“Çişim geldi hakim bey”

“Karşı Gazetesi”ni bilmeyen yoktur herhalde. 2014 yılının 9 Şubat günü yayına başlayıp, matbu olarak 66 gün/sayı yayınlanıp, 13 Nisan’da imtiyaz sahibi yani parayı bastıranı olan Turan Ababay tarafından kapatılan gazete.

Nasıl biliyoruz bu gazeteyi?

“17/25 tapelerini, MİT Tırlarını yayınlayan Fetöcü gazete!”

Böyle söylendi, anlatıldı.

Aralarında ”Fuat Avni ekibi” olduğu iddia edilen ve telefonlarından bylock çıkmış asıl yargılanması gereken Ufuk Emin Köroğlu, Emrah Direk, Değer Özergün, Mehmet Aydoğmuş ve Murat Kazancı firari oldukları için dosyaları ayrılmış, Eren Erdem, Emre Erciş, Mehmet Bozkurt, Turan Ababay, Kutlu Esendemir yargılanmış, dava "fetö üyeliği ve yardım yataklık ile gizli belgelerin temini”nden 2018’de açılmış, akabinde çeşitli mahkumiyetler verilmiş, 2022 başında -haklı olarak- Yargıtay tarafından bozulmuş, Eren Erdem ve Turan Ababay’ın beraatları istenmiş, diğer (yataklık, belge temini, mahkumiyet, beraat) kararları da hukuka uygun bulunmuştur.

Emre Erciş

Eren Erdem’in avukatının dikkat çekici bir beyanı var mevcut davada, yazmadan olmaz. ”Biz bugüne kadar Turan Ababay’ı gizli tanık, itirafçı biliyorduk, asıl itirafçı ve gizli tanık Emre Erciş’miş öğrendik!” Esasta da Turan Ababay’ın söylediklerine neredeyse pek ehemmiyet verilmemiş, tanık olduğunu iddia ettiği hadiseler ve sözler ne savcılık, ne heyet tarafından araştırılmış anlaşıldığı kadarıyla.

Eren Erdem

Mesela bir ”Yusuf... Yusuf... Yusuf...” konusu, çok basit olarak hemen çözümlenebilecekken nedense ne savcılık, ne mahkeme heyeti bunun üstünde durmuş. Oysa araştırılsa TUSKON’un Karşı Gazetesi ilişkisi de var veya yok olarak tespit edilebilirdi. Bu mevzu dosyada açık kalmıştır. Dosyada firari sanıklar ve yayınlanan tapeler dışında “fetö bağlantısı”nı ortaya çıkarabilecek bu “finans bağlantısı” niye araştırılmış, ispatlanmamış veya çöpe atılmamış, gerçekten merak konusu olmalıdır.

Gerekçeli kararda, kısa bir ara talep eden T. Ababay’a, hakim “su mu içeceksin?” diye soruyor, -saatlerdir süren duruşma sebebiyle- o da “tuvalete gitmek istiyorum” deyince, “savunma bitmeden olmaz!” diyor. Düşünün, bunu niye koyarsınız karara? Hele bir müddet sonra, “ara veriyoruz, sen de tuvaletine git!” cümlesi niye var?

Bunun sebebi, Turan Ababay’ın savcılığa gidip gizli tanık olduktan sonra, istenildiği gibi davranmaması, Sabah gazetesi muhabiri FURKAN HAYKIR’ın ”falanca bakanın ses kaydını da yalanla” demesini ifşa etmesi ve elbette 17/25 dönemi ortamıyla, 15 Temmuz ortamının farklılığı olabilir ki, siyasetin mi, ortamın mı “hukuk”u köpek yapmış olabileceği üstünde de fikir verebilir bu durum, birazdan bunu anlayabileceğiniz kısımlara da geleceğiz.

Unutmadan, Mustafa Varank ve Mustafa Şentop ile oldukça samimi olan Furkan Haykır’ın dava safhasında Sabah gazetesi tarafından Balkanlara “atanması” da dikkat çekicidir ki halen de oradadır. Davada sunulan bir “tivit”ten, ilginç bağları olduğu iddia edilen o dönemin meşhur "Gizli Arşiv” hesabının “Furkan Haykır gibi acemiler davayı sulandırıyor” dediğini de öğreniyoruz. Oysa ”Gizli Arşiv” hesabı da bu “sulandırma” ve “yönlendirme” hususlarında –o dönem itibariyle- oldukça mahirdi, “acemiliğine” (F. Haykır o tarihte 22 yaşında!) laf yapıyor büyük ihtimal.

