ABD’deki üniversite intifadasının lideri: "Soykırım duruncaya kadar buradayız" ABD’deki üniversite intifadasının lideri: "Soykırım duruncaya kadar buradayız"

Serbestiyet'in Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Öğretim Üyesi Betül Doğan Akkaş ile yaptığı röportajı önemine binaen iktibas ettik.

-Erdoğan 13 yıl sonra Irak’ı ve IKYB’yi ziyaret etti. Neden 13 yıldır resmi ziyaret olmuyordu ve neden şimdi oldu? Bu ziyaretin önemi nedir?

13 yıl sonra neden Irak’a gittiği ile ilgili elimizde resmi bir açıklama yok. Ama şöyle bir öngörüde bulunabiliriz: Irak’ın 2003 işgali ve daha sonra DAEŞ işgali, o bölünmüş hali, temelde Nuri El Maliki yönetimi ile ilişkilerin çok iyi olmaması, Suriye’deki süreç gibi pek çok etken vardı. Bu nedenlerden dolayı 13 yıldır Erdoğan’ın resmi ziyareti olmadığı doğru fakat bakanlar düzeyinde her zaman ziyaretler gerçekleşti. Bir de bu durum irtibatın koptuğu anlamına gelmiyordu. Sürekli bir koordinasyon vardı Irak ve özellikle Erbil yönetimi ile. Yani bu durum, 13 yıldır gidilmiyor olması ilişkilerde bir kesinti değil. Ama 13 yıl sonra gidilmesi yeniden bazı şeyleri dosyalama, ilişkilerin yeniden düzenlenmesi ve her şeyden önce ilişkilere bir ruh katılması için önemliydi.

-Irak’ta imzalanan Kalkınma Yolu projesi neleri içeriyor ve Türkiye için önemi ne?

Kalkınma Yolu Projesi aslında geçen yıldan bu yana hazırlanan bir ekonomik koridor projesi. Şu anlama geliyor bu: Irak’ın denize açılımı çok zor diğer ülkelere nazaran. Hem ürünlerin Irak’a girmesi hem de çıkması bu noktada sıkıntılı oluyor. Bu Saddam döneminin de bir meselesiydi. Buradaki problem şu: Dünya genelinde farklı ekonomik koridorlar var. Çin’in Kuşak ve Yol Projesi var, Hindistan’ın IMEC projesi var, Rusya’nın projeleri var. Buradaki amaç kalkınma yolu üzerinden hem yolun geçtiği noktalarda bir istikrar sağlanması hem de belli ekonomik faaliyetlerin artırılması. Çünkü Irak’ın altyapısı ciddi anlamda iyi değil. İçerdiği şeyler, özellikle o hattaki şehirlerden geçen ve Türkiye’ye ulaşan bir tren ve karayolu, bir liman (Basra’nın altındaki denize çıkış bölgesinde) ve bu hatlar üzerindeki entegre tesisleri ve taşıma tesisleri. Haliyle ciddi manada hem bir altyapı yatırımı hem de ticaret çekmesi bekleniyor. Buradaki yatırımı, ucu Türkiye’ye çıktığı için Türkiye’nin de ekonomik kalkınmasına etki edecek ve Türkiye’yi yeniden lojistik manada aktif bir geçiş yolunun parçası yapacak. Alternatif oluşturma bakımından da önemli. Öbür yandan Kuşak ve Yol Projesi ile bu proje bağlanır mı diye bir soru işareti de var ki biz bunu resmi söylemlerde de görüyoruz.

-Erdoğan’ın Bağdat ile bu yakınlaşması Erbil ile ilişkileri nasıl etkiler? Türkiye bu hamlesi ile Erbil’in elini mi rahatlattı yoksa köşeye mi sıkıştı?

Türkiye’nin Ortadoğu politikasında pek çok dosya var. Fakat Irak’ta üç siyasi güç olduğunu düşünürsek (Şii Araplar, Sünni Araplar ve Kürtler) Türkiye Saddam sonrası Irak’ta iyileştirici bir role sahip olmasına rağmen artan Şii etkisiyle rolü orada kısıtlandı. Çünkü Irak’ta bu kadar büyük bir Şii rolü artışını hiçbir Ortadoğu ülkesi beklemiyordu. O nedenle Türkiye’nin özellikle son 2-3 yılda artan bir dengeleme politikası var. Bir yandan Erbil ile ilişkiler iyi, Kuzey Irak’ta operasyonlar yapılıyor ama bir yandan da dengeleyici olması gereken bir denklem var. Türkiye’nin rolü burada Bağdat ve Erbil arasındaki koordinasyonu da artırabilir. Başka bir dış ülke geldiğinde bu rekabet tetiklenebilir ama Türkiye’nin Bağdat ile yürüttüğü genel politika bu ikili koordinasyonu artırabilir. O nedenle hem Erbil hem Bağdat’ın elini rahatlattı Türkiye. Bu rahatsız edici bir unsur değil orada. Fakat şu önemli: Türkiye dış politikasında Bağdat’ın orada kurucu unsur ve yönetim olduğunu, Erbil’in de kendi bölgesinde yönetimden sorumlu olduğunu gösteriyor ya da göstermesi gerekiyor. Burada hassas bir denge var. İran’ın etkisini Kürt bölgesinde ve Bağdat açısından azaltma açısından bölge ülkelerinin Türkiye’nin Irakla ilişkisinden rahatsız olmayacağını düşünüyorum.

-Türkiye – Irak ilişkilerindeki yeni dönemde İran’ın rolü ve yeri nedir?

İran’ın rolü şu anlamda önemli: Irak, Saddam’dan sonra yıkılmış ve bölünmüş bir devlet oldu. Daha sonra yeniden istikrarı sağladı ama bu yeni istikrarda İran’ın ağırlıklı rolü vardı. Siyaseten köşeye sıkıştırılmış, demografik sayısı yüksek olsa da siyasi güçleri az olan Şiilere bir ortam açılmış oldu. DAEŞ olduğunda da Şiiler çok zor durumda kaldığı için bölgedeki diğer devletlerden de destek aldılar. İran’ın etkisinden rahatsız olan bazı bölgesel ve küresel unsurlar DAEŞ nedeniyle İran’ın ve Irak içerisindeki Şii unsurların politikalarını desteklemek zorunda kaldılar. DAEŞ onların elini güçlendirdi. Terör örgütünün Irak’ın iç huzurunu ikinci kez bozmasıyla İran’ın rolü tetiklendi ve şu an geldiğimiz noktada tabii ki Bağdat’ta her yerde Şii liderlerin fotoğrafları var. Çok bariz bir İran etkisi var. Ama şu da önemli ki Irak’taki Şiilerin hepsi İran’daki lidere uyuyor diye bir durum yok. Burada bağımsız bir Irak kimliği de var ve belki de önümüzdeki yıllarda asıl inşa edilecek şey İran’dan bağımsız bir Irak Şii kültürü. Bunu yapabilirse Irak daha özgür bir bölgesel aktör olacak ama yapamazsa İran’ın uydusu olarak kalacak. O yüzden Türkiye gibi bir bölge aktörü ama aynı zamanda mezhebi açıdan ılımlı bir dile sahip devletle ilişkileri İran’ın rolünü bu noktada yumuşatabilir. Körfez ülkelerinin de tam olarak bu nedenle Türkiye’nin bu rolüne sıcak baktığını söyleyebiliriz. Türkiye bu noktada olumlu aktör olarak öne çıkıyor.