Günümüz modern mimarlığında ve şehir planlamasında doğrudan doğruya fertlerin hayatına müdahale vardır. Büyük ölçekli şehir tasarımlarıyla daha çok alana ve insana, tek tasarım üzerinden tahakküm kurma amacı vardır modernizmde.

6 Şubat’ta meydana gelen 7.8 ve 7.6’lık iki depremde vefat edenlere Cenab-ı Allah’tan rahmet, kalanlara sabır ve selamet diliyorum.

Ben de deprem anında Malatya'da ailemle birlikte bulunuyordum. Gece 04.17’de meydana gelen depremde evimiz beşik gibi sallandı. Herkes uykusundan uyanmış, salonda bir araya gelmiş ve daha önceden güvenli alan diye belirlediğimiz balkona hemen geçmiştik. Saniyeler adeta saat hükmünde ve geçmek bilmiyor. Dile kolay 65 saniye... Hayatımın en uzun saniyeleriydi. Balkona geçmiş, Allah’ı tenzih ettikten sonra kelime-i şehadeti getirmişiz. Korku, panik, dua, yakarış ve iman hepsi bir arada... Evimiz beşik gibi sallanırken sıvaların ve alçıların yavaş yavaş dökülmesi, çatıdan kiremitlerin yere düşmesi evin yıkılacağı hissini hâkim kıldı. Daha çok dua ve daha çok yakarış... En nihayetinde Allah’ın arzı sakinleşti ve hemen aşağıya indik.

Dünya kara tarihinin en büyük yıkımı, en büyük afeti, binlerce insanın vefat etmesi... Bu afeti başımıza çeken binlerce maddi ve manevi sebepler...

Bir depremzede ve mühendis olarak gördüğüm eksiklikleri ve yanlışlıkları yazabildiğim kadarıyla dile getirmeye çalıştım.

Başlayalım...

Şehirlerimizi yeniden inşa ederken nasıl inşa edeceğimizi gösteren Peygamber Efendimiz’den bir ölçü:

"Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahirete çalışınız."

Tüm memleketimiz hiç ölmeyecekmişiz gibi inşa edildi ve neticede bir depremde yerle bir oldu.

Depreme neden olan aksaklıkları ve hırsızlıkları da konuşacağız.

Peki ölçüde verilen şehirler nasıl inşa edilir? İnşaat mühendisi olarak Türkiye’deki betonarme anlayışına kesinlikle karşıyım. Bundan sonra betonarme binalar, 10-15 katlı apartmanlar olmamalı.

Onuncu katta oturmanın hiçbir ilimle ve bilimle ilgisi olamaz. Beton gevrek bir malzemedir. Büyük şiddetli depremlerde ya çatlar ya da yıkılır. Onuncu katta oturup yıkılan bir apartmanda molozlar altında kalan bir bebeğin suçu ne? Hangi fenni ilim bunu izah edebilir?

Çelik sünek bir malzemeyken tokluk derecesi yüksektir. Betonda ise tam tersi. Beton, tepe yükünün (fcu) yüzde 30’una kadar lineer elastik bir davranış sergiler. Bu süreçte agrega-çimento hamuru ara yüzeyinde çatlaklar oluşur ve mevcut çatlaklar aktif hale geçer. Aktif çatlaklar, deprem yüklerinin etkisinde derin çatlaklar oluşturur. Böylece ağır hasar alır veya deprem anında yıkılır.

Ölçü mealindeki şehir nasıl inşa edilir, ona devam edelim. Öncelikle şunu ifade edeyim. İslam şehirciliğinde tasarım yoktur, planlama vardır. Bunu genişçe Aylık Baran Dergisi'nin Şubat sayısında yazdım. Özetle izah etmem gerekirse bir misal üzerinden göstereyim.

Hz. Ömer’in hilafeti döneminde inşa edilen Kûfe şehri planlama açısından ilk olması nedeniyle önemlidir. İzah için Bağdat şehrini ele alalım.

Adeta adım adım, cetvelle oluşturulmuştur. Kelimenin tam anlamıyla "tasarım" harikasıdır.

