Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’nun geçtiğimiz haftaki açıklamaları ve akabinde kopan tantana malum… Hâdise sulandırıldı ve esasında konuşulması gereken şey güme gitti: Üniversitelerin ve talebelerin ahvâli… Halkın da müşahede ettiği bir vaziyet söz konusu, gençler ahlaksızlaştırıldı. Bu husustaki intibalarınızı alabilir miyiz?

Günümüzde ahlâki bozulmalar aslında üniversite çağında değil, ortaokul düzeyinde başlıyor. Medyanın güçlü tesirini gözardı edemeyiz. Aileler bu ahlaki bozulmayla başa çıkamıyor. Herkesin elinde cep telefonunun olduğu, gençlerin telefon sayesinde her türlü etkiye ve etkileşime açık olduğu bir çağda ahlaki bozulma ve alenin güçten düşmesi kaçınılmazdır. Aile, ahlâk eğitiminde zayıfladı, ne örnek olabiliyor ne çocuğa öğretebiliyor. Ahlak eğitimi okulda da yapılamıyor. Okullar, neredeyse yalnızca bilginin aktarıldığı bir yere dönüştü ki bu konuda bile başarılı olduğu söylenemiyor. Aile ve okulun içine düştüğü durumum sebebi kültürel değişim, kültürel yozlaşmadır. Eğer Batılılar gibi olmak makbulse, gençlerimiz, aile kurumumuz için üzülecek bir şey yok demektir. Çünkü Batıdaki durum bizdekinden daha beter. Eğer üzülmek istemiyorsak, Batı kültürüne karşı millet olarak mücadele etmeliyiz; medya, aydınlar, üniversite, milli eğitim olarak. Sınırlı sayıdaki medya organının, az sayıda dava adamı öğretmenin göstereceği hassasiyetle başarılacak bir iş değil bu. Batı kültürü, felsefesi özendiriliyor, sergileniyor. Zehir çok, panzehir az. Gençler bunun etkisinde kalıyor. Gençlik dönemi, kimlik ve kişiliğin son şeklini aldığı bir dönemdir. Şehvetin ortaya çıktığı, güçlendiği, tahrik edildiği bir dönemdir. Bunun meşru olarak tatmini ancak evlilikle mümkün. Evlenmek ise kolay değil. Gayrimeşru ilişkileri doğuran bir düzen var. Ebubekir Sofuoğlu hocanın “Hedonist bir gençlik var!” tesbiti doğru. Günümüz gençliği, hazza ve hıza değer veriyor. Bireyselleşme, bencillik ve hazcılık körükleniyor. Üniversite kampüslerine yakın bazı apartman ve dairlerde, hocanın bahsettiği ahlâksızlıkların olduğu doğru. Bunu kim inkâr edebilir. Tepki gösterenler aslında fuhşun, zinanın eleştirilmesine tepkililer. Bunu gözden kaçırmamak gerekir. "Size ne, isteyen istediğini yapsın" demeye getiriyorlar. Bu ahlaksızlığın yoğunluğu nedir? Üniversite gençliğinin büyük bir kısmı böyledir, diyemem, fakat azımsanamaz. Bu millet içinde bazıları namus, haya, iffet, bekaret, sadakat, edep, fuhuş, zina, cinsiyet gibi kavramlara düşman. Özgürlüğe mâni olarak görüyorlar bu kavramları. Sofuoğlu hocanın sözünü çarpıtıp onu itibarsızlaştırmaya çalışmalarının asıl sebebi bu olabilir. Bu milletimize has kavramlar kayboldukça, kimseyi eleştiremez hale geliriz.

Asıl mesele de bu değil mi? Ebubekir Sofuoğlu’nun söylediklerine, “Hayır. Biz fuhuş yapmıyoruz!” diye karşı çıkmıyorlar. Fuhşun kötü bir şey olarak ifade edilmesine karşı çıkıyorlar sanki…

Zina tanımı üzerine bile oynamaya başladılar. Zamanında Yaşar Nuri Öztürk de yeni bir tanımlama yapmıştı. İnternette de var, diyor ki: “İslâm’ın yasakladığı zina, para karşılığında yapılandır. Gönüllü olursa zina değildir!” Haşa böyle bir şey olabilir mi? Yakın zamanlarda aynı konuda benzer bir tahrifatı sosyalist Müslüman geçinen İhsan Eliaçık yaptı. Kötü, çirkin işlerin önüne geçen kavramlarımızı değiştirmeye, yok etmeye çalışıyorlar. Temel mesele kültürel dejenerasyondur. Batı kültürü karşısında bizim milli kültürümüzün mücadele gücü zayıflamış durumdadır. Bu süreçte en güvenilir kurumların başında gelen aile de zayıf durumda.

