Sabah gazetesi, Büyük Doğu Mimarı Necip Fazıl Kısakürek’in idealize ettiği Başyücelik Devleti’ne benzer bir yapıyı Fetullah Gülen’in kurduğunu iddia etti ve şûra’da yer alan isimleri yayınladı. İddiaya göre Bu gizli şûranın, İsa’nın 12 Havarisi’nden ve Şiilik’teki 12 İmam’dan esinlenmeler taşıyacak şekilde 12 kişiden oluşması dikkat çekici…
Peki, Gerçek Başyücelik Devleti nedir?
Gazetenin iddiasına göre bu kişiler Gülen’in kozmik şûrasında ve ‘hizmet’ hareketini yönetiyor. Gülen yapılanmasının tüm kritik kararları ‘Başyüceler Şûrası’nda alınıyor. Bu şûra ise 12 ‘İmam’dan oluşuyor. Şûranın başında bulunan isim ise Mustafa Özcan.
Gazeteye göre “7 Şubat MİT olayı”, “17 ve 25 Aralık” süreci de bu şûranın icraatı.
İŞTE ‘BAŞYÜCELER ŞÛRASI’NDA OLDUĞU İDDİA EDİLEN O İSİMLER:
Mustafa Özcan
Şerif Ali Tekalan
İlhan İşbilen
Suat Yıldırım
Mehmet Ali Şengül
Erdoğan Tüzün
İsmet Aksoy
Bahattin Karataş
Hüseyin Kara
Ali Bayram
Abdullah Aymaz
İsmail Büyükçelebi
BAŞYÜCELİK YEMİNİ
Sabah’ın iddialarına göre Gülen’in 1980 yılında ihdas ettiği başyücelik devleti makamı, Necip Fazıl Kısakürek’in Büyük Doğu ideolojisinde yer alıyor. Başyücelik ‘devlet-i aliyye’, yani yücelik devleti olarak anılan Osmanlı Devleti’ne de gönderme içeren bir nitelik taşıyor. Başyücelik makamına giren kişi tam gizlilik yemini ediyor, bu makamda bulunanlara eğer konuşurlarsa eşlerinden boş olma yemini ettiriliyor.
PEKİ GERÇEK BAŞYÜCELİK DEVLETİ NEDİR?
Büyük Doğu Mimarı Necip Fazıl Kısakürek’in idealize ettiği ve Anadolu Gençliğine ithaf ettiği ‘ İdeolocya Örgüsü‘ adlı eseriyle de anayasasını hazırladığı ve Üstadın ‘ Fikir haysiyeti çilesinin müstesna genci‘ olarak takdim ettiği Salih Mirzabeyoğlu’nun, İBDA ile devam ettirdiği ve Başyücelik Devleti adlı eseri ile en ince ayrıntılarına kadar anlattığı yepyeni bir devlet nizamıdır. Aslında kokuşan pörsüyen ve tükenen dünya düzenine sunduğu tekliftir.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Başyücelik Devleti isimli eserinin önsözünden aynen nakledelim:
Mümin, beş türlü şiddet arasındadır: Müslüman kardeşi onu çekemez. Münâfık ona buğz eder ve sevmez. Kâfir onun canına kasteder. Kendi nefsi onunla uğraşır. Şeytan onu şaşırtmaya çalışır.
Yukarıdaki hadîs’in çerçevelediği beş şiddetin her birinden ayrı ayrı pay sahibi olarak sürdüğüm ömür, ilk üçüyle şahsımda Büyük Doğu-İbda erlerine mahsus bir hakikati tecelli ettiriyor ki, şükrün izhârı hâlinde belirtmeliyim:
-“Aslan meclise geldiği zaman, tavşan, çakal ve köpek titreşme müşterekliğinde bir olur!”