Bağdat, Abbasi halifesi El Mansur tarafından 8. yüzyılda kurulmuştur. Şehir inşa edilirken iktisadî, coğrafî, askerî ve zemin açısından fayda sağlayacak ve verimli olacak şekilde düşünülmüştür. 762 yılında imarına başlanan şehir 766 yılında tamamlanmıştır. Bağdat tam bir daire şeklindeydi ve çevresi derin hendeklerle çevriliydi. Her anlamda mükemmeliyetçiliğin yakalanmak istendiği Bağdat, 1258 Moğol saldırılarından sonra yıkılıp yakılmıştır. Koca bir şehirden geriye hiçbir şey kalmamıştır.

İslami şehir planlamasında fertlerin hayatına doğrudan müdahale edilmez ve tahakkümü altına alınmaz.

Günümüz modern mimarlığında ve şehir planlamasında doğrudan doğruya fertlerin hayatına müdahale vardır. Büyük ölçekli şehir tasarımlarıyla daha çok alana ve insana, tek tasarım üzerinden tahakküm kurma amacı vardır modernizmde.

Bağdat tasarım açısından mükemmeliyetçidir; fakat İslâm ruhunu yansıtma açısından sınıfta kalmıştır. Her şey önceden tasarlanmış ve hayatın tabî akışı içerisinde donuk kalmıştır. Sintaktik (bütüncül) bir anlayış hâkimdir. Oysaki İslam mimarisi ve şehir planlamasında tekil bir yaklaşım hâkimdir. Her yapı kendisi olarak vardır ve varlığı diğer yapıları etkilemez. Yapının kendi tekamülü için alan açılmıştır. Her şey önceden belirli değildir ve hayatın dinamik akışına uygundur. İslam mimarisi ve şehirciliğinin en temel özelliği dinamik ve hareket halinde olabilir olmasıdır. Mesela ahşaptan yapılan bir evin, bütün ahşapları kalifiye bir usta tarafından sökülse, neredeyse tüm malzeme tekrar kullanılabilir. Böyle bir şey betonarme yapıda mümkün değildir. Hemen kurulabilir olmasıyla bu dünyaya çalışmayı ifade ederken, hasarsız sökülebilmesiyle de ahirete çalışmayı ifade eder.

Abbasiler döneminde Türklerin savaşçılık yeteneklerinden faydalanmak için Samarra şehri kurulmuştur. Ordu çapında bir mücadele için hem askerî hem siyasî bir şehir olmuştur. Samarra’nın kurulmasını gerektiren şartlar vardı ve bir plan dahilinde şehir inşa edildi. Keskin hatlarla “yapılar şurada olmalı, yollar burada olmalı, su kanalları şu yoldan bağlanmalı” gibi tasarıma ait ölçüler yoktu. Şehrin kendi tekamülü sırasında gerekli ihtiyaçlar karşılandı. Hiçbir yapı, birden tepeden inme şekilde inşa edilmedi. Peyderpey, hayat yaşanırken inşa edildi.

Beton, ahşap malzemeye göre çok kusurlu ve tehlikelidir. Tarihimizden ders almasını da bilmiyoruz. 16. yüzyılda İstanbul'da olan "küçük kıyamet" adı verilen depremde tüm şehir yerle bir olmuş ve harabeye dönmüştür. Bu depremden sonra ahşap temelli inşa başlamıştır.

Hemen, “Ahşabın yangın tehlikelisi var, betona göre dayanıksız bir malzeme...” gibi itirazlar gelebilir. Deprem anında 15-20 katlı bir apartmanda binlerce ton ağırlığındaki molozların altında kalmak mı yoksa müstakil ahşap yapının yanma tehlikesi mi?

Bu soruya aklı selim her insanın vereceği cevap bellidir.

Beton alternatifsiz bir malzeme değildir. 500 yıldır ayakta duran Süleymaniye Camii, çimento harcı ile oluşturulan betonla mı ayakta yoksa Horasan harcı ile yapılan malzemeyle mi ayakta?

Betonarme yapıda meydana gelebilecek kusurlar nelerdir, onlara bakalım ve hangi malzemede bu kusur olabilir mukayese edelim:

-Sıva çatlakları

-Dolgu duvar hasarları

-Kolonlarda burkulma hasarı

-Kolonlarda burulma hasarı/ Basınç kırılması/ Kesme Kuvveti Hasarı

-Perde duvar hasarları

-Kısa kolon hasarı

-Kolon-kiriş birleşim bölgesi hasarları

Meydana gelen en önemli hasarlar bunlar.

