Kürdistan Diasporası öncülüğünde, Lozan Antlaşması'nın 100. yıldönümü dolayısıyla İsviçre’nin Lozan kentinde uluslararası bir konferans düzenlendi. Konferansa katılan Osman Baydemir, Rûdaw TV’den Zinar Şîno’nun sorularını yanıtladı.
Osman Baydemir kendisiyle yapılan röportajda, Lozan’ın imzalandığı Osmanlı-Türkiye’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan çıktığı şartlar ile günümüz şartlarını benzetmek gibi bir gaflet içine düşüyor ve Lozan Anlaşması’nın 100. yılında dört devlete bölünmüş Kürtlerin, Amerika’nın başı çektiği Yahudi Devleti dahil Batılı Emperyalistlerin çıkarı doğrultusunda, Amerika’nın kucağında bir devlet kurulmasına fırsat doğduğunu iddia ediyor. Bunun için de acele edilmesi gerektiğini vurgulayan Baydemir, ağzındaki asıl baklayı da burada çıkartarak, kısa bir süre içinde Kürt Partileri arasındaki ayrılıklar ikinci plana alınarak bu devlet kurulmazsa, konjonktür dolayısıyla emperyalistler aradan çekilecek ve bir başımıza kalacağız diye endişesini de paylaşıyor.
Emperyalistlerin bölgeyi parçaladığı Lozan’ın 100. yılında bölgedeki Türk, Kürt ve Arabların bin senedir olduğu gibi yeniden İslâm müşterek paydası etrafında nasıl birleşileceğine kafa yorulması gerektiği yerde, emperyalistlerin elini güçlendirmek için anlaşmayı bir adım öteye taşımak ve parçalanmayı sürdürmek üzere atılan bu adamlar Kürd’e de, Türk’e de, Arab’a da alenî ihanettir.
Osman Baydemir’in doğrudan Amerika’nın uşağı olduğunu, bu vesileyle HDP’nin, PKK ve PYD’nin de Amerika'nın maşası olduğunu açık seçik bir şekilde ortaya seriyor olması hasebiyle ilgili röportajı alâkanıza sunuyoruz.
Rûdaw: Sayın Baydemir, bir kez daha farklı bir söyleşide bizi kırmadığınız için teşekkür ederim.
Osman Baydemir: Çok teşekkür ederim bana bu fırsatı sunduğunuz için. İzninizle izleyicileriniz başta olmak üzere, dört parça Kürdistan’ı en içten dileklerimle selamlamak istiyorum.
Rûdaw: Sayın Baydemir, Lozan Anlaşması'nın yüzüncü yılında Kürtlerin durumu nedir? Kürtler bu anlaşmayı nasıl anıyor?
Osman Baydemir: Her şeyden önce bu konferans benim açımdan bir anma değil, Lozan Antlaşması'na karşı bir protestodur. Lozan başka bir yönüyle bazı devletlerin kuruluş tapusu olmuştur. Lozan bazı devletlerin kuruluş tapusu, Kürt ve Kürdistan’ın ise kefeni olmuştur. Kürdistan’ı dört parçaya böldüler her bir parçasına kefen giydirdiler. Lozan’ın 100. yılında dört parça Kürdistan’daki Kürtler hiçbir zaman Lozan Antlaşması'nı kabul etmedi. Sürekli, milletçe varlığı ve siyasi talepleri için tepkisini ortaya koydu, gösteriler, protestolar düzenledi. Bu antlaşma büyük acılara, sürgünlere ve çok derin çelişkilere neden oldu. 100 yıldır “barış” adına yapılan bu anlaşma yüzyıllık bir savaşa neden oldu. Ortadoğu’da Kürt ve Türkler, Arap ve Kürtler arasına mesafe girmesine yol açtı. Derin bir ırkçılığa sebebiyet verdi. Bu antlaşma, Ortadoğu’nun kimyasını bozdu. Yüzüncü yılında bir kez daha tekrarlamak gerekirse; Kürtler bu antlaşmadan memnun değiller, Kürtler bu antlaşmayı kabul etmiyorlar. Bu konferans ve bunun gibi farklı farklı platformlar dört parça Kürdistan’da yeni bir zihniyetin temelini oluşturmasını umut ediyorum. Dört parça Kürdistan’daki parti ve örgütlere çağrım; tüm kadrolarını özellikle de diplomatlarını Lozan Antlaşması'nın maddelerini –ki ben Lozan Fermanı diyorum- madde madde inceliklerini öğrenecek şekilde eğitsinler. Siyasetçiler bu konuda bilgi sahibi olsun. Özellikle antlaşmanın müzakere sürecinde Osmanlı adına katılan Türk heyeti Kürtler hakkında ne söyledi. Kürtlerin talepleri masaya geldiğinde İngiliz, Fransızların tavrı ne oldu, ne söylediler. Dönemin Kürt milletvekilleri, tanınmış Kürt şahsiyetleri Lozan’a ne mesaj gönderdiler. Bütün yönleriyle Kürt siyasetçileri, diplomatları bilince çıkarmalı ki, tarih bir kez daha kendini tekrarlamasın. Bir kez daha Kürtler komşuları tarafından kandırılmasın. Kuzey Kürdistan’da o dönem özellikle Kürt aşiretleri, şeyhleri, beyleri, melleleri, parlamenterleri, halkın önderleri ne yazık ki Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerine kandılar. Bana sorarsan 1919-20-21 yıllarında, Sevr Kürtlere bazı haklar tanıdı. Lozan Antlaşması o hakları da ortadan kaldırdı. Mustafa Kemal ve arkadaşları 1924 anayasası ile Kürtlere en büyük ihaneti yaptılar. Anayasada tanınan özerklik-otonomi hakkı kaldırıldı. Çünkü Kürtler yazılı bir anlaşma yapmamışlardı.
