Amerika, tüm tarihi boyunca bastığından daha fazla dolar basıp, bunun enflasyon karşılığıyla yüzleşmeye başladığından beri faizleri arttırıyor ve piyasaya bastığı parayı geri toplamaya, böylelikle mal ve hizmetlerin Amerikan Doları karşısındaki fiyat artışını durdurmaya çalışıyor.

Amerika faizleri arttırıyor arttırmasına; fakat bankaların ana yatırım kalemlerinden devlet tahvillerinin getirisi yerinde sayarken ödedikleri faizlerdeki artış ve yeni mevduat bulmakta yaşanan güçlükler Amerikan bankacılık sistemini temelinden dinamitlemiş görünüyor. 

Yüksek faiz reçetesi bilindiği gibi bir süredir Türkiye’ye de yüksek kur, yüksek enflasyona karşı milletlerarası ekonomistler, bankacılar, finansçılar tarafından dayatılıyor, içeride de kartvizitinde ekonomist yazan Xanax müptezelleri bunlar adına hoparlör vazifesi görüyorlardı. Buna karşılık Cumhurbaşkanı Erdoğan ise ısrarla “faiz sebeb-enflasyon sonuç” iddiasına tutunmuş, bu sebeble de malûm taraflardan işitmediği lâf kalmamıştı. 

“Bir ilmin butlanı müntehasından belli olur" düsturundan yola çıkacak olursak, Amerika’nın başı çektiği liberal-kapitalist ekonomilerin iman ettiği iktisat kitaplardaki temel doktrinlerin bir bir iflâsına şahitlik ediyoruz. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler”e dayanan liberal anlayış ekonomilerini ayakta tutabilmek için müdahalecilik prensibini işletmeye kalkarken, tüm bunlara karşılık Türkiye’de satın alma gücü paritesi hâlen nisbetini muhafaza ediyor, bizim hoşumuza gitmese de bankacılık sistemi ayakta duruyor, yatırımlar artarak devam ediyor. 11 şehri yerle bir eden deprem felâketine rağmen Türkiye’de çarklar hızla dönmeye devam ediyor. 

E, şimdi neticesinden bakınca, kim haklı? Ne dersiniz, Erdoğan'a ekonomi nobeli gelir mi?

Yavuz Beyoğlu