Turan Ababay’ı “itirafçılık” mevzuunda itekleyen bir diğer kişi de, kardeşi “firari Fetöcü” olan Karar gazetesi yazarı YILDIRAY OĞUR. Yıldıray Oğur’un “çok ilginç bir kişilik” olduğunu söylememek muhal.

Yıldıray Oğur

Karşı Gazetesi davasının gerekçeli kararını okuyan göz, bu dosyanın harcandığını, “maddi gerçeği” ortaya çıkaramadığını, hatta perdelenmesine sebep olduğunu, sanki 2018 sonrasında sadece dosyayı kapatmak için uğraşıldığını düşünmeden edemez.

“Karşı Gazete’nin kuruluş safhası

Ama mevzumuz dava dosyası değil; eksik bırakılan, ASLINDA YA SANIK YA TANIK OLARAK MUHAKKAK DİNLENİLMESİ GEREKEN ŞAHISLARIN, niye dinlenilmemiş olması ve elbette ne yandaş, ne candaş, ne muhalif basında isimlerinden, gazete ile irtibatlarından bahsedilmemiş olmasıdır ki, herhalde önemlidir. Acaba bunun da sebebi, o günlerde gündemde olan ”Selam Tevhit Kumpas Dosyası” olabilir mi, diye düşünmemek muhal.

Biliyorsunuz 17/25 sonrası emniyette bir dosyanın daha varlığı ortaya çıkarılmıştı. Kısa bir süre önce ”yeniden yargılama kararı” ile tahliye edildiğim kendi davam, oradaki gerekçeler üzerinden halen cezaevinde olan Salih Mirzabeyoğlu ve diğer gönüldaşların dosyalarına nasıl faydalar çıkarabiliriz diye düşünürken, sonradan gazeteci olacak genç bir arkadaş aramış, “abi bir dosya bulunmuş, binlerce insanı dinlemişler, tutuklama safhasında patlamış” demişti. ”7000 kişiyi dinlemişler” diye anlatılan ”Selam Tevhit Kudüs Ordusu” dosyasından bahsediyoruz. Esasta dinleme kararı çıkarılan üçyüz küsur kişi; bunları arayanlarla dolaylı dinlenilen kişi sayısı 7000 oluyor. Neyse buralar ilgimizde değil. “Sulandırılmış” ve “evraka boğulmuş” dosyalar onlar.

İşte o dosyada dinlenilenler arasında EREN ERDEM var. Ayrıca Halkalı’daki Zeynebiyye grubu, bilinen tanımıyla ”Türkiye Caferileri lideri” SELAHATTİN ÖZGÜNDÜZ de dahil pek çok Şia mezhebi mensubu dinlenilmiş.

Bunun Karşı Gazetesi davasıyla ilgisi ne derseniz, adliye bulamamış ilgi, bana mı düşer buna bir cevap, derim. Ama eklerim, bahsedeceklerim tesadüf mü sadece, diye?

Karşı Gazetesi’nin kuruluş safhası Turan Ababay’ın dilinden, mahkemedeki çapraz sorgusunda -aynen- şöyle anlatılmış; biraz farklılıklar ile sanıklar da bunu teyit ediyor:

“-Benim dayımın oğlu yani annemin dayısının oğlu Mahmut KÖK ile tutuklu sanık (Eren Erdem) bir televizyon programı, Ulusal kanalda bir televizyon programı yapıyorlar. Mahmut KÖK ile hem samimiyetimiz, hem arkadaşlığımızdan dolayı da beraber programa gidip geliyoruz. Tabi orada tutuklu sanığı da görüyoruz. Konuşmalarımızın, muhabbetlerimiz olur. (...) Bana dediler ki senin çevren var, zengin iş adamları çevresi var, bizim de bir gazete çıkarma projemiz var, bunu çıkarabilir miyiz, tanıdıklarınız var mı?

MAHKEME BAŞKANI: Kim söyledi bunu size?