Rûdaw: Kürtlerin büyük kısmı şu yorumu yapıyor: Sevr Antlaşması sonrası Kürt kanaat önderleri ve ileri gelenleri kendi aralarında birlik olamadılar. Kürtlerin birlik olmamasını fırsat bilen güçler Lozan Antlaşması'nı imzaladılar. Ve Kürtler tüm haklarını kaybettiler ve meşru haklarını elde edemediler. Günümüzde de Kürtler kendi aralarında birlik olamıyorlar. Size göre Kürtler haklarını elde etmek için bir yüzyıl daha önderlerinin birlik olmasını mı bekleyecekler?
"Kürtler arasında bir sorun yok; sorun Kürt partilerinde"
Osman Baydemir: Güney, Doğu, Kuzey ve Rojava Kürdistanı'nda Kürt ve Kürdistanlılar arasında bir sorun kalmamıştır. Sorun Kürtlerde değil partilerde yaşanıyor. Partiler Kürtlerin taleplerine, sesine kulak verse, bana göre Kürtler uluslaşma sürecini tamamlamıştır. 1919-1920-1921-1922 süreçlerinde Kürt kitlesi belki ulusallaşamamıştı. Çünkü o dönem inanç, mezhep ve dini değerler ulusal değerlerin önündeydi. Mustafa Kemal ve arkadaşları Kürtler haklarını talep etmesin diye hilafeti bir kart olarak kullanmaktan çekinmediler. Ama şimdi Kürtler her rengi, düşüncesi ve inancıyla artık bir ulustur. Kuzey’de bir deprem oluyor Güney Kürdistan’da, Rojhılat ve Rojava’daki tüm evlerde yas vardır. Efrin’de bir bela oluyor tüm parçalardaki Kürtlerin yüreği sızlıyor. Kürdistan’ın bir yerinde bir başarı oluyor, tüm Kürtler seviniyor, mutlu oluyor. Bence Kürtler arasında bir sorun kalmamıştır. Sorun partiler arasında yaşanmakta. Kürt partilerinin kendilerini update (güncellemesi) etmesi gerekiyor. Tarihten ders çıkarmalı, yeni bir dil, yeni bir strateji oluşturulmalı. Çünkü 21. yüzyılda, 20 yüzyılın şartları ve fırsatları oluşmuştur. Bir yüzyıl önce Lozan Antlaşması'nı oluşturan ana güçler bugün yeniden bölgedeler. Osmanlı'nın o dönem içerisinde olduğu şartlar, günümüzde yine oluşmuş durumda. Bir kez daha tarih Kürtlere fırsat vermiştir, Kürt partileri bu fırsatı değerlendirmelidir. Bir yüzyıldır yapılan haksızlık 21. yüzyılın şartları ve 21. yüzyılın değerleri ile düzeltilebilir. Bu imkan vardır. Ve bu fırsat henüz kaçmamıştır. Bu fırsattır 10 yıldır ortaya çıkmış olmasına rağmen Kürt partileri henüz bu fırsatı değerlendirmiş değil. Ama bu fırsat henüz kaçmamıştır. Özellikle Rojava Kürdistanı’nda gerçekten çok çok büyük bir fırsat var. Yine Güney Kürdistan’da hakeza. Bu kazanımlar kendiliğinden oluşmadı, yüzlerce, binlerce şehit sayesinde elde edildi. Peki Kürt partileri ve örgütleri ne yapmalı?
