İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen 2. Yüzyılın İzmir İktisat Kongresi’nin ikinci gününde NATO’ya övgüler yağdırıldı.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, CHP eski genel başkanı M. Kemal’in resmi altında NATO ve AB’yi övdürttü.

Boğaziçi Üniversitesi’nden sosyolog Prof. Dr. Çağlar Keyder, Bilkent Üniversitesi’nden iktisatçı Prof. Dr. Ali Hakan Kara, siyasal iletişim uzmanı ve Avrupa Siyasi Danışmanlar Derneği Başkanı Dr. Gülfem Saydan Sanver liberal iktisat politikalarını anlattı. 

CHP’deki yeni unvanı “Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü” olan Hacer Foggo, Türkiye’de son 100 yılda fırsatların eşit olmadığını, yoksulluğun tavan yaptığını savundu. Foggo, AB normlarıyla, “Altılı Masa” ile Türkiye’nin zenginleşeceğini savundu.

Foggo’dan sonra Oxford Üniversitesi’nden tarihçi olan Timothy Garton Ash konuşma yaptı. Ash, açık ve net bir dille NATO ve AB’nin Türkiye’ye demokrasi ve özgürlük getirdiğini öne sürdü. Sovyetler Birliği’nin dağılma sürecinde “sivil toplum” tezinin mimarlarından olan T. Garton Ash, uzun yıllar Radikal gazetesinde makaleleri yayınlanmış bir isim. Timothy Garton Ash, bu yıl Türkiye’nin Avrasya’daki konumunun belli olacağını, bu bakımdan ilginç bir dönemeçte olduğunu ve bu yıl yapılacak seçimlerin dünya ölçeğinde önemli rol oynayacağını vurgulayarak sunumuna başladı. Türkiye’nin son 100 yılını şöyle değerlendirdi:

“Bu yıl Türkiye için ilginç bir yıl. TC’nin kuruluşunun 100. yılı. Tarihi olarak önemli. Dünya üzerinde iki önemli seçim var. Biri yaza doğru Türkiye seçimleri. Türkiye ile ilgili olarak geleceği ve Avrasya üzerindeki konumu üzerinde söylenecek çok şey var. Dünya tarihinin Avrupa kaderine bakınca Türkiye nasıl şekillendirmeli? 2. Dünya Savaşı'ndan sonra özgürlüğün genişlediğini söyleyebiliriz. 2008’e kadar yükseldi. Sonra hızlı bir düşüş oldu. 1943’e dönersek, demokrasinin olduğu yalnızca 4 ülke vardı Avrupa’da: İrlanda, İngiltere, İsveç, İsviçre. Geride kalan tüm ülkelerde diktatörülük vardı. 1973’te ise Avrupalıların çoğu diktatörlük rejim altındaydı. Sovyetler Birliği kapsamında 350 milyon Avrupalı diktatörlük yaşıyordu. Türkiye arada bir ülkeydi. 35 yıllık döneme bakınca (1943-1971) özgürlüğün yayılmaya başladığını söyleyebiliriz. NATO’ya katılmasının ardından özgürlük genişledi. Demokrasiye dönüşüm başladı. Bu sayede Batı'ya katılım hız kazandı. 1991’lerde SB’nin dağılmasıyla birlikte liberalizasyon başladı. 2000’lerde Batı'ya ve demokrasiye eğilim başladı. Liberalizm özgürlük demek. 2004 yılında Türkiye tek partili dönemdeydi. 1972'ye geri dönünce 2007’ye kadar Bulgaristan ve Romanya ile AB ülkeleri 27’ye, bugün de 30 ülkeye çıktı. Büyük bir serbestlik yaşadı bu ülkeler. AB ve NATO’nun büyümesinden bahsediyoruz. Ukrayna’da devrim yaşandı. Türkiye AB için aday ülke oldu, çok önemli yollar aldı. Erdoğan iyiydi, ama geriye dönüş yaşandı.”

Ash, aynı zamanda The Guardian gazetesinin yazarı. 2017 yılında, Türkiye'yi ziyaret eden Timothy Garton Ash, 'Türkiye'de insan hakları için sesimizi yükseltmeliyiz' başlıklı makalesinde Türkiye ziyaretinde 'çok karamsar' bir tabloyla karşılaştığını aktarmış ve şunları yazmıştı: "Eğer Türkiye'ye yardım edeceksek, bunu kendimiz yapmalıyız. Tamamen umutsuz olmasa da, AB, ABD ve hükümet düzeyinde başka yerlerden gelebilecek tepkilerin Türkiye siyasetinin yönünü değiştirme ihtimali düşü. Fakat daha az iddialı, daha alt seviyelerde yapılan müdahaleler bazen işe yarıyor. Sovyetler Birliği'nden muhalifler için bir zamanlar yaptıklarımızı hatırlatan noktaya geri dönmek iç karartıcı olsa da, durum bu. Erdoğan baskıyı artırırken şu an sivil dayanışma zamanı. Dolayısıyla dünya çapındaki üniversiteler, tanıdıkları akademisyenler ve kurumlar lehine devreye girmeli. Düşünce kuruluşları düşünce kuruluşlarına, tiyatrolar tiyatrolara ortaklık ve destek önermeli.