SANIK TURAN ABABAY: Tutuklu sanık söyledi Mahmut GÖK ile beraber. (...) Sonra biz bunu GAZETE OLAYINA, SELAHATTİN ÖZGÜNDÜZ İLE TUTUKLU SANIĞI GÖRÜŞTÜRDÜK Mahmut KÖK’ü, randevu aldı, Halkalı’ya gittik, arabamla götürdüm. Bunlar ikisi (Erdem ve Özgündüz) ayrı masaya geçtiler. İkisi konuştular. Buna da Mahmut KÖK şahittir, dinlenmesi gerekiyorsa çağrılsın, dinlensin. Bunların ikisi ne konuştular, ne ettiler Selahattin ÖZGÜNDÜZ ile hiçbir şekilde bilmiyorum çünkü bayağı da muhabbet uzadı, ben kalktım gittim. Sonra sabah oldu, tekrar Mahmut aradı işte Selahattin ÖZGÜNDÜZ ile gazete kuracaklar bunlar karar vermişler. Sonra Selahattin ÖZGÜNDÜZ demiş ki gazete bizim çizgimiz olacak, bizim yayın kurulumuz olacak. Yayın kurulunda üyeler ne belirlerse hangi haberleri okeylerse, onaylarsa onlar yayınlanacak.

MAHKEME BAŞKANI: Bunu size kim söyledi Mahmut KÖK mü söyledi?

TURAN ABABAY: Mahmut KÖK söyledi, tutuklu sanık söyledi. Böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini, getireceği yazarların böyle bir şeyi kabul etmeyeceğini özellikle belirttiler.”

Bu durumdan sonra Ababay, ”ne kadar maliyeti var bunun” diye soruyor Erdem’e, o da, ”kağıt ve 15-20 kişilik bir çalışan ile aylık 65.000 lira civarı maliyet” diyor. Ababay da ”bu kadarsa ben karşılarım bu gazetenin bir yıllık masrafını,700-800 bin koyarım, param var” diyor. Fakat 25 kişiyle başlayan işe alımlar, 110 kisiye ulaşıyor; yıllardır çıkan gazetelerde bu kadar muhabir ve yazar var mıdır bilemiyorum, mesela Aydınlık gazetesinin merkez bürosunda kaç kişi çalışıyor? Daha ilk ayda 500 bine yaklaşan masraf çıkıyor tabii olarak. Neyse burada keselim bunu.

Dikkat ederseniz GAZETE TEKLİFİ CAFERİLERİN LİDERİ SELAHATTİN ÖZGÜNDÜZ’DEN GELİYOR. Hatta oturup konuşuyor Eren Erdem, anlaşıyorlar önce fakat nedense sanki ilk başlangıçta konuşulması gereken mevzu, her şey bittikten sonra ortaya çıkmış gibi, Özgündüz’ün “yayın kurulu bizim çizgimizde olacak, orası ne derse o basılacak” tavrından dolayı Eren Erdem bu işten vazgeçip yine sermaye aramaya başlarken, bunu sesli düşünüyor tabii, tam karşısındaki iskemlede oturan Ababay da duyuyor, “ben varım!” diyor ve macera başlıyor.

Gazetenin kurucuları

Mahkemede herkes hemfikir, Ababay sadece parayı bastıran biri, personel alımı dahil, gazeteye asla karışmıyor, gazetenin manşeti de dahil nasıl olacağına dair son karar, yayın kurulu ve onun da üstündeki “tutuklu sanık”da! Yani Eren Erdem’de!

Ama şuraya dikkat ediniz lütfen!

Karşı Gazetesi’nin ilk konuşulduğu masada kimler var?

Selahattin Özgündüz var; Iğdırlı, “İmam Humeyni”den ders almış “Caferilerin lideri.”

Turan Ababay var, Iğdır’lı Caferi!

Annesinin akrabası Mahmut Kök var, Iğdırlı Caferi, Ulusal Kanal’da Erdem ile beraber çalışıyorlar.

Eren Erdem var, hem anne hem baba tarafından Alevi; Ulusal Kanal ve Aydınlık’ta çalışıyor, ara ara Halkalı’ya gidip Özgündüz’ün sohbetini de dinlermiş, kendisi söylüyor bunu mahkemede, tanışıklıkları eskiden beri var!

Gazete için ilk gittikleri de, Caferilerin lideri Selahattin Özgündüz!!!