Depremde yıkılan binalarda görülen aksaklıklar:

-2018 TBDY'ndeki standartlara uygun yapılmayan binalar.

-Nervürsüz çelik kullanımı. Beton sarsılma anında, nervürsüz çeliğe nasıl yapışık duracak? Su gibi akar gider ve yıkım meydana gelir.

-Donatı hazırlanırken eksik çelik kullanımı.

-Etriyelerin alakasız bir biçimde oluşturulması. Resmen yapıdan bağımsız bir şekilde duruyor yıkılan binalarda.

-Kullanılan betonun kalitesizliği. Mesela C35 sınıfı beton kullanılması gerekirken ucuz olması için daha alt sınıf beton kullanımı.

-Sıvı veya batak zeminlerde kompaksiyon işlemi gerçekleştirilmeden temel açılıp yapıya başlanması.

-Doğru zeminin kullanılmaması.

-Zemin etüdünün yapılmaması.

-Temelin azami derinliğinin gerçekleşmesi için kazılmaması. Maraş'da yıkılan otelde gördük ki 1,5 m temeli olan otel olduğu gibi gerisine yatmıştır. Mühendislik hesaplaması yapılmamış hiç yoktan halk diliyle bilinen kısmen doğru, kısmen yanlış olan yapının yarısı uzunluğunda temel açılmalıydı.

Peki acilen neler yapılmalı:

-Yapı denetim firmalarının özel olması ki bu en büyük hata ve yolsuzluk/rüşvet kapısıdır. Yapı denetim firmaları kesinlikle devlet bünyesine geçmeli. Herkes dostunu, yakınını, bağış yapanı (!) kayırıyor.

-Belediye başkanı, milletvekili, bakan arkadaşın varsa istediğim yere, istediğim büyüklükte bina dikerim, ahlaksızlığı hemen terk edilmeli. Yıkılan binaya onay veren kim varsa yargı önünde hesap vermeli.

-Belediye başkanları bundan sonra mühendis, mimar veya şehir tasarımcı olmalı. Zengin veya çevresi geniş olduğu için başkan olmamalı.

-Belediye başkanları arsa, dönüm, kat karşılığında iş yapmamalı. Yapan kim varsa hemen yargılanmalı.

-Şehirlerde şehir akademileri kurulmalı.

-Türkiye'nin her köşesine açılan mühendislik-mimarlık fakülteleri hemen kapatılmalı ve belli başlı fakülteler daha iyi duruma getirilip açık tutulmalı.

-Yıkılan binaların sahipleri olan müteahhitler müebbet hapisle yargılanmalı ve tazminat ödemelidirler.

Şehirlerimizi inşa ederken nelere dikkat edilmeli?

Osmanlı Devleti'nin şehircilik anlayışı, günümüzde bizim için ileri ve geriye gidişlerde birim olmalı. Günün şartlarına göre Osmanlılar şehirlerde nasıl nizam kurmuş, biz nasıl kurmalıyız? Cevabı aranması gereken soru bu.

Osmanlı İmparatorluğu'nun fethettiği şehirlerdeki imar faaliyetleri 15. yüzyılın kaynaklarından -Neşri tarihi veya Aşıkpaşazade- incelenebilir.

Şehirlerin imar faaliyetlerini ifade eden "Şenlendirme" şehirlerin nüfuslandırılması, abad edilmesi, imarı, can ve namus güvenliğinin temini gibi unsurların izahı için kullanılırdı.

Osmanlı'da şenlendirme fetih hareketleri üzerine kurulmuş bir anlayıştır. Kozmopolit bir imparatorluk olan Osmanlı birçok milleti bünyesinde barındırmış, onların gelenek ve göreneklerini tahrip etmemiştir. Bilhassa kendi sistemlerine katmıştır. Her millet kendi kültürünü yaşamış ve imar faaliyetlerini sürdürmüştür.

Şehirler tepeden inme bir elle tasarlanmamış fakat planları yapılmıştır. Hayatın tabî akışına müdahale edilmemiş. Açıkça ifade etmek gerekirse modern şehirciliğin attığı en büyük kazık "tasarım"dır. Tamamen Protestan anlayışın bir ürünüdür.

