Hattat Seyfullah Yılmazsoy ile hat sanatı üzerine Hattat Seyfullah Yılmazsoy ile hat sanatı üzerine

Yıllardır balıkçılara yakalanmamayı başarmıştı. Belki de Ege’nin en yaşlı Lekeli Mercan’ıydı. İstikametini derine çevirince Karagöz’le Orfoz eğlendiler.

“Balıkçı teknesi değil, korkma Lekeli Mercan,” diye seslendi Karagöz, kuyruğuyla Orfoz’u dürterek.”

Durdu Mercan. “Nereden anladın?”

“Çocuk sesleri geldi kulağıma.”

Vazgeçti dibe kaçmaktan Lekeli Mercan. Yılların balığıydı, böyle kıyım görmemişti. Son iki yıldır dibe gitmesin diye onlarca çocuğu ağzıyla yukarıya itmişti. İşitmesinin son bir yıldır hızla azalmasını da insan çığlıklarının suda yaptığı titreşime yoruyordu.

Kendi aralarında toplanıp tartışıyorlardı zaman zaman, insanların neden birdenbire Avrupa’ya göç etmeye kalkıştıklarını. Anlamaya çalışıyorlardı ama sorular hep Ege’nin serin, derin sularında asılı kalıyordu.

Onlara gitmelerini kim buyurmuştu?

Vardıkları sonuç: Efendilerdi!

İyi de o “Efendiler” kimdi? Ellerinde cetvelle yeni sınırlar belirlemeyi bekleyenlerdi tabii ki. Yaşaması gerekenlerle ölmesi gerekenlere karar verenlerdi. Avrupa Ülkelerine kıyısı olan deniz balıklarından duymuşlardı, ekonomik gücü olan, ya da sorun çıkartmayacak olanlar bir şekilde ulaşmışlardı Avrupa’ya sağ ve salim. Adriyatik sahillerinden turist olarak gelen Alice’de katılmıştı bir toplantılarına. “Ezidi’ler kazasız belasız Avrupa’ya ulaştılar,” demişti! Kafaları karışmıştı Ege balıklarının. “Efendiler, ‘ölmesi gerekenler ölmeli,’ diye buyurmuş olamaz mı?” diyerek kafaları daha da karıştırmıştı Alice.

Zamanlama! Evet,  neden şimdi?

Konjonktür gereği şimdi olması gerekiyordu. Bunu bizzat kendisi söylemişti balık kalabalığına hitaben yaptığı konuşmasında Lekeli Mercan. Bazıları için ne kadar çok insan ölürse o kadar prim demekti çünkü.

İyi de uyduruk botlar, istiap haddinin üç katı beş katı insan istiflenmiş tekneler, sünger doldurulmuş can yelekleri nasıl açıklanabilirdi?

Orfoz’un, “Çaresizlik basiretini bağlıyor insan evladının,” cümlesinde hemfikir kalmıştı tüm balık soyu.

Sulardaki ani dalgalanma Lekeli Mercan’ın aklından geçenleri de dalgalandırdı. Durulduğunda gördü aşağıya inen kız çocuğunu. 4-5 yaşlarındaydı. Sarı saçları yukarıya çekmeye uğraşıyor ama gücü yetmiyordu.

Hızla kız çocuğuna yüzdü Mercan. Çırpınmasından hâlâ sağ olduğunu fark etti. Vardığında burnuyla durdurup yukarıya doğru ittirmeye çalıştı. Bir adamla göz göze geldiler suyun üstüne yakın. Adam sağ eliyle omzundan yakalayıp yüzeye çekti çocuğu. “Jale,” diye bağırıyordu. Su dışarıdaki görüntüleri kırıyordu. Kırık dökük de olsa adamın sol eliyle iki tane daha çocuğu kavradığını gördü.

“Balıklara yem etmeyeceğim, bırakmayacağım sizi,” diye bağırıyordu adam.”

“Biz çocukları yemeyiz ki,” dedi Lekeli Mercan. Adam duymadı.

Ağladı sonra.

Deniz seviyesinin balıkların gözyaşlarından yükseldiğini balıklardan başka kimse bilemezdi ki.

Ümran Düşünsel, Aylık Dergisi 138. Sayı, Mart 2016