altın, merkez bankaları için jeopolitik dalgalanmalara karşı bir kalkan, finansal sisteme karşı bir sigorta ve ulusal para birimine karşı bir itibar çıpası işlevlerini bir arada sunmaya devam ettikçe, bu "altına hücum" eğiliminin yakın gelecekte tersine dönmesi beklenmiyor.