von der Leyen bu dönüşümün zeminini uzun süredir hazırlıyordu. Özellikle Avrupa Merkez Bankası eski başkanı Mario Draghi tarafından hazırlanan ve AB'nin rekabet gücünü artırmak için yıllık yüzlerce milyar avroluk devasa ek yatırımlar gerektiğini savunan "Strateji Raporu", bu fonların odaklanacağı kilit alanlar olarak enerji dönüşümüyle birlikte savunma sanayiini önceliklendirdi. Bu durum, von der Leyen'in AB'nin militarizasyonunu artırma ve savunma sanayiinin kontrolünü Brüksel'de merkezileştirme hedefiyle birebir örtüşüyor.
Bu iddialı ve tartışmalı planın en kritik finansman mekanizmalarından biri olarak "Tasarruf ve Yatırım Birliği" (TYB) projesi öne sürülüyor. AB Komisyonu, TYB'yi, vatandaşların bankalarda atıl duran yaklaşık 10 trilyon avroluk tasarruflarından daha yüksek getiri elde etmelerini sağlayacak ve aynı zamanda "yeşil ve dijital dönüşüm" gibi stratejik hedefleri finanse edecek bir araç olarak kamuoyuna sunuyor.
Ancak eleştiriler, projenin asıl ve gizlenen amacının bu devasa fonları, "sürdürülebilirlik" gibi çekici etiketler altında kamufle ederek, hızla büyüyen savunma sanayiine ve dolayısıyla AB'nin silahlanmasına aktarmak olduğunu iddia ediyor. Hatta "yeşil" olarak pazarlanan fonların dahi gelecekte savunma şirketlerine yatırım yapabilmesinin planlandığı, böylece vatandaşların iyi niyetle yaptıkları yatırımların farkında olmadan silahlanmayı finanse edebileceği belirtiliyor.
Bu durum, geçmişte uygulamaya konan ve sonuçta sadece büyük bankaların hakimiyetini pekiştirip küçük kurumları ve KOBİ'leri zor durumda bıraktığı iddia edilen Bankacılık Birliği deneyimini akıllara getiriyor. Eleştirmenler, TYB'nin de benzer bir şekilde, BlackRock gibi küresel dev varlık yöneticilerine ve finans elitine hizmet edeceğini, risklerin ise sıradan vatandaşlara ve tasarruf sahiplerine yükleneceğini öngörüyor.
Bu köklü dönüşüm, sadece ekonomik değil, aynı zamanda ciddi sosyal ve siyasi riskleri de beraberinde taşıyor:
1. Sosyal Güvenliğin Zayıflaması: Kamu kaynaklarının ve potansiyel olarak vatandaş tasarruflarının savunmaya yönlendirilmesi, sosyal güvenlik sistemleri ve refah devleti uygulamaları üzerinde baskı yaratabilir.
2. Merkeziyetçiliğin Artması: Finansal gücün ve karar alma mekanizmalarının Brüksel'de daha fazla merkezileşmesi, üye devletlerin egemenliğini ve finansal demokrasiyi aşındırabilir.
3. Artan Militarizasyon ve Savaş Riski: Savunma harcamalarının özel sermaye ile devasa boyutlarda finanse edilmesi, AB'nin militarizasyonunu hızlandırarak jeopolitik gerilimleri ve potansiyel çatışma riskini artırabilir.
4. Vatandaşların Bilinçsiz Finansörlüğü: "Gönüllülük" esasına dayandığı söylense de, sistemsel baskı ve getiri vaadiyle vatandaşlar, farkında olmadan kendi tasarruflarıyla savaş ekonomisini ve silahlanmayı finanse eden aktörlere dönüşebilirler.
Bir zamanlar “insan hakları, demokrasi ve hukuk devleti” ilkeleriyle(!) öne çıkan AB'nin, bu değerlerin aşındığı bir dönemde, hayatta kalma içgüdüsüyle ve von der Leyen gibi figürlerin liderliğinde, odağını sert bir şekilde militarizasyona ve savaş ekonomisine kaydırdığı görülüyor.