Herkes kendi zâviyesinden ayrı ayrı görüyor ki, biz bu işin ne fikir ve ne de fiil olarak şakasında değiliz… “Boşgörü”yü “hoşgörü” adı altında pazarlayan “mamacı” tipi değiliz… “Cek” ve “cak” gibi nisbet ekleriyle İslâm davasının “fikir” ve “aksiyon” cephesini daima uzak istikbâle ısmarlayan ve dâima “çile” ve “risk”ten kaçan “teyze adam” tipinin tersine, idealizmin ne demek olduğunu kaskatı bir vakıa hâlinde meydan yerine dikeniz… Gözümüz, büyük İslâm inkılâbında… Başyücelik Devleti?
Dünyada bugünkü siyasî ve içtimaî ihtilaçların bütün illet ve müessirlerini tartarak, tanıyarak, anlayarak ve bütün tarih seyri boyunca kendi nefs muhasebemizi dibine kadar yapmış, kendimizi bütün zaaflarımız ve kuvvetlerimizi tespit etmiş olarak, yepyeni bir ruh, mefkûre ve nizâm yekpâreliği içinde yeniden doğmamız lâzım… Dünya ne oluyor ve biz ne olacağız? Boşlukta mekân işgal etmek hakkımızı hangi şahsiyetli dünya görüşüne istinad ettireceğiz ve manevî “Ortak Pazar”a hangi öz malımızı sürebileceğiz? Sovyetler Birliği’nin çökmesinden sonra “Yeni Dünya Düzeni” adı altında rakipsiz olarak pazarlanan eski liberalizm ve demokrasi nizamı, başta Amerika ve yamacında Avrupa’nın patronluğunu tescil mahiyetinde hükmünü hâkim kılmaya çalışırken, kâfirlerin gönüllü alçaklığı bir yana, “onu babam da bilir!” hesabı kuru kuru “İslâm!” demek yeter mi? Elbette İslâm; ama “nasıl” ve “niçin”ini göstermek şartıyla!..
İdeal, eşya ve hadiseler üzerinde kendi nakşını görmek isteyen bir fikrin belirttiği hasret, iştiyak, hayâl ve plândır; ve eğer ideolocya bir beyin ise, ideal de bir kalbdir… Küçük ve miskin fikre dayanan hiçbir arzu, heves, merak ve davranış, ideal olamaz. Bir şeyin ideal olabilmesi için, mutlaka cemiyet plânında ulvî bir oluş ve erişe göz dikmesi lâzımdır… Her ideal bir gayedir; fakat her gaye ideal değildir. Gayeler aşağılara düşebilir, idealler düşemez… Sözkonusu hikmetlerin toplamı hâlinde biz, beyin ve kalb bir arada, İslâm davasının eşya ve hadiselere nakşı işini “nasıl” ve “niçin”i ile sistem bütünlüğünde göstereniz… Dünyada tek örneğiz… Biz: Büyük Doğu-İbda… Bu çerçeve içinde eserimi takdim ederim: Başyücelik Devleti… Ve, Yeni Dünya Düzeni!
Aslında “Başyücelik Devleti” bahsi, Büyük Doğu İdeolocya Örgüsü’nün işleniş gayesi ve bütün mevzularını toplayan ana sütunu; yani İdeolocya Örgüsünün tâ kendisi… Ne var ki, gözönünde duran eşyanın kayıp olması gibi, etrafında işlenen mevzuların içinde gaib oldu ve uyudu kaldı… Bahsi alıyorum ve malûmu meçhullükten kurtarmak ve elbette kullanılmak üzere yapılmış bombayı cemiyet meydanında patlatmak şeklinde, işliyorum… Umulur ki, meselelerin seyri ve ıslâmcı mücadelenin müşahhas hedef ve gayelerinin tesbiti hususunda yepyeni bir bakış getirilmiş olsun!..
Demokrasi ve liberalizmden, Birleşmiş Milletler Teşkilâtı ve Avrupa Ortak Pazarı’na kadar; fikir ve kuruluşlar plânında içiçe bir yumak olarak şekillendirilen “Yeni Dünya Düzeni”, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’nın birbirleriyle rekabet ortamı içinde de olsa bizim gibi ülkelere biçtikleri parya statüsünde müşterek, bir hegemonya sistemidir… Elbette “hayır!” diyoruz: Ülkemizden başlayarak teklif ettiğimiz “Yeni Dünya Düzeni”miz ile!..