Ayrıca unutmadan ilave edelim, bu toplantılarda “İmam Humeyni’ye biat”lı Kenan Çamurcu da bulunuyor ki o da “dinlenilen” biri.

Turan Ababay tekstil işi yapıyor, anlaşıldığı kadariyle iyi de para kazanıyor. Erdoğan için, ”2007’de, Bahçelievler parti kongresinde ben BOP’un eş başkanıyım diyene kadar oy da verdim, eşimle partiye üye de oldum, ama o gün ayrıldım” diyor. Öyle bir ayrılıyor ki, Gezi Parkı hadiselerine katılıyor, direnişe geleceği söylenen Selahattin Özgündüz’ün orada korumalığını (Mahmut Kök de dahil) yapacak ekipte ayrıca. Polis fena girişmeye başlayınca o gün, haber veriyorlar, Özgündüz gelmiyor tabii.

Tekrarlayalım: Mahmut Kök ve Eren Erdem, birer Alevi-Caferi olarak gazete kuruluş toplantıları esnasında nerede çalışıyorlar? Perinçek’in Aydınlık ve Ulusal Kanal’ında! Selahattin Özgündüz de zaten bol bol Ulusal Kanal’da! Suriye meselesi ortaya çıktığında açıkça muhalefete geçiyor.

Görüyor musunuz şu MAOİST-KEMALİST PERİNÇEK İLE CAFERİLERİN VE LİDERLERİ ÖZGÜNDÜZ’ÜN BİRLİKTELİK VEYA “İRTİBAT VE İLTİSAKLARINI!”

Bitmedi!

Yayın kurulu evlere şenlik

Gazetenin kalbi, yayın kurulu var. Hani S. Özgündüz’ün ”yayın kurulu bizden olacak, orası ne derse o olacak” dediği, Eren Erdem’in de “olmaz öyle!” diyerek Ababay’ın parasını kullanarak kurduğu gazetenin “yayın kurulu”na bakalım şimdi. Laf’a değil, iş’e bakalım yani.

Başta genel yayın yönetmeni olarak Eren Erdem var. Bir diğer üye, aynı zamanda Eren Erdem’in de yardımcısıdır gazetede, Mehmet Bozkurt! Bu kim? O da Aydınlık’tan; mahkemede anlatılanlardan anlaşıldığı kadarıyla, “Aydınlık’tan isteniyor” önce, biraz “naz yapıyor” tabii oranın genel yayın yönetmeni Mustafa Sabuncu, ama bakıyor ki “niyetleri ciddi”, Eren ile Bozkurt çoktan tanışıp, görüşüp anlaşmışlar, “verdik gitti” diyor, o da işe böylece başlıyor!

İşte bu Aydınlıkçı Mehmet Bozkurt, davada yargılanan (ama firari olan) “Fetöcü gazetecileri” işe alan kişi!

Firari Gülenist gazeteci Ahmet Dönmez’in “kankisi”, Zaman’dan Sabah’a geçmiş, o esnada işsiz olan Ufuk Emin Köroğlu’nu o işe alıyor. Gazetenin başının belaya girmesini sağlayan haberleri de Ufuk E. Köroğlu yapıyor zaten; diğeri de Emre Erciş ki onu Eren Erdem alıyor!

M. Bozkurt, ”çözüm sürecinin yanlışlığı, 17/25 tapelerinin halktaki etkisi” gibi mevzuları işleyen kitabı birlikte kaleme aldığı Murat Kazancı’yı işe alıyor önce; o dönem halkla ilişkiler şirketinde çalışan Kazancı teklifi kabul ediyor, konumu gereği de yayın kurulu üyesi oluyor. Bu Murat Kazancı az önce bahsettiğimiz Ufuk E. Köroğlu’nu tavsiye ediyor, konuşuyorlar, anlaşıyorlar.

Aydınlıkçı Mehmet Bozkurt, yazar-muhabir olarak Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan, Sami Menteş, Caner Taşkaya gibi isimleri de oraya alıyor. Bildiğiniz Aydınlık/Odatv kadrosu geliyor Karşı Gazetesi’ne giriyor yani. Tablo, bu.

Devam edelim şu işe alım şeylerine ve yayın kurulu üyelerine.

