Üstad, Osmanlı’nın son döneminde doğmuş, eski yazı ile eğitimine başlamış, Cumhuriyet rejimi ile gençliğini ve yetişkinliğini idrak etmiştir. Allah’ın verdiği bir yetenek olarak önce şiirleriyle tebarüz etmiş, sonra toplumun çilesini derinden çekmiş, Batılılaşmanın bizi düşürdüğü derekeden ıstırap duymuş, entelektüel bir krize girmiş ve Esseyyid Abdülhakîm Arvâsî ile tanışınca da rotasını bulmuş biridir. “Fikir denen şey bir aksiyonun tohumu olmazsa neye yarar?” ilkesince adım adım Anadolu’yu dolaşmış, konferanslar ağıyla örmüş, zindanlara girip çıkmıştır.

Necip Fazıl, İslâmcı hareketin fikirde ve fiilde başlatıcısıdır. Davayı, fikirde ve fiilde sisteme kavuşturmuş, yeniden ve sistemli olarak inşa etmiştir.

Necip Fazıl’ın imân öfkesinin yanında, davayı bütünleştirici yönü ve her dâim küfre karşı istikamet çizgisi önemlidir. Onun şiirinin, güzel ve kafiyeli bir söz değil, içindeki imân ateşinin mısralara dökülüşü olduğunu unutmayalım. Ancak onu tanımak isteyenler eserlerinde derinleştikçe hem kendi dil ve diyalektiklerini geliştirirler hem de İslâmcı duruşun nasıl olması gerektiğini idrak ederler.

Kazım Albay
Makalenin tamamı için TIKLA