Fransa Ermenistan üzerinden Kafkasya'da gerilim oluşturuyor
Çiftçi'ye göre Fransa'nın son dönemde Ermenistan üzerinden attığı adımlar, sadece diplomatik değil, aynı zamanda toplumsal etkileri olan bir müdahale biçimi olarak değerlendiriliyor. Fransa'nın Ermeni soykırımı iddialarını yeniden dolaşıma sokması, bir tür algı ve pozisyon siyaseti. Sahada ciddi bir askeri varlık göstermeyen Fransa, bu tür sembolik hamlelerle bölgeye dair ağırlık oluşturmak istiyor. Çiftçi, bu tarz açıklamaların büyük güç refleksi değil, daha çok “göz boyama” çabası olduğunu belirtiyor.
Bu açıklamaların zamanlaması ve içeriği, doğrudan Ermenistan toplumunu da hedef alıyor. Çiftçi, Fransa’nın bu yöntemle Ermeni kamuoyunun hassasiyetlerini kaşıyarak Türkiye ve Azerbaycan’la normalleşme sürecine yönelik toplumsal direnci arttırmaya çalıştığını düşünüyor. Zira Ermenistan Başbakanı Paşinyan, Türkiye ve Azerbaycan'la sınırların açılması, ticaretin başlaması gibi barışçıl bir çizgiye yönelmişken, Fransa’nın soykırım çıkışları bu çizgiyi sabote eder nitelikte. Aynı süreçte Ermenistan’da “soykırımı tanımayanlar vatan haini sayılsın” diyen yasa teklifinin ortaya atılması da bu etkiyi derinleştiriyor.
Çiftçi ayrıca, Ermenistan’da Türk bayraklarının yakılması gibi provokasyonların bu atmosferin parçası olduğuna dikkat çekiyor. Ona göre bu tür eylemler spontane değil; Fransa’daki diaspora kanalıyla yönlendirilmiş olabilir. Bu gibi sembolik ama dikkat çekici gösterilerle hem Türkiye’ye karşı halktaki tepki diri tutuluyor, hem de Paşinyan’ın uzlaşmacı söylemi gölgeleniyoÇiftçi’nin yorumlarına göre, tüm bu gelişmeler bir bütün olarak değerlendirildiğinde Fransa'nın Ortadoğu ve Güney Kafkasya'da görünürlük elde etmeye çalıştığı, fakat bunu gerçek askeri ya da diplomatik güçle değil, algı yönetimi ve semboller üzerinden yürüttüğü bir pozisyon savaşı olduğu görülüyor.
Fransa'nın Ortadoğu'da imaj hamleleri
Fransa'nın Irak ve Suriye’nin kuzeyine asker konuşlandırma teşebbüsleri de aynı siyasetin devamı olarak okunuyor. Abdullah Çiftçi, bu adımların gerçek bir etki oluşturmaktan çok, “Ortadoğu’da ben de varım” deme çabası olduğunu vurguluyor. Askeri varlığın sınırlılığına rağmen, yapılan çıkışlar sanki büyük bir güç dengesi kuruyormuş gibi sunuluyor. Ancak sahada oluşturulan etki ile kurulan dil arasında ciddi bir uyumsuzluk olduğu görülüyor. Bu da Fransa’nın daha çok görüntüye oynadığını gösteriyor.
Çiftçi, Fransa’nın Türkiye’ye füze satmak gibi sembolik adımlarla yetinmesini de aynı çerçevede değerlendiriyor. Bu durum Yunanistan tarafından dahi yadırganmış. Çiftçi, Yunanistan’ın bu tablo karşısında Fransa’ya dönüp “bu ne nane” dediğini, yani Fransa’nın büyük iddialarına rağmen küçük işler yaptığını açıkça eleştirdiğini aktarıyor.