Gazetenin kuruluş safhasında Turan Ababay’a bir telefon geliyor, ”n’aber, n’aptınız?” diye soruyor arayan. O da anlatıyor. Soran, Ababay’ın akrabası Ali Özgündüz! Evet, hem Ababay’ın hem de Selahattin Özgündüz’ün (amca çocuğu) akrabası Ali Özgündüz. Eski savcı, elbette Caferi, sıkı durun, CHP eski milletvekili! Ali Özgündüz diyor ki, ”temiz bir çocuk var, onu da şuraya alın”, yayın kurulunun diğer üyesi, Müslüman mahallesinde çok vakitler geçiren “Limon-ist” Kutlu Esendemir de böyle işe alınıyor.

Tam burada yazmak gerekiyor, bir ara, 2006-2010 arası “bizim mahallede” de dolaşmaya başlayan, söküp atması biraz zaman alsa da ma’badına tekmemizi basıp defettiğimiz, MİT’in “bir kanadıyla” çalıştığına dair hiçbir şüphemiz olmayan (“çakma mücahit, ağdalı mücahit”) Mustafa Seyfullah Kılıç da gazeteye “bazı evraklar, ses kayıtları” getiriyor dememiz gerekiyor; mahkeme savunmalarında anlatılıyor çünkü. MSK da Esed yanlısı malumunuz.

Savcı ve milletvekili eskisi, Caferi, Ababay ve Selahattin Özgündüz’ün akrabası CHP idarecisi Ali Özgündüz’ü bir daha nerede görüyoruz?

Turan Ababay’a Sabah gazetesi muhabiri Furkan Haykır’ın yaklaşması, ”çık bunları Tv’de anlat abi” demesi üzerine ayarlanan, Atv’deki Mehmet Ali Önal’ın Deşifre isimli programına çıkacağı gün attığı telefon mesajında görüyoruz. Program öncesinde Turan Ababay’a, ”çıkma Turan kardeş, iyi olmaz” diyor mesajında ve Ababay da bunu Tv’de gösteriyor.

Şimdi bakın, ”burası çok önemli, tikkatle okuyunuz.”

Karşı Gazetesi “Fetöcü” olarak isimlendirildi değil mi? Çünkü, 17/25’de dahil video sitelerinde yayınlanan telefon tapelerini “haberleştirdi.”

Bu tapeler nerede yayınlanmıştı? Neredeyse gazeteyle aynı anda tivitır ve video sitelerinde yayına başlayan Haramzadeler ve Başçalan hesaplarında. Buralarda yayınlanan tapeler, Ufuk Emin Köroğlu, Emre Erciş ve Eren Erdem tarafından, son ikisinin mahkeme beyanına göre, ”gazetecilik ilkelerine göre doğrulanarak haberleştirildi.”

Eren Erdem, bizzat oturup ”Kan Lobisi” isimli -Suriye ile alakalı- haberi yazdı; bu haber de ses kaydından ama Acem Uşakları isimli tivitir hesabından alınarak yapıldı. Ses kaydında Hakan Fidan ve Feridun Sinirlioğlu’nun konuşmaları mevcut, halen de dinlenebilir. Eren Erdem’in, “ERDOĞAN KARŞITI YAYIN... ERDOĞAN’I UCM’DE YARGILATACAĞIM” türünden lafları olduğu da üç aşağı beş yukarı mahkemede tasdiklendi.

Hangi örgüt

Mahkemede herkes ikrar etti ki, muhabirin getirdiği haber yayın kurulundan geçmeden ve genel yayın yönetmeni onay vermeden yayınlanamaz.

2015 ve 2016 başlarında yapılan soruşturma ve ifade almalar ile, 15 Temmuz sonrası açılan soruşturma ve davalar ile başlayan süreçte alınan/verilen ifadelerde biraz fark olduğu aşikâr.

Darbe sonrası ortaya cıkan “Bylock problemi”, mevzuyu başka yere sürüklemiş, her şey Murat Kazancı, Ufuk E. Köroğlu ve dava konusu olmayan “gazetenin internet bölümü çalışanları” üzerine bırakılmış. Bunlar “bylock kullanan Fetöcü gazeteciler” ya! Ama bu, gazetenin son karar merciinin yayın kurulu ve Eren Erdem olduğu gerçeğini ASLA değiştirmiyor.

