Türkiye’nin ilk kadın ressamlarından biri olarak anılan Hale (Salih) Asaf, 1905 yılında İstanbul’da doğmuştur. Varlıklı bir ailede yetişir. Baba tarafından Sadrazam Halil Hamid Paşanın torunudur. Anne tarafından ise Çerkez Mehmet Rasim Paşanın torunudur. Babasının babası Asaf Paşa, Sultan Abdülhamit'in yaveri; annesinin babası Çerkez Rasim Paşa ise Askeri Tıbbiye Okulu'nun tanınmış hocalarından bir anotomi uzmanıdır. Küçük yaşlardan itibaren İngilizce dersleri alır. Evdeki Rum hizmetçiden de kendi kendine Rumca öğrenir. Dil öğrenmeye istidadı vardır Hale Asaf’ın. Orta öğrenim için Notre Dame de Sion’a gönderilir. Burada da Fransızca öğrenir.
1919 yılında İtalya’da yaşayan teyzesi ressam Mihri Müşfik hanımın yanına ailesiyle birlikte giden Hale Asaf, burada teyzesinden teknik resim dersleri alır. Bu konuda çok yetenekli olduğu anlaşılınca, ailesi Hale’yi Paris’e göndererek ressam Namık İsmail’den resim dersleri aldırmaya başlar.
Teyzesi Mihri Müşfik Hanım, yeğeni Hale Asaf’ın ressam olmasını hiç istemez. Hatta bir defasında yeğeni Hale Asaf’ı yirmili yaşlarını sürdüğü dönemlerde azarlar ve resim sevdasından vazgeçirmeye çalışır. “Ben resim yaptım da ne oldu? Sanat karın doyurmuyor. Parasızım. Senelerce çalıştım, üstelik sıhhatimi kaybettim. Hele gözlerim hiç görmüyor.” diye yakınır. Hatta daha da ileri giderek: “Ben güzelim, başımın çaresine bakarım, sende o da yok. Bizim ailenin yegâne özelliği, inadıdır. Ben her şeyde olduğu gibi sanat hayatım boyunca, inadımla yaşadım. Bugün buna bin kere pişmanım” der. Tüm bunlara rağmen Hale Asaf da inad eder ve resimden vazgeçmez.
16 yaşına geldiğinde Berlin Güzel Sanatlar Akademisi sınavlarını kazanarak Akademi’ye kaydolur. Burada Prof. Arthur Kampf’ın öğrencisi olur. O dönemde aynı okulda bir Türk öğrenci daha vardır: Fikret Mualla. Aynı hocalardan ders alırlar. Aralarında duygusal bir yakınlık meydana gelse de, Hâle Asaf bu duygulara karşılık vermez. Sağlık sorunları vardır.
Çocukluğundan beri devam eden sağlık sorunları hayatı boyunca peşini bırakmaz. Buna bir de maddî sıkıntılar eklenir. (Babası, Kurtuluş Savaşı sonrasında siyasî nedenlerle ülkeyi terk edip kardeşi Cemal Bey ile birlikte Mısır’a kaçmıştır.) Bu durumda okulu bırakıp, 1924 yılında İstanbul’a dönmek zorunda kalır.
Fakat hemen Sanayi-i Nefise Mektebine (Güzel Sanatlar Akademisine) kaydolarak eğitimine devam eder. Burada İbrahim Çallı ve Feyhaman Duran’ın öğrencisi olur. Yaptığı resimler hem teknik olarak hem de kendine has muhtevasıyla hocalarının dikkatini çeker. 1925 yılında Maarif Vekaleti’nden burs kazanarak Almanya’ya tekrar gider. Münih’te Lovis Corinth’in öğrencisi olur.
Hale Asaf hayatı boyunca resim eğitimi almıştır diyebiliriz. Bunun yanında en çok portre çizmiş, otoportreleri ile dikkat çekmiştir. Çevresinden aldığı aksülamellerin müsbet olması üzerine 1926’da “Galatasaray Sergileri” adı altında portre resimlerini sergilemiştir.
Hale Asaf, resim teknikleri anlamında Avrupa'da neler yapıldığını yakından takip etmeye çalışıyor, yenilikleri yakından görmek için sık sık Avrupa’ya giderek çağdaş resimlerden haberdar olmaya çalışıyordu. Bu teknikleri öğrenmek için dersler alıyor, kendini acelesi varmışçasına geliştirmeye çalışıyordu. 1927'de Paris’e gittiğine yine bir eğitim akademisine, “Akademie de la Grande Chaumiere” kaydolarak, Andre Lhote’un öğrencisi oldu.
1928'de Türkiye’ye tekrar döndü. Bursa Necatibey Kız Sanat Enstitüsü’nde Fransızca öğretmenliği yaptı. Bir süre sonra İstanbul’a dönerek hocası Namık İsmail'in yardımcısı olarak Güzel Sanatlar’da çalışmaya başladı.
İlk büyük resim sergisini Ankara’da bir grup ressam arkadaşıyla beraber “1. Genç Ressamlar Sergisi” adı altında açtı. Burada 6 tablosu sergilendi. Hale Asaf 1929 yılında da Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nin kurucuları arasında yer aldı.
Çağdaşı olan pek çok ressam klasik ve empresyonist çalışmalar yaparken, Hale Asaf kübist çalışmalar yapmıştır. Özellikle oto portre, portre ve natürmortlarda sıklıkla bu kübist akımın etkilerini görürüz.
1931 sağlık problemleri sebebi ile yeniden Paris’e gider. Bu defa gözünden ameliyat olacaktır. Sağlık sorunlarıyla boğuşurken İtalyan edebiyatçı Antonio Aniante ile tanışırlar. A. Aniante Avrupa gençlik kütüphanesi müdürlüğünü yapmaktadır. Mussolini aleyhine yazdığı kitaplar yüzünden yasaklı yazar ilan edilmiştir. 1934 yılında çalıştıkları galeri de kapanır. Sıkıntılı günler geçirirler. Bu dönemde Hale Asaf Arnavutluk kralı Zogo’nun bir portresini yapıp, kendisine gönderir. Birkaç ay sonra 5000 franklık bir çek ile övgü dolu bir mektup gelir. Böylece bir süreliğine maddi sıkıntılarını atlatırlar.
1938’de 35 yaşında iken bir hastane odasında hayata veda eder Hale Asaf. Ölümünden sonra büyük bir kısmı Aniente’de kalan resimlerin ne olduğu bilinmemektedir. Rivayete göre, Aniante’nin bir arkadaşına emanet olarak bıraktığı içi resimlerle dolu çanta, İkinci Dünya Savaşı yıllarında kaybolur. Bu sebeble teyzesi Mihri Müşfik Hanım kadar bilinmez ismi, oysa ondan çok daha iyi bir ressamdır Hale Asaf.
2001-2002 yılında yapılan bir araştırmada, sanatçının 21 portre yaptığı, bunlardan on tanesinin günümüze ulaştığı; 13 Bursa manzarasından on tanesinin; 5 Paris manzarasından birinin ve bir de genel manzaranın günümüze ulaştığı bilinmektedir.
Baran Dergisi 454. Sayı