Eman Murtaza: İsrail’in fırlattığı bir bomba, sığındığım ev ve dahası ailemi yok etti. Şimdi hem evsizim hem de bilmem kaçıncı kez yas tutuyorum!
***
Gazze’de ölüm, ardı arkası kesilmeyen sürgünlerden daha kolay geliyor. Ölüm acıyı bitiriyor; sürgün ise yarayı derinleştiriyor, asla kapanmayan bir kanamaya dönüştürüyor.
Gazze Şehri’ndeki insanlar acımasız seçenekler arasında bırakılıyor: Ya kalıp öldürülmeyi ya da hapsedilmeyi göze almak; yahut güneye kaçıp bir kamp hayatına mahkûm olmak. Sürgün, basit bir yer değiştirme değildir, bu yavaş bir ölümdür. Sürgün, varacağın yerde barınak, yiyecek ya da su olup olmayacağını bilmeden yola çıkmaktır; bitmek bilmeyen yorgunluk, evsizlik ve korkudur; sığınak bulsan bile gerçek bir güvenlik yoktur; çünkü ölüm seni orada da bulabilir.
Savaşın başladığından bu yana ailemle birlikte 15 kez sürgün edildik. Her sefer bir öncekinden daha ağır oldu. Her defasında eşyalarımızı, sağlığımızı, güven duygumuzu kaybettik.
Her şey Ekim 2023’te başladı. Kasım ayında bombalanan Tal el-Heva’daki evimizden kaçtık. Yakındaki El-Bahreyn Okulu’na sığındık. Oradan amcamın evine, sonra halamın Zeytun’daki evine, ardından başka bir amcamın Tal el-Heva’daki evine gittik. Orası da tehlikeli hale gelince iki sokak ötede başka bir akrabanın evine, sonra komşularımıza, ardından bir bodruma… Yanımıza düşen ama patlamayan bir füze yüzünden yine kaçtık, yeniden El-Bahreyn Okulu’na döndük. Oradan kuzenimin Derac’taki evine, sonra limana, yeniden kuzenime, ardından dedemin evine geçtik. Tehlike büyüyünce tekrar limana, sonra yeniden dedeme…
Kıtlık derinleştikçe dedemin evinde kaldık. Açlık beni derinden etkiledi. Gözlerimin önünde yemekler küçülüyor gibiydi. Fazla yemeye korkuyor, yerken gözyaşlarına boğuluyordum. Birimizin açlıktan öleceğinden korkuyordum. 10 kilo verdim, çok zayıfladım, kansızlık ve vitamin eksikliği teşhis edildi. Temmuz’da, sürgünler sırasında kullandığımız çadırı 140 dolara satıp un aldık.
İsrail, Gazze Şehri’ne yeniden saldıracağını açıkladığında tam bir çaresizliğe düştük. Bizim için taşınmak imkânsızdı: Ne yol parası ne güneye gidecek bir akrabamız ne de bir çadırımız vardı.
Artık çadırlar neredeyse bulunmaz hale geldi ve fahiş fiyatlara satılıyor: Bir çadır bin dolara kadar çıkabiliyor. Yer bulmak ise ayrı bir sorun; boş araziler bile metrekaresi aylık 30 dolara kiralanıyor. İsrail, burada insanları birbirine düşürüyor! İsrail’in saldırılarından güneye kaçanların aksine biz kalmaya karar verdik.
Ekmek İçin Hayatını Riske Atan Babam
7 Eylül’de evimiz bombalandı. İsrailliler, binamızın yanındaki caminin vurulacağını söyleyerek komşularımıza telefon etmişti. Yedi dakikalık bir tahliye süresi verdiler.
Üzerime birkaç kıyafet ve değerli bir arkadaşımın bana hediye ettiği masa lambasını alıp kardeşlerimle dışarı koştum. Yedi dakika geçti, bomba fırlatılmadı. Babam birkaç eşya almak için binaya geri döndü, çıktı. Sonra tekrar girdi, kardeşlerimle birlikte biraz daha eşya aldı. Üçüncü kez yiyecek almak için geri döndü. Panikle bağırıyorduk: “Neden geri gitti? Neden yine girdi?” Çaresizlik içinde ağlayarak “Babam!” diye feryat ettim.
Kısa süre sonra babam un çuvalını kucaklayarak çıktı. İşte baba budur: Ailesine ekmek götürmek için hayatını ortaya koyan insandır.
Ama güvenli olduğumuzu sandığımız o an, yanılmışız. Camiyi değil, dedemin evini vurdular. Dedem binaya çok yakındı ve şehit oldu. Şimdi yeniden evsiziz, yeniden sevdiğimizi kaybetmenin yasını tutuyoruz.
Halamın evine sığınmak zorunda kaldık. Ama orası da tahliye emri aldı ve İsrail tarafından bombalanmakla tehdit ediliyor. Tehlikeli olduğunu bilsek de başka gidecek yerimiz yok.
Sürgün, Ruhlarımızı da Çaldı
İsrail, güney güvenli diyor ama bu koca bir yalan. Neredeyse her gün, El-Mavasi’deki kampların İHA’larla vurulduğunu duyuyoruz. Sadece bir hafta önce, kuzeyden güneye göç eden bir ailenin çadırı varışlarından üç saat sonra bombalandı; üç aile ferdi şehit oldu.
İsrail’in bizim için ne planladığından korkuyoruz. Güneyde, Nazi kamplarını andıran toplama alanları kurulduğuna dair haberleri okuduk. İnsanların isimlerinin sayılara dönüştürüleceği, telefonlarının toplanacağı, hiçbir şeyin kayda geçmeyeceği, yiyeceğin karneyle dağıtılacağı söyleniyor.
Sürgün sadece evlerimizi ve hatıralarımızı değil, ruhlarımızı da elimizden aldı. Açlık, yas ve korkudan yüzlerimiz bembeyaz. Bir zamanlar umudun tüccarıydım, şimdi tek bir kelimesine bile muhtacım. Açlığı, susuzluğu, füzeleri, dayanılmaz kayıpları yaşadım. Belki de on beşinci sürgünümü atlatamayacağım.
Kaynak: El Cezire