Erdem, ”o zaman örgüt değildi, yoktu hukuken... Yayınladık ama doğrulayıp yayınladık, hatta bir daha yayınlarım.” diyerek işin içinden sıyrılırken, ismi geçen iki kişiye “Fetöcü” demekten de çekinmiyor.

Oysa, hem Mehmet Bozkurt’un, hem Murat Kazancı’nın, hem Kutlu Esendemir’in polis, savcılık ve mahkeme beyanlarına bakıldığında görülecek olan, hatta Ababay da, “tape haberleri”ne itiraz etmişler! İtiraz etmişler ama, Eren Erdem yayınlanacak demiş ve yayınlanmış. Firari sanıklar çıkıp gelse, “ben haberi yazdım, yayınlanıp yayınlanmamasında son karar yayın kurulu ve Eren Erdem’dedir” deseler, ne olacak? Ki derler de haklı olarak.

Yargıtay da işte dava neticesinde “yardım yataklık”tan Eren Erdem’e verilen cezayı bozmuş.

Benim başlangıçta “haklı olarak bozdu” demem ile bu çelişmiyor, bilakis doğruluyor. Şöyle anlatayım bunu:

Piyasaya düşmüş, herkesin ulaşabileceği “tapeleri”, hiçbir kontrolden geçirmeden sanki doğruymuş gibi yayınlamak başkadır, kaldı ki bu ceza’lık değil, “gazetecilik ahlâkı”nı ilgilendiren bir meseledir sadece, bu “tapeler”de anlatılanları, araştırarak, belge koyarak yayınlamak (tape’yi yalanlayacak veya doğrulayacak haber) başkadır. Emre Erçiş’in yazdığı “Götürgev” haberi, doğrulama üzerinde (en azından bahsi geçenlerle konuşma vs. yapılmış) kaleme alınmış mesela.

Tapeleri hiçbir süzgeçten geçirmeden yayınlamak dahi aslında bir suç/ceza meselesini değil, sağır sultan bile duymuş “tapeleri”, şahsi olarak açılabilecek “hakaret, itibarı zedeleme” gibi davaları ilgilendirir. Neredeyse herkesin menfi veya müsbet olarak hakkında konuştuğu “tapeleri” haberleştirmek, aslında konuşan herkesi içeri atacağız demekle bir gibidir. (Tapeleri yayınlayan ama “yalanlayan” türden haberler de yapıldı basında, “tape yayınlamak” suç değil yani.)

İşte bu noktadan Yargıtay’ın –her ne kadar benim düşüncemden biraz farklı ve bambaşka problemleri doğuran- kararı doğrudur. Yargıtay, ”eksik soruşturma, kuşkulu ve tam aydınlatılmamış olaylar” diyor ki, “buraya tikkat, burası çok önemli” dediğim yer!

Gazetenin karar alış hiyerarşisi belli, yayın kurulu ve genel yayın yönetmeni ne derse o oluyor. Dolayısıyla, -o zaman örgüt değiller hukuken daha- gazete “silme Fetöcü” dolu olsa da, yayınlardan Eren Erdem ile haberi yazan sorumludur sadece; haberi yazan da yayınlandıktan sonra!

Eğer BİR ÖRGÜT YAYINI MEVZUBAHİS İSE, ki iddianame bunun üzerine kurulu, yazdığı yazıların yayınlanıp yayınlanmayacağından habersiz muhabirin dahil olduğu örgüte veya organizeye bakmak yerine, YAYIN KURULUNUN GENEL GÖRÜNTÜSÜNE BAKMAK gerekmiyor mu bu durumda?

Gazetenin internet yayıncılığı bölümü ayrı, esas dava konusu olan matbu yayınlanan gazetede iki “Fetöcü” var. Biri Murat Kazancı, diğeri Ufuk E. Köroğlu!

Kazancı yayın kurulunda, Aydınlıkçı Mehmet Bozkurt’un ve diğer üyelerin beyanlarıyla belli ki, (“başkanım yahu bu adam birayı fıçıyla götüren biri!”) ”tape haberleri”ne şiddetle karşı çıkıyor, Ufuk Köroğlu ise, sadece haberi yazan biri, o kadar.

“Fetö”nün Karşı Gazetesi’ndeki “hakimiyeti” işte bu kadar!

“Burası çok önemli” demekte haksız mıyız?

Gazetenin karar mekanizmasının hangi tiplerden oluştuğundan da bahsettik.

