Kemalist rejimin torna atölyesi olarak inşa edilen eğitim sisteminin arazlarından faydalanarak kurulan ve ailelerin çocukları üzerindeki zaaflarını istikbâl sömürüsü hâline getirerek nemalanan dershanelerin kapatılması gündemde.
Bugün Türkiye'deki dershane sektörü 2,5 milyar TL'nin döndüğü bir pazar hâline gelmiş vaziyette. Dershane işleten birçok kurum olmasına rağmen kapatma mevzuu konuşulmaya başlandığı günden bugüne en çok sızlanan ise malûm olduğu üzere Gülen Cemaâti... Cemaât en büyük gelir kalemi olan dershaneleri kaybetmemek için öylesine feryat ediyor ki, akla, bu grubun asıl maksadının hizmet etmek mi yoksa maddî çıkarlar ekseninde nemalanmak mı, insan doğrusu karar veremiyor..
Cemaât, İslâmî(!) cemaat olduğuna göre itikadı tam, entellektüel bakımdan donanımlı fertler yetiştiren bir kurum olması gerekir. Oysa ki bu grubun dershanelerine giden ve "özellikle ilgilenilen" kişilere baktığımızda karşımıza itikadı bozuk, dünyadan bir haber bir sürü üniversite mezunu buluyoruz. Demek ki cemaâtin amacı donanımlı inananlar yetiştirmek değil.
Cemaâtin parolası olan "hizmet"ten yola çıksak ve desek ki; "cemaât kolay bir gelir kapısı olan dershane sektörüne girdi ki, buradan elde edilen gelirle hizmet etsin." E iyi de cemaat buradan gelen parayla banka kurdu tefecilik yapıyor. Devlet'in genelevden aldığı vergiyle imama maaş ödemesinden ne farkı kaldı bu işin? Demek ki, cemaatin derdi hizmet de değil...
Evet, şimdi soralım o zaman; bu cemaâtin maksadı nedir? İnsan yetiştirmek değil, hizmet etmek değil, kâfire karşı dik durmak değil, kâfire karşı dik duran Allah'ın emrini Resûlullah'ın sünnetini yerine getirenlere yardımcı olmak değil; o zaman bu cemaâtin maksadı nedir?
Senelerce mazlum Anadolu Müslümanlarını "devlet kademelerinde teşkilâtlanıyoruz, İslâm hâkimiyeti dâvası güdüyoruz" diye kandırdılar. Dershane ve okullardan onlarca sivil ve askerî bürokrat yetiştirdiler, devlet kademelerine entegre ettiler de sonuç ne oldu? Devlet kademelerinde cemaâtin maddî menfaatleri ve cemaâtin efendilerinin çıkarları peşinde koşan bir sürü bürokrat oldu... Yetiştirilen neslin itikadî arızalarının giderilmesi için bir iki senelik rehabilitasyon gerekmesi de cabası...
Dershaneler, okullar, gazete ve dergi abonelikleri, banka, vakıflar ve yardım kuruluşlarına giren milyarlarca dolar parayı ne yaptınız diye kimse sormadı...
Şimdi biz daha basit bir soru soralım: Gülen Cemaâti'nin dünya görüşü nedir?
Bu sorumuza cemaâtin çıkıp da cevab veremeyeceğini biliyoruz. Hâl böyle olunca iş inananlara düşüyor, bu soruyu cemaâtin "hâline" soracaklar ve kendileri cevablayacaklar.
Kendi zaviyemizden biz cevablayacak olursak Gülen Cemaâti; Kemalizm tarafından iğdiş edilememiş zihinleri de iğdiş etmek, Anadolu'da güdülen İslâm dâvasını sulandırmak, her samimi faaliyetin yanına sahtesini inşa etmek, kâfire karşı sürekli eli bağlı-boynu bükük durmak, Müslüman'ı hor görmek adına bir araya gelmiş çıkar zümresidir...
Bugün "28 Şubat mağduruyuz" diye ağlamalarına da aman sakın bakmayın; dergimiz sayfalarında 'Muhterem Hocaefendi'nin  28 Şubat döneminde Çevik Bir'e yazmış olduğu ancak müthiş taktik, yüksek manevra kabiliyeti ve strateji dehası olarak tanımlanabilecek(!) mektubunu okuyabilirsiniz...
*
Dershane tartışmalarına dönecek olursak bugünkü iktidar ile cemaât arasında muhtemelen seçim öncesi yaşanan bir pazarlık söz konusu. İktidar elini güçlendirmek için cemaâtin can damarı olan dershanelerin kapatılmasını gündeme getirerek pazarlık yapıyor. Bizim için önemli olansa bu vesileyle takkenin düşüp, kelin görünmesi...
 
Kıssa'dan Hisse...
Belam-ı Baura, Musa Aleyhisselâm zamanında yaşamıştı. İsm-i A'zamı biliyor, her duası kabul oluyordu. Bulunduğu Belka şehrinin valisi Belak, Hazret-i Musa’nın askerlerinin şehre girmemesi için, dua etmesini istedi. Ölüm ile tehdit etti. Can korkusu ve halkın verdiği rüşvete aldanarak, Musa Aleyhisselâm'a beddua etti. Akabinde dili göğsüne kadar sarkıp yapıştı. Musa Aleyhisselâmın askerleri tarafından öldürüldü. Kur'an-ı Kerim'de, Araf suresinin 176. Ayetinde, dilini sarkıtıp soluyan köpeğe benzetildi.
-Bel'am, dünyevî çıkar ve hesaplar için Allah'ın dinini tahrif eden bir ilim ve din adamını küfür sistemlerine ve kâfir yöneticilere yaranmak maksadıyla Allah'ın hükümlerini çiğneyen ve asıl gayesinden saptıran kimseleri temsil etmektedir.
-Bel’am, bilgisi sayesinde tuğyan etmiş, ilmini nakde çevirme peşine düşmüş, az bir paha karşılığı dinini tahrif etmiş bir şahsiyet.
-Bel’am, hevâ ve hevesinin peşinden gitmiş, nefsinin arzuları ilâh edinmeye başlamış, ilmini önceleri Allah için kullanırken, sistemin çarkına dahil olduktan sonra ilmini egemen güçlerin/zorbaların/müstekbirlerin hizmetine sunmuş bir şahsiyettir.
-Bel’am, cahiliye sisteminin önemli bir faktörü haline gelirken, egemen güce bağlılığını her fırsatta yineleyen, açıklayan ve sisteme karşı çıkanları din dışı ilân eden yâni kraldan daha çok kralcı bir şahsiyet haline gelmiştir.
-Bel’am önceleri Allah’a kul/köle olurken, sonraki hayatında Firavun’un, iktidarın ve gücün kulu/kölesi olmuş bir şahsiyettir.
-Bel’am, Allah’ın ayetlerini hatırlatan kimselere karşı, köpeğin uluması  gibi ulur ve canla başla inancın hayata hâkim olmasına engel olmaya çalışır.  

Baran Dergisi 358. Sayı