Hayatı, iletişimsizliğin kaynağı haline gelen iletişim araçlarının üzerimize boca ettiği, adına “görsellik kültürü” dediğimiz kültürün kodları üzerinden okuyan; giyim kuşamından yaşadığı mekanların tefrişine kadar, belli düşünce ve davranış kalıplarının bağımlısı olarak yaşayan insanımızın hâli pür-melâli de bu merkezde. Birbirine karşı son derece duyarsız ve saygısız… Yazılı ve görsel medya üzerinden aldığı mesaj, toplumsal alışkanlığa dönüştü, kanıksandı ve bu alışkanlık davranışlarına da yansıdı; vücud dili, üslûbu, söz ve tavırları değişti. Kendisi adına başkaları utansa da, böylesi büyük bir ayıba aldırmadan, sakil duygusallıklarını komikliğe varan bir ciddiyet içinde yapay, yapmacık söz ve mimiklerle ifade etmekten hiçbir rahatsızlık duymuyor. Rahatsızlık verecek kadar rahat, bir o kadar da pişkin.

İnsanî tepkilerin dışavurumunda, motive olduğu, öykündüğü rol modelinden edindiği vücud dilini ve bu dili besleyen cümle kalıplarını kullanarak yaşamak kendisine yetiyor. Bir iletişim aracı olarak dille bir ilgisi kalmadığı için de ne tutkuyla bir şeye bağlanabiliyor, ne kendisi olabiliyor ne de gerçekten sevebiliyor… Fenâ halde aldatıldığının hiç farkında değil. Asıl meseleler üzerine kafa yormak, toplumsal sorumluluklar üzerine düşünmek; elit, klasik ve estetik olanı ciddiye almak yerine; kitle kültürünü, popüler ve medyatik olanı önemsiyor, hiç sorgulamadan kabullenip benimsiyor. Bu da, yaratıcısında var olmayan bir şeyi yaratılanda vehm ederek yaşayan insanın tükenmişliğini, kendini bilsin, kim olduğuna şahitlik edebilsin diye insana verilmiş dilin yitimini gösteriyor.

Bu tükenmişliğin, narsisistik kişilik bozukluğunun, açık ve örtülü şiddetin arkasında insanın içine doğduğu çevre, bizzat toplumun kendisi var. Fakat, toplum olarak halimize şuurumuz olmadığı, kendimizi iyiden iyiye kendimize ait olmayan bir hayatın büyüsüne kaptırdığımız için, temenni ve umudun yol açtığı bir körlük içinde yaşıyor; suçu ve suçluyu başka yerlerde arıyoruz. İçinin yoksunluğunu gidermek, sürüden farklılık gösterisindeki sürüden biri olmak için dövmelerden, piercingden medet uman, itibar açlığı içinde kıvranan gençleri görmek insanı hüzünlendiriyor. İnsanın söylemeye dili varmıyor ama evde, sokakta, trafikte… sergilediğimiz davranış biçimi, kullandığımız dil, içinden kalınlık tüten incelik gösterileri, toplum olarak bir nefret toplumu haline geldiğimizin, hasta bir toplum olduğumuzun bâriz bir göstergesi.

Mevlüt Koç

Makalenin tamamı için TIKLA