Büyük ölçekte şehir planlamasından kaçınılmalı ve mahalle mahalle planlama yapılmalı.

Sulak araziler tarım için kullanılmalı, kompaksiyon işlemi uygulanmamalı. Sağlam bina için yapılacak ilk doğru tercih zemindir. Zemin mekaniğinden bildiğimiz yeraltı su seviyesi tabakasının üzerinde kayalık zemine oturtulmalıdır yapılar.

"Bir şeyin aynı, aynı olduğu şeyden başkadır." Şehircilik anlayışımızın mihenk taşı olacak bir hakikat. Yani fikir olarak aynı, teknik olarak farklı. Malatya'nın bir ilçesine uygulayacağımız planlama ile Hatay'ın bir ilçesine uygulayacağımız planlama aynı olamaz; fakat anlayış olarak aynı olabilir. Her topluluğun farklı kültür ve tarihi bulunur ki, bu da bizi zenginleştirir. Kitabı İlahi'de de bu böyledir. Mealen "Ben farklı kavimleri tanışasınız diye yarattım." buyurur. İslam tarihinde Peygamber Efendimiz sefere çıkarken her kavmin kendi bayrağı ile gelmesini emretmiştir.

Modernizm, çağdaşlık altında her mahalleyi, her caddeyi birbirine benzer tasarlattı. Biçimsizlik, estetiksizlik ve zevksizlik hâkim oldu.

Gündemde olan bir mesele "kentsel dönüşüm"… Evet, esasında bugünkü manasıyla kentsel dönüşüm “rantsal dönüşüm”dür. Düzen rant üzere kuruludur. Bir ilçeye hem kentsel dönüşüm hem de imar affı girmişse oradaki tek amaç ranttır. Madem kentsel dönüşüm var, o zaman niçin imar affını devreye sokuyorsun?

Kaçak yapıların tespit edilip, yıkılması gerekirken imar affı ile ruhsat veriliyor. Aklı selim üzere kurulmuş bir düzende imar affı diye bir şey olamaz. Standartlara uygun değilse yıkılması lazımken oy kaygısıyla yıkımın önüne geçiliyor ve nihayetinde hazin son yaşanıyor.

Kentsel dönüşüm muhakkak olmalı ama nasıl olmalı?

Dönüşümün başladığı yerin ekolojik dengesi, şehirle uyumu, kendi içindeki ahengi tarumar edilmeden dönüşüm olmalı. 900 yıllık sakız ağacını kesen bir kentsel dönüşüm olamaz.

Depreme karşı en büyük tedbiri kentsel dönüşümle alabilirdik; fakat alınamadı. Basit bir siyasi malzeme ve rey devşirme malzemesi olmaktan öteye gidemedi.

Kentsel dönüşümle Türkevi'ni tekrar hayata geçirebilmeliydik. Daha hafif binalar inşa edilebilirdi, yıkılsa dahi enkazın toplanabilmesi kolay olmalıydı, içinde yaşayanları öldürmemeliydi. Hiçbiri olmadı ve yaşadığımız sonuçla karşı karşıya kaldık.

Ülkemizde mimarlık anlayışı yok; şehircilik ve dönüşüm anlayışı da yoktur hâliyle. Yapı sağlam ve içinde barınabiliyorsak başka hiçbir şeye gerek yok, anlayışı mevcut. TOKİ bunun misalidir. Göğe kadar yükselen kutu kutu evler. Ne sokağı var, ne caddesi var, ne toprağı var. Komşuluk ilişkileri zayıflamış, tabiatla ilişkisi kesilmiş her an cinnet geçirecek insanlar yığını bir araya getirilmiş. En azından sağlam yapılmış da depremde hasar görmemiş.

Bedestenler kurulmalı, altı dükkân üstü daire dönemine son verilmeli. Bakırcılar çarşısı, pamukçular hanı, hâl pazarı gibi geleceğe yönelik tarihi bir doku oluşturacak şekilde şehirler yeniden inşa edilmeli. Ve tabiî ki bu imârın yapılabilmesi için de öncelikle anlayışların yeniden inşâ edilmesi gerekiyor.

Aylık Baran Dergisi 13. Sayı, Mart 2023