Sevimli çehresi, güzel ahlâkı, ruhlara hitap eden millî, dinî şiirleri ve insanı manevî âlemlere alıp götüren gönül sohbetleri ile bir ilim ve irfan önderi olan ve başta Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelerde milyonların tanıdığı Ali Ulvi Kurucu, ilk feyzini doğduğu muhitten aldıktan sonra yüksek tahsilini Kahire’de yapmış; son elli altı senesini Medine-i Münevvere’de yaşamış ve orada vefat ederek sahabilerin yanına uzanmış mesud bir insan.

İslâm dünyasının manevî ve siyasî hadiselerle sarsıldığı yakın tarihi bizzat yaşamış, önemli olay ve şahsiyetlerle tanışmış, bir Müslüman aydının bakışı ile bunları değerlendirmiş bir fikir ve mâna büyüğü…

Onun hatıraları bizler için, bir ilim, irfan ve maneviyat kaynağı olduğu kadar, yakın tarihimiz için de bir ‘şifre çözücü’ ve geleceğimizi tayinde bir yol göstericidir.

 Ali Ulvi Kurucu, 1922 yılında Konya’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Konya’da tamamladı. Arapça öğrendi, hafız oldu. Baba İbrahim Kurucu, evlatlarını devrin sıkıntılarından uzak tutmak için Medine’ye hicret etti. Ali Ulvi Kurucu yüksek öğrenimini Kahire el-Ezher Üniversitesi’nde tamamladı. Medine’de uzun süre Evkaf Dairesi’nin İnşaat ve Sicillat Emini olarak görev yaptı. Daha sonra Sultan Mahmut’un yaptırdığı Mahmudiye Kütüphanesi’nde, bir süre sonra da Şeyhülislam Arif Hikmet Kütüphanesi’nde çalıştı. 1985’te emekli oldu. Medine’de 60 yılını Peygamber Efendimiz’in (sav) yanıbaşında geçirdi. Emekli olduktan sonra Medine’de ulemalarla görüşmeler yaptı. Senenin belirli bir dönemini Türkiye’de geçirmeye özen gösterirdi.

Kur’an hafızıydı ve geniş bir hadis külliyatına sahipti. Resule olan aşkı onun her sözünü beynine nakşetmesine sebep olurdu. Tarih, musiki ve hat konularına özel ilgi duyardı. Şair kişiliği ile ön plana çıktı. “Sevdim seni mabuduma canan diye sevdim” şiiri dillerden dillere dolaştı. Allah diyen mü’minlerin ruhunu titretti. Duygularına tercüman oldu. Aruz ölçüsüyle birçok şiirler yazdı. Ayrıca nesir sahasında da çeşitli eserler verdi. Şiirleri, “Gümüş Tül ve Alevler” olarak, makale ve röportajları da “Gecelerin Gündüzü” adıyla yayınlandı.

Onun Resul sevdası bambaşkaydı. Bazen itikafa girer aylarca çıkmaz, çıktığında asırlarca unutulmayacak bir şiir daha armağan ederdi ümmete.

Rûhum sana âşık, sana hayrandır Efendim,

Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim.

Ecrâm ü felek, Levh u Kalem, mest-i nigâhın,

Dîdârına âşık Ulu Yezdân’dır Efendim.

Mahşerde nebîler bile senden medet ister,

Rahmet, diyen âlemlere, Rahman’dır Efendim.

Kıtmîrinim ey Şâh-ı Rusül, koğma kapından,

Asilere lütfun, yüce fermândır Efendim..

Ta Arşa çıkar her gece âşıkların âhı,

Medheyleyen ahlâkın, Kur’ân’dır Efendim.

Aşkınla buhurdan gibi tütmekde bu kalbim,

Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim...

Doğ kalbime bir lâhzacık ey Nur-i dilârâ,

Nûrun ki; gönül derdime dermandır Efendim...

Ulvî de senin bağrı yanık âşık-ı zârın,

Feryâdı bütün âteş-i sûzandır Efendim...

Mübarek insan, Allah dostu, Resul aşığı bu güzel zat 3 Şubat 2002 tarihinde Medine’de vefat etti. Asr-ı Saadet insanlarının birçoğunu bağrında taşıyan Cennetü’l Baki mezarlığına defnedildi. Allah rahmet eylesin.