İnsanın şekillenmesinde en önemli faktör eğitimdir. Eğitimin bir gayesi olmalıdır. Eğitimin gayesi ise insanımızın ferdî ve içtimaî sahadaki şahsiyetini ideal seviyeye ulaştırması, iyi, faydalı insan yetiştirmesi, bilgiyi aktarması, öğrenmeyi öğretmesi ve akabinde toplumu eğitmesi, nihayetinde topluma yön verecek kaliteli seçkin önderleri yetiştirmesidir.
Eğitimin şahsî ve içtimaî sahada iş birliğine dayalı etkinliği oranında iktisadî gelişmelere olumlu etkisini, iş sahaları oluşturmada faydasını, halk içinde itibarlı bir yer bulmada önemli tesirlerini görüyoruz.
Eğitimin diğer ayağı olan öğretimde ise, öğrencinin en uygun zamanında kâbiliyet ve ilgi alanlarına göre okul başarasını da yükseltecek sosyal ve iktisadî ihtiyaçlarını karşılayabilecek esneklikle uygulama seçenekleri vardır ve bunları seçme özgürlüğüne sahiptir.
Eğitimin içerik ve kalitesi, içinde yaşadığımız bilgi çağının ihtiyaçlarını tam mânâsı ile karşılayabilecek şekilde düzenlenmeli ve planlanması ona göre yapılmalıdır.
Çok hızlı bir şekilde değişen bilim, teknik iktisat, kültür ve bunlara bağlı içtimaî şartlar karşısında, öğretmenlerin formasyon ihtiyaçlarının karşılanması gerekirken, toplumsal itibar kaybının, ekonomik yetersizliklerinin önüne geçilmesi zaruret arz ediyor. Elbette öğretmenlerin de öğrenci tipindeki değişime uyum sağlaması gerekiyor. Kitlenin, halkın eğitiminden sorumlu öğretmen açığının anında karşılanması için eğitime aktarılacak malî kaynaklar da çeşitlilik kazanmalı.
Son derece âtıl, hantal, bürokratik kibir ve cehaletle örülü eğitim düzeninin idaresindeki sıkıntı ve çözümsüzlükler sayılabilir. Toplumun milli eğitimden istediği, beklediği gelişmelerin hayata geçmesi ve milli eğitime olan güven meselesi de önemlidir.
Bu ifade ettiklerimizi şöyle açıklayabiliriz:
Girdi olarak, öğrencilerin ve öğretmenlerin kabiliyetleri, öğretim safhasındaki materyaller, okul idaresi, okulun sahip olduğu imkanlar gösterilebilir.
Uygulama sahası olarak ise, öğretim yöntemleri ve teknikleri, iletişim, bilgi akışı, bilgi alışverişi, çalışanların maddi ve manevi motivasyonu sıralanabilir.
Çıktı olarak, öğrencinin mezun olması, iş bulması, yüksek lisans ve doktora yapması veya uzmanlaşması ile yapılan sınavlar neticesindeki başarı da çıktı konusuna örnek olarak verilebilir.
Bu saydıklarımızın bütün dünyada eğitim ve öğretim meselesinin tartışmalı konuları olarak görüldüğü de bir hakikattir. Türkiye özeline baktığımızda ise çok karanlık bir manzara ile karşılaşıyoruz. Türk eğitim sisteminin meseleleri, idare, program, nitelik, nicelik, organizasyon, malî gelir; hayata, topluma, insanımızın yapısına uygunluk, fırsat ve imkân eşitliği gibi tüm meseleleri içine alan bir sorunlar yumağı manzarası ile karşı karşıyayız.
Bu meseleler içinde en dramatik olanı ise, eğitim sistemimizin adı dışında milli bir vasfı olmaması.
Yüzyıllarca uygulanan geleneksel eğitim sisteminde de sorunlar vardır. Fakat bu sorunların yine kültürümüzden, toplum yapımızdan hareketle çözülmesi gerekirken tamamen Batı’dan kopya edilen bir sisteme geçilmiştir Cumhuriyet’le birlikte.
Fransa eğitim sistemi aynıyla ülkemize alınmıştır. Kurumsal olarak merkeziyetçi, halkına güvenmeyen, baskıcı ve politik tesirlere maruz kalan hantal bir bürokratik kibre kurban edilen bir eğitim sistemi kurulmuştur. Ve bu sistem dinine (İslam’a), kültürüne yabancı, Batı hayranı, sömürge aydını tipini yetiştirmiş ve bu hastalıklı zihniyet toplumu zehirlemiştir. Bunun neticesinde ise ahlâkî bir buhran ortaya çıkmıştır.
Süratle milli bir eğitim siyaseti olacaksa bunun kaynağı, altyapısı potansiyel olarak mevcuttur. Osmanlı’nın uyguladığı eğitim sistemi güncellenerek yeni bir program yapılmalıdır ve bunun en mühim ayağını da mahallileşme başlığı oluşturmalıdır. Buna da eğitimdeki saha bilgisinden habersiz bürokrasi ortadan kaldırılarak başlanmalıdır.
Eğitim programlarını yapan, geliştiren zihniyetin yerli ve milli olması gerekir. Eğitim bir toplumun en hayatî meselesidir. Zira bir millet olarak yaşamanın, devlet geleneğinin devamlılığı yani devletin bütün sorunları eğitimle çok yakından ilgilidir.
Türk milli eğitiminin en temel sorunlarından biri de din eğitimi sorunudur. İnsanı yaratan Allah onun nasıl yaşayacağını da kitap ve peygamberler aracılığı ile bildirmiştir. Bir Müslüman için rol model Allah Resulü ve sahabîlerdir. Bu sebeple, bu mecburiyetle, milli eğitim sistemi içinde en önemli ayak din eğitimi olmalıdır; çünkü İslamiyet bizim genlerimize, geleneğimize, kültürümüze ayrılmayacak derecede sirayet etmiştir. Tüm düşmanlıklara rağmen İslâm ahlâkı bu toplumdan silinememiştir. Meyhanedeki sarhoş dahi İslamî değerlere hakaret edildiğinde şiddetli bir şekilde karşı çıkmaktadır.
Eğitimde ve genel devlet aklında temel almamız gereken İslam’a muhatap anlayıştır. Zira bir sistem ve sistemin şuuru olmadan hiçbir şey yapılamaz.
Günümüzde İslam’a muhatap anlayışın sistem halinde verildiği tek kaynak Büyük Doğu-İbda fikriyatıdır. Hakikatte Büyük Doğu fikriyatından başka, bir sistem şuurundan bahseden hiçbir İslamî fikir ve aksiyon hareketi yoktur.
Başkan Erdoğan’ın tabiriyle seksen milyon olarak Büyük Doğu’yu inşa etmeliyiz. Bu mevzuda en büyük vazife Büyük Doğu-İbda dünya görüşüne bağlı insanlara düşmektedir. Bu anlayışın devlet aklına sirayet etmesini sağlamak hem devletin hem de bu memleket üzerinde yaşayan her bir ferdin menfaatine olacaktır.
Kaynak ve rehber bellidir. Büyük Doğu ve Üstad Necip Fazıl ile onun yetiştirdiği mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu ve yürüyen Büyük Doğu-İbda külliyatıdır.
Yazı: Nazım Erol
Aylık Baran Dergisi 13. Sayı Mart 2023