Çocuk aile tarafından ahlâklı bir şekilde yetiştirilse bile sonradan bozulmuyor mu? Bir torbadaki çürük elmanın, diğerlerini bozması gibi.

Elbette. Peygamber Efendimiz, “Kişi, arkadaşının, dostunun dini üzeredir!” diyor. Yâni, buradaki dinden maksad, yaşam tarzıdır, inançtır, değerler dünyasıdır. İnsanlar, arkadaşlarının inancından, yaşayış tarzlarından etkileniyor. Ergenliğe kadar anne-babalar çocuklar üzerinde etkili oluyor. O zamana kadar kalıcı etkiler olması lazım. Yoksa ergenlikle beraber çocuklar ailelerinin etkisinden sıyrılmak istiyor, bağımsız olmaya çalışıyor. Tam bu sırada, kökler derine inmemişse, çocuklar ailelerden alması gereken değerleri içselleştirememişse “bağımsızlaşma” denilen süreçte bozuluyor. Her insan, bir bireyselleşme sürecine girer. Kendi ayakları üzerinde durmak, “özgürleşmek” ister.

Bugün de aile açısından çok sıkıntı doğuracak hâdiseler yaşanıyor ve buna sebebiyet veren kanunlar yürürlükte.

Aile içerisinde de zamanla anlaşmazlıklar olabiliyor. Bunların da temelinde ahlâk var. Bakın, ekonomik sıkıntıdan dolayı boşanmalar çok olmuyor. Bizim insanımız, sorumluluk sahibi ve fakirse, masraflarından kısıyor, icabında kadın da çalışıyor, yük paylaşılıyor. Fakat aile içerisinde değerler çatışması, ahlâk çatışması olduğunda işin rengi değişiyor. Aldatmalar arttı, kadın ya da erkek eşini aldatıyor. Bu ahlâkî bir dejenerasyondur. Kültürel değişim sadece gençleri etkilemiyor, evli çiftleri de etkiliyor. Yetişkinler olarak, gençlere güzel örnek olamıyoruz. Gençler toplumdan etkilenir, yetişkinleri örnek alır, onlara özenir.

Kültürel hâkimiyet dediniz… Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı tenzih ederek söylüyorum, devletteki önemli mevkilere gelenlere baktığımızda, Batı’da eğitim görmüş, Batılı gibi görünmeye hevesli birçok isim görüyoruz. Bu kişiler bir bakıma gençlerin de rol modeli. Hâl böyle iken kültürel hâkimiyet sağlanıp öz değerleri ile barışık fertler yetiştirilebilir mi?

Dünyaya haddinden fazla değer verildi mi, gerisi çorap söküğü gibi geliyor. Kariyere, makama, mevkiye, paraya, şöhrete değer vermek esasen dünyevî şeyler. Manevî şeyler değil. Siyaseti de etkiliyor bunlar. Yukarıdan aşağıya herkes etkileniyor. Peygamber Efendimiz ne buyuruyor: “Nasılsanız, öyle idare edilirsiniz!” İdareciler toplumu, toplum da idarecileri etkiler. Peki kim güzel bir hamle yapacak? İdareciler yapmalı!.. Güzel bir duruş sergilenmeli. Örnek olmaları lâzım. İdareciler toplumu mutlaka etkiler. Türk milleti lider odaklı bir millettir. Başındaki insana bakar insanımız ama acil müdahale edilmesi gereken mecra medyadır! Lâik, demokrat, özgür bir anlayış olunca, herkes her türlü yayın yapmaya yelteniyor. RTÜK bile bir yere kadar müdahale edebiliyor. Maalesef durum bu.

İş, dönüp dolaşıp devletin yeniden tertiplemesine geliyor, yeniden kurgulamaya, yeni bir anlayışla yeni kurumlarla yeniden kurgulanmasına, değil mi?

Evet. Eğer tam manasıyla Batılı olmak istesek, bu olup bitenlere üzülmezdik. Ahlaksızlık, bozulma dediklerimiz Batı’da aynen oluyor. Fakat millet olma vasfımızı kaybedersek, gençlerimizi kaybederiz, geleceğimizi kaybederiz.. Varlık-yokluk savaşına döner bu. Batılılar gibi olmayacağız, bu kadar basit!

Teşekkür ederiz.

Ben de teşekkür ederim.

Baran Dergisi 728.Sayı