Silme Caferi, Aydınlıkçı, Odatv’ci kadro! Selahattin Özgündüz ve CHP milletvekili eskisi kuzeni Ali Özgündüz de “istişare makamı” gibi.

Selahattin Özgündüz ile çok yakın olan Eren Erdem’in, Gezi hadisesine verdiği destek, Suriye mevzuunda Esed yanlısı sözleri, Ulusal Kanal’da devamlı gozükmesi, kanalda Caferilerin de bulunması göz önüne getirildiğinde, Eren Erdem’in Fidan ve Sinirlioğlu’nun Suriye üzerindeki konuşmalarını, oturup tek başına ve “Kan Lobisi” başlığıyla kaleme almasındaki ”MORAL GÜÇ VE MORAL DESTEĞİ” görür gibi oluruz herhalde!

KARŞI GAZETESİ’NDE ARANACAK BİR “ÖRGÜT” VARSA, “FİKİR VE İNANÇ BİRLİĞİ” AŞİKÂR OLAN BU KISIMDA ARANMALI; kaldı ki burada da “gazetecilik” hakkında az yukarıda yazdığımız kısım devreye girer, bir şey (suç anlamında örgüt) çıkmaz. Ama bir ”yoğunlaşma/ kümelenme” olduğu, kendilerini unutturup, başkalarının üzerine sorumluluk bırakma hususunda “uzman” oldukları da aşikâr.

Perinçek’in, 2014’te Silivri’den tahliye olduğunda yaptığı konuşmayı aklınıza getirin, ”yıkacağız” diyordu, ardından televizyonda, ses kayıtlarını “cemaatin yayınlaması” sorusuna, ”tek cemaat mi yayınladı, Erdoğan’ın 37 ses kaydını biz yayınladık” açıklamasını da ve 17/25’i yapan “şakirt polis şefi” Yakup Saygılı’nın, ”Yayınlanan bazı kayıtlar dosyadan değil. Suç duyurusunda bulundum. Ama ilgilenilmedi, yoksa araştırıldığında karşılarına çıkacak olan yerden mi çekindiler” beyanını da hatırlayın.

“Fetö hiç mi yok yani Karşı’da?”

Adamlar 1980’lerin ortalarından itibaren devamlı çalışmış, “şakirt üretmiş”, her yere sokmuş, nasıl yok denir! Aslında her yerde olmalarından daha tabii ne olabilir bu durumda; 40 senedir ürettikleri onca insan var, kolay mı tespit. Piç gibi açıkta kalmış “Fetömetre” şeyi’yle hele asla!

Ama bunların genel karakteristiği “gizlenmek” üzerine kurulu ve emir’siz / imam’sız çalışmıyorlar. Saha’larındaki işi iyi yapıyorlar, fakat hep saklanarak, gizlenerek. Karşı Gazetesi’nde de varlar tabii olarak; hatta 110 kişi çalışıyor orada, tespit edilememiş bile olabilir bazıları. Ama şunu unutmayın, “haber havuzu hazırlama” safhasında (muhabir olarak) varlar, karar merciinde -ispatlı işte- yoklar. Üstelik “yıkma” mevzuunda beceriksiz oldukları, 17/25’de beş dosyayı aynı anda harekete geçirmelerinden, anında verilen cevaplara karşı da “kuzu kuzu” oturarak bekleyip durmalarından belli! (15 Temmuz’da da böyle)

Fakat unutulmasın, Aydınlık grubu da, 17/25 üzerinde oldukça durdu, fazlaca yayın yaptı. Darbeden kısa bir süre önce, tevafuka bakın hem Karşı Gazetesi soruşturması esnasında, Nisan 2016, “17/25 soruşturmasını yeniden açabilecek kitap” diye bir makale yayınladılar. Kitabın ismi, ”17/25. Reza’nın ‘Rıza’sını kazananlar!” Yazarı da Ali Özgündüz! “Yeni belgeler, bilgiler” diye de öve öve bitiremediler kitabı!

Şimdi siz karar verin, Karşı Gazetesi’nde “Fetö” mü yoksa Aydınlık/Caferi ekibi mi kontrol sahibi!

Ve niye hem polis, hem savcılık, hem mahkeme apaçık belli bu tabloya rağmen sesini çıkarmamış?

Görüş: İbrahim Haceviç