ABD Başkanı Donald Trump, kendisinin sunduğu ateşkes önerisini değerlendiren Hamas yöneticilerine Doha’da yapılan saldırıya göz yumdu. Hamas yetkililerine saldırıyı İsrail yaptı. Ardından da Filistin Başkanı Mahmud Abbas ve diğer yetkililerin ABD vizesi iptal edildi. Filistin konulu Birleşmiş Milletler toplantısına Filistinliler gelemedi.
Bir diğer “ironik” şey de; Britanya’nın “ince” mizahı! İngiltere, Filistin’i “devlet olarak” tanıdıktan hemen sonra bir İngiliz’in (Tony Blair) Gazze’yi yöneteceğine dair söylentiler ortaya atıldı. Eski Başbakan Tony Blair, Beyaz Saray’ın Gazze için öngördüğü ateşkes planını uygulamak ve savaş sonrası Gazze’deki yönetime liderlik etmek üzere ana aday olarak önümüzde duruyor.
Bu durum, yalnızca Filistinlilerin umutlarını boşa çıkarmak değil, onların kendi geleceklerine dair kararlarda temsil hakkını da inkâr etmek anlamına geliyor. Blair, kurduğu enstitü aracılığıyla sadece “dünya liderlerine tavsiyeler” vermiyor; Gazze’de Amerikan-İsrail eksenli bir savaş sonrası düzenin başına geçirilmek üzere konumlandırılıyor. Bu arada Gazze’de geçici vali olması beklenen iş adamı Samir Halila da tutuklandı.
Blair, Trump’ın damadı Jared Kushner ile birlikte 27 Ağustos’ta Beyaz Saray’daki Gazze toplantısına katıldı ve buradan Trump’ın 21 maddelik planı çıktı. Başlangıçta bu işe dâhil olduğunu reddetse de, Financial Times, Blair’in ekibinin “Trump Riviera” adlı projeye katıldığını ortaya koydu. Bu proje, İsrail yatırımcılarının öncülüğünde, Boston Consulting Group tarafından kurgulanan ve Gazze’yi “canlı bir ticaret merkezi”ne dönüştürmeyi hedefleyen girişimdi. Bu planın önceki versiyonlarından birinde, Filistinlilerin topluca Gazze dışına sürülmesi de yer alıyordu.
Economist dergisine göre “Gazze Uluslararası Geçiş Otoritesi”, beş yıllık bir BM yetkisiyle “en yüksek siyasi ve hukuki otorite” olacak, uluslararası gözetim altında Filistinli teknokratlarca yürütülecekti. Daha sonra yetkiler, yeniden yapılandırılmış bir Filistin Yönetimi’ne devredilecekti. Blair ise bu süreci, 25 kişilik bir sekreterya ve 7 kişilik bir kurul aracılığıyla uzaktan yönetecek, ilk etapta Mısır’ın El Ariş kentinde bulunacak, güvenlik sağlandığında Gazze’ye geçecekti. Güvenliği ise Arap ve çok uluslu bir güç sağlayacaktı.
Gökdelenler 65 bin insanın öldürüldüğü yere mi dikilecek?
Tartışmayı yalnızca Blair’e indirgemek yanıltıcı olur. Onun adı, planın asıl kusurlarını gölgeleme riski taşıyor.
Trump’ın planı, görünürde Gazze’yi silahsızlandırmayı, Hamas’ı ortadan kaldırmayı ve yardımlar ile yatırımları cazip hale getirmeyi amaçlıyor. Bu, ABD’nin klasik formülü; siyasi haklar yerine ekonomik kalkınmayı ikame etmek ve yönetmek. Plan, İsrail’in yıktığı gökdelenleri yeniden inşa etmeyi, ekonomik bölgeler kurmayı, yatırımcıları çekmek için gümrük vergilerini düşürmeyi öngörüyor. Bu, tam anlamıyla sömürgeci bir taslak: Halkın iradesi sorulmadan Gazze’nin geleceğini yeniden kurgulamak. Oysa sadece son iki yılda 65 binden fazla Filistinli öldürüldü.
Plan, İsrail’in aşamalı çekilmesini öngörüyor ama ne bir takvim ne de güvence var. Bu da kontrolün süresiz devamı riskini doğuruyor. Uluslararası güvenlik gücünün yetkisi, angajman kuralları, İsrail’in aşırı müdahalesine karşı korunup korunmayacağı belirsiz. Böyle bir gücü oluşturmak aylar sürecek – peki o zamana kadar Gazze’nin hali ne olacak?
Dahası, Filistin devletinin kurulması, Gazze’nin “yeniden geliştirilmesi” ve Filistin Yönetimi’nin “reformları” şartına bağlanıyor. Bu koşulların ucu açık ve tamamen Washington ile Tel Aviv’in dikte ettiği şeyler. Filistinlilerin kendi güvenliklerini veya ekonomilerini kontrol etmesine dair bir düzenleme yok. Geleceğe dair “siyasi ufuk” ifadesi belirsiz ve bu süreçte Filistinliler şekillendirici aktör değil. ABD’nin Batı Şeria’nın ilhakına karşı çıkıp çıkmadığı bile net değil.
Arthur Balfour, bir asırdan fazla zaman önce “Yahudi halkı için bir yurt” demişti. Bugün de yine bir eski Britanya Başbakanı olan Tony Blair, Washington ve Tel Aviv adına Filistin’in devletleşme sürecini yönetmek üzere ortaya çıkarılıyor. Bu da tarihî bir ironi.