Tercüme

İsrail’in Gazze’de işgal planı: Yeni Nekbe’nin son perdesi

Netanyahu’nun Gazze’yi kuşatma, boşaltma ve toplama kamplarına sürme stratejisi, Batı’nın yıllardır İsrail’i aklamak için kullandığı “iki devletli çözüm” yalanını boşa çıkarıyor. Batı, soykırımın nihai aşamasına gelinmesine rağmen hâlâ gerçek yaptırımlardan kaçınıyor.

Abone Ol

Netanyahu’nun büyük çaplı etnik temizlik stratejisi, Batı’nın yıllardır İsrail’in suçlarını desteklemek için öne sürdüğü meşhur “iki devletli çözüm” bahanesini boşa çıkarıyor.

Gazze’deki iki milyon insanın açlık ve yetersiz beslenme hâli dinmemişken, Batı başkentlerinin sabrını nihayet yitirdiğini düşünenler hayal kırıklığı yaşayabilir. Batılı liderler, şimdi ise İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Gazze’yi “tam kontrol altına alma” ve “işgal etme” planına öfke duyduklarını açıklıyor. Planın ilerleyen safhalarında Gazze’nin, Filistin halkıyla bağlantısı olmayan dış güçlere devredilmesi öngörülüyor.

Geçen cuma günü İsrail kabinesi, ilk adım olarak Gazze Şehri’ni ele geçirme kararı aldı. Yüz binlerce Filistinlinin harabeler arasında açlığa mahkûm olduğu şehir kuşatılacak, sistematik şekilde boşaltılıp yıkılacak; sağ kalanlar ise “insani şehir” adı verilen –gerçekte toplama kampı olan– bir bölgeye sürülecek.

Hafta sonunda İngiltere, Almanya, İtalya, Avustralya ve diğer bazı Batılı ülkelerin dışişleri bakanları, bu hamlenin insani felaketi büyüteceği, esirlerin hayatını tehlikeye atacağı ve sivillerin kitlesel göçünü artıracağı yönünde ortak açıklama yaptı.

Almanya –İsrail’in Avrupa’daki en hararetli destekçisi ve ikinci büyük silah tedarikçisi– bu gelişme karşısında silah sevkiyatını “askıya alma” sözü verdi. Ancak Netanyahu’nun pek endişelenmesi beklenmiyor; Washington’ın bu açığı kapatacağından emin.

Netanyahu böylece, Gazze’deki çocukların iskelete dönmüş görüntüleriyle kanıtlanan soykırımın tartışılmasını Batı medyasında başka bir gündeme taşımış oldu: yeni kara harekâtının stratejisi, askerî komutanlarla yaşanan gerilimler, rehineler üzerindeki etkiler ve Hamas’ın “yenilip yenilemeyeceği” gibi konular. Bu, soykırımı tartışmak yerine onun lojistiğini konuşmak anlamına geliyor ki, bu da Netanyahu’nun stratejisinin bir parçası olabilir.

Hayat ve ölüm

Almanya’nın, aylarca Auschwitz’i hatırlatan zayıf çocuk görüntülerine rağmen değil, ancak İsrail Gazze’yi “tam kontrol” altına almak istediğini açıkladığında harekete geçmesi manidar. Oysa İsrail, onlarca yıldır Gazze’yi ve tüm Filistin topraklarını kontrol ediyor. Uluslararası Adalet Divanı da geçen yıl bunu açıkça tespit etmişti.

1990’lardan beri yüksek güvenlikli çitlerle çevrili Gazze, denize erişim hakkından mahrum bırakıldı; ekonomisi boğuldu; halkı “diyet”e zorlanarak çocuklarda yetersiz beslenme yaygınlaştırıldı. Batı, tüm bunları destekledi; silah sattı, özel ticaret imtiyazı sağladı, diplomatik koruma verdi.

Şimdi, İsrail’in yerleşimci-sömürgeci hedefini nihai noktaya taşımasıyla –yerli Filistinlilerin yerine Yahudi nüfus yerleştirmek– Batı “öfkeli” görünmeye başladı.

İki devlet yalanı

Tepkinin asıl nedeni, Netanyahu’nun Batı’nın on yıllardır kullandığı bahaneyi ortadan kaldırması: iki devletli çözüm masalı. Oslo Anlaşmaları ile ortaya atılan bu vaat, aslında hiçbir zaman hayata geçirilmeyecekti. “Ufukta umut” söylemi, gerçekte sürekli ertelenen ve asla yaklaşmayan bir hayaldi.

Batı, Filistin devletini hep bir tehdit olarak gördü; Filistin liderleri İsrail işgalini bizzat kendi halkını bastırarak korumaya mecbur bırakıldı. Hamas bu testi geçmedi; Mahmud Abbas ise işgalci orduyla “kutsal” güvenlik iş birliğini sürdürdü. Buna rağmen İsrail, Batı Şeria’dan Filistinlileri kovmaya ve topraklarını Yahudi yerleşimcilere vermeye devam etti.

Bahnenin çöküşü

Batılı liderler, yıllardır anmaktan vazgeçtikleri Filistin devletini