İlk önce uluslararası arenada, bölgede hakim olan güçler ABD, İngiltere, Fransa, Rusya. Bölgedeler ve orada hesapları var. Birbirimize şunu söylemeliyiz; Artık bizi kimse kandıramaz. Hiç kimse ideolojik dini ve felsefik çelişkileri kullanarak bizi birbirimize düşüremez. Bakış açımız, düşüncelerimiz farklı olabilir, ancak milletimizin bizden tek bir beklentisi ve amacı vardır. O da; topraklarımızın özgürlüğü, dilimizin, kültürümüzün özgürlüğü ve statümüzün kabul edilmesidir. Kürt ve Kürdistan’ın statüsü, partilerin ortak bir diplomasi, ortak bir akıl, ortak bir stratejiyi oluşturmaları ve uluslararası arenada talep edilmesi gerekir. Birleşmiş Milletler’den, bu anlaşmanın tüm ortaklarından talep edilmeli. Bana göre bir antlaşmanın yüz yılı dolduğunda bu antlaşmaya imza atan devletlerin de garantörlüğü son bulmaktadır.
Rûdaw: Değerlendirmelerinize göre içerisinde olduğumuz yüzyıl, yine Kürt partilerinin durumu Kürtlerin bağımsız bir ülke kurması için elverişli. Ya da her parçada kendi stratejisi doğrultusunda ayrı bir çalışma mı yürütülmeli?
Osman Baydemir: Benim açımdan en önemli şey; Kürtler ve partiler arasında yüreğimiz ile beynimizde çizilmiş yapay sınırlardan kurtulmaktır. Bizim ülkemize çizilen mayınlı sınırları eğer zihniyetimizden silersek, o zaman göreceğiz ki; tek bir milletiz, tek bir ülkeyiz. Ve bizim rızamız alınmadan bu sınırlar çizilmiştir. Bizim için en iyi başlangıç budur. Bunu başardıktan sonra, elbette hassasiyetler vardır. Güney'in kendine has özgünlükleri, Rojava’nın kendine has özgünlükleri diğer parçalar hakeza kendine has özgünlükleri elbette vardır. Her şeyin bir sırası vardır. Ancak önemli olan çizilmiş sınırları ilk önce zihnimizden, yüreğimizden silmemizdir. O zaman birçok başarının kapısını açabiliriz.
"Güney Kürdistan’ın federasyonu olmasaydı, Kürtler dünyanın dört bir yanında bu kadar yankı bulmazdı"
Bugün Güney Kürdistan’ın federasyonu olmasaydı, Kürtler dünyanın dört bir yanında bu kadar yankı bulmazdı. Rojava’da Kürtler bu kazanım ve fırsatı elde etmemiş olsaydı, Güney Kürdistan daha fazla bir baskı ve zulüm altında olacaktı. Bir kez daha yineliyorum; Kürtler ve Kürt partileri birbirimize mecburuz. Bazı ortak konularda birlikte yürümek durumundayız. Her parçadaki partiler uluslararası arenada bir sorunu gündemleştirdiğinde diğer partiler ona karşı durmamalı, birbirini karalamamalı. Bu arada ben herhangi bir partiyi kast etmiyorum, disporada ben tüm Kürdistan’ın hizmetindeyim. İki siyasi parti birbirini karaladığı zaman yabancılar her iki partiyi ciddiye almamakta. Ortadoğu’daki kadim zamandan beri bulunan büyük güçler, bizim iç sorunlarımıza sonuna kadar tolerans tanımayacaklardır. Altını çiziyorum; bizim sorunlarımıza sınırsız tahammül göstermeyeceklerdir. Birgün gelecek gideceklerdir. Dolayısıyla biz iç sorunlarımızı bir an önce bir yana bırakmalıyız. Bazı sorunlar var ki, çözülmesi mümkün de değil. Bazıları da illahi şimdi çözülecek diye bir şey de yok, bırak statü sonrasına kalsın. Yani demek istediğim, bu tartışma, bu çekişme statü elde edilsin ya da onurlu bir barış gelsin ondan sonra gündeme gelsin. Biz Kürt analarına borçluyuz. Onlar her parça Kürdistan’da evlatlarını bu mücadeleye verdi. Ve bizden tek bir şey istedi; ittifak. Ortak bir strateji oluşturun, birlik olun ve sesimizi dünyaya duyurun dediler. Her Kürt kazanımını gözümüz gibi korumalıyız. Hiçbir parçayı diğerinin savaşına kurban etmemeliyiz. Bir kazanımı koruyalım, garantiye alalım diğeri için adım atalım diyorum. Bunu da ortak bir akıl ve strateji ile yürütelim.
Rûdaw: Bugüne ilişkin bir iki sorum olacak. Diyarbakır belediye başkanlığı ve milletvekilliği yaptınız. HDP ya da diğer adıyla Yeşil Sol Parti seçimlerde oy oranı ve sandalye sayısında düşüş yaşadı. Sizin seçimlerde ortaya çıkan bu tabloya ilişkin yorumunuz nedir?
Osman Baydemir: Bu bizim gerçekliğimiz. Bunun birçok nedeni var. Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi; hangi partinin 8 yıl içerisinde 10 bin üyesi tutuklanmıştır? Hangi partinin tüm belediye başkanları görevden alınmış ve hapse atılmıştır? Parlamenteri hapse atılmıştır, onlarca üyesi, parti sözcüsü, yöneticisi mecburen sürgüne gitmiştir. Hangi parti bütün bunlara rağmen ayakta kalabilir? Yine de ben bütün bu baskı ve yasaklamalara rağmen HDP’nin çevresindeki halkın oy vermesine büyük saygı duyuyorum. Daha önceki oy oranımız bugün aldığımız oyun da farkındayız. Birinci sebep varolan bu baskı, yasaklar diğeri de oy hırsızlığı. Tutanaklarda da var, bazı sandıklarda Yeşil Sol Parti’ye çıkan yüzde 35 oy oranı, MHP’ye yazılmış. Buna benzer bazı teknik nedenler de maalesef HDP’nin oylarını düşmesine neden oldu. Başka nedenler de var elbette. Mesela İstanbul, İzmir gibi yerlerde Türk sol partileri ile yapılan ittifak oy oranını düşmesine yol açtı.
Rûdaw: Konuşmanızda dediniz ki Kürtler 20 yüzyılda haklarını talep ederken her şeyi belgelerle imzalı garanti altına almalıydı. Peki HDP, Kılıçdaroğlu ile Kürtlerin haklarına ilişkin anlaştığı konuları bir mutabakat ile açıklaması gerekmez miydi? Ya da seçmenlerine de bu haklarımız tanındığı için Millet ya da Cumhur İttifakı'na oy vermeliyiz deseydi daha doğru olmaz mıydı?
Osman Baydemir: Bana göre her iki parti de bunun çok uzağında. Bu dediğiniz her iki parti ile mümkün değil. Çünkü her iki parti de Türk milliyetçiliğinin etkisi altındadır. Her iki partinin ipi de milliyetçilerin elindedir. Bir tarafta MHP diğer tarafta İYİ Parti var. Denge her iki partinin elinde. Her iki cumhurbaşkanı adayı içerisinde tercihen özgürlüğe, demokrasiye hizmet eden bir aday yoktu. Bizim aldığımız yüzde 10 oy ile biz cumhurbaşkanlığını kazanamazdık. Ancak, yüzde 10 oy ile varlığını Kürtlerin yok olması üzerine kuranı yenilgiye uğratabiliriz.
Rûdaw: Çok teşekkür ederim. Size son bir sorum olacak. Diyarbakır’a dönme planınız var mı?
Osman Baydemir: Valizleri gerçekten hazırladım. Zaten tüm evim bir valizin içerisinde. Elbetteki var. Ve benim rüyam Diyarbakır, benim rüyam Erbil, Süleymaniye, Elazığ, Efrin, benim rüyam Kürt ve Kürdistan’dır. Kamışlo’dur. Benim rüyam yabancı bir ülke değildir. Evet bedenen buradayım, bedenim özgürdür. Ama ruhum Kürdistan’da. Ruhumun bir parçası Kürdistan'daki cezaevlerinde. Çünkü arkadaş ve dostlarım cezaevinde. Bu dava bir milletin kutsal davası. Ama bir elle olmaz. Tüm Kürtlerin elleri birleşmeli. Bir kez daha tekrarlıyorum; Kürdistan’ın tüm kazanımlarını gözümüzün nuru gibi korumalıyız. Tehlikelere maruz bırakmamalıyız. Adım adım geliştirmeliyiz. Ancak bu kazanımlardan tüm Kürtler faydalanabilmelidir, tüm Kürtlere moral ve maniviyet aşılanmalıdır. Gerçekleşene kadar daima tekrarlayacağım; Kuzey, Güney, Rojava, Rojhılat Kürtleri biribirimize mecburuz. Her zamankinden daha fazla birbirimize muhtacız. Çünkü kaderlerimiz birbirine bağlı. Kopamayız, kurtuluşumuz da birbirimize bağlı. Maalesef bir parçanın kaybetmesi diğerini de etkileyecektir. Bir parçadaki kazanım diğer parçayı olumlu yönde etkileyecektir. Bu ittifak olmamızla bağlantılı.
Rûdaw: Çok teşekkür ederim bu samimi söyleşi için.
Osman Baydemir: Ben teşekkür ederim. Ulusal bir ittifak ve dört parça Kürdistan’da daha parlak bir gelecek umuduyla diyorum.