Çünkü bir Kamalist’e karşı asla haklı olamazsınız. Bu, sizin bir Kamalist ile tartıştığınız herhangi bir meselede “haksız” olduğunuzu da göstermez üstelik. Sadece şudur: Kamalistler haklıdır ve haklı olmak onların bütünüyle doğuştan gelen kazanılmış haklarıdır.

Misal, o fotoğrafta 15 devlet başkanı, 18 kral olduğuna bir kez inandığında bir Kamalist, artık o noktadan sonra sizin haklı olma ihtimaliniz yoktur.

Bu o kadar öyledir ki buz gibi Arapça olan Kemal isminin Türkçe olduğunu ispat için güzelim ismi büyük ünlü uyumuna uydurmuşlar ve “Kamal” demişlerdir bir süre Mustafa Kemal’e. Ve elbette haklıdırlar çünkü “kemal” kelimesi tıpkı “hüküm” gibi, tıpkı “Amazon” gibi, tıpkı “Niagara” gibi Türkçedir.

İnanmayanlarınız olacaktır. Mustafa Kemal’e bir süre Mustafa Kamal dendiğine ikna olmayanlarınız olacaktır. O halde internete girip “Kamalizm” yazın. Bir kitap çıkacak karşınıza. Kim yazmış biliyor musunuz? Edirne Saylavı Şeref Aykut. Saylav ne mi demek? Vay cahiller sizi. Güneş Dil Teorisi isimli zırvalık “mebus” ya da “vekil” kelimesinin Türkçe olduğunu ispat edemeyince TDK uydurmuş işte “milletvekili” yerine. Uydurmuş uydurmasına da büyük ünlü uyumuna sadakat göstererek “Kemal”i “Kamal” yapan adam adının buz gibi Arapça olduğunu yok saymış.

Çünkü niye biliyor musunuz? Çünkü Kamalizm, dünyanın en eklektik, en zırva ideolojik yönelimlerinden biridir de ondan.

Bu eklektik zırvalık ancak ceberut bir haklılık alanı yaratabilirseniz devam eder yoluna. NATO ile sorun olursa “zaten bizi NATO’ya Menderes soktu” derler, NATO ile işler iyiyse “NATO başvurumuzu İnönü yapmıştı” derler ve bildiniz, ikisinde de haklı olurlar.

“Başörtüsü siyasal simgedir” de derler, “başörtüsü yasağını kaldıralım” da derler ve ikisinde de elbette, mutlaka, sonuna kadar haklı olurlar.

Yahu “Osmanlı’da 6 yüzyılda 6 tane edebi metin yazılamadı” yazanını gördü bu gözler ve Osmanlı’da binlerce edebi eser üretilmiş olmasına rağmen adam haklıydı çünkü Kamalist idi.

“Yunus Emre’nin şiirleri ancak Cumhuriyet döneminde yazıya geçirildi” diyenini gördü bu gözler ve onlarca Yunus yazması olduğu halde adam haklıydı çünkü Kamalist idi.

Bakınız. Asla, ama asla haklı olamazsınız bir Kamalist karşısında. Çünkü inandığı zırvanın tek hakikat olduğuna inanmıştır bir Kamalist ve dizginlenemez azgın bir iştiha ile sizin hakikatinizi, sizin gerçekliğinizi yok etmeye kilitlenir. “Öyle de olmayabilir” kalıbı lügatinden çıkmıştır. “Bunu bir daha düşünmek lazım” demeye asla ihtiyaç hissetmez çünkü düşünülmüş, düşünülen ve düşünülecek her şeyi onun adına Kamalizm düşünmüştür ve tüm cevaplara sahiptir. “Bir soruya sahip olmak” bir Kamalist için çok anlamsız bir şeydir.

Askerimizin uyuşturucu sattığına da inanır, Türkiye’nin battığına da inanır, Putin’in AK Partili olduğuna da inanır, TOGG’un üretim bandının olmadığına da inanır, Gülnaz Şırınga’ya da inanır, İHA’ların marketlerde satılan dronelarla aynı olduğuna da inanır, harf devrimi ile dil devriminin, dil devrimi ile Güneş Dil Teorisi’nin aynı şey olduğuna da inanır, Lula’nın CHP’nin Brezilya şubesi olduğuna da inanır, Sedat Peker’e de inanır, Cevheri Güven’e de inanır, HDP’ye oy vermesi gerektiğine de inanır, Uğur Dündar’ın gazeteci olduğuna da inanır. Sonsuz bir inanç alanında sonsuz bir haklılık biriktirterek, haklılıktan gebererek devam eder yoluna.

Yetmez. Senden benden dindar olduğuna da inanır, dinin Allah’la kendisi arasında olup biten bir dizi “enerji transferi” olduğuna da inanır, kendisini ben savcıyım diye arayana da inanır, Katarlı öğrencilerin ülkemizde sınavsız şekilde dilediği üniversiteye girebileceğine de inanır. Tükenmek bilmez bir inanç silsilesi içinde sürekli haklı olarak müesses nizamın devam etmesi için elinden gelen her şeyi yapar. “Müesses nizam” dediğim şey de onun efendi, geri kalan herkesin maraba olduğu, İsviçre’nin övülüp memleketin yerildiği, kiliselere ayakkabı ile girebildikleri için Hristiyanları daha medeni bulduğu, canını sıkan bir hükümet olursa darbeyle devirebildiği bir sömürge ülke hayalidir, bir gram fazlası değil.

Açığını, apaçık olanı yazayım da öyle bitireyim. Bu zırvalık ideolojisi bugün de gücünden bir gram, sadece bir tek gram kaybetmiş değildir. Kaybetmiş olsaydı, Mustafa Kemal’in bile Falih Rıfkı’ya dönüp “bu işi nasıl düzelteceğiz çocuk” dediği dil devrimini eleştiren birinin istifa etmesini sağlayamazlardı.

Daha da açık olanını yazayım: Kamalizm isimli zırvalıklar toplamıyla nihai ve büyük bir hesaplaşma gerçekleştirmeden, Kamalistleri uyudukları büyük uykudan uyandırmadan, sırtımızdaki son vesayet olan “Kamalist vesayet”i bütünüyle egale etmeden alabileceğimiz mesafe çok ama çok sınırlıdır. Kamalistleri “PKK ile ortak hareket eden robotlara” dönüştüren o meşum düzeneği tahrip etmeden olmaz, olmayacak.

İsmail Kılıçarslan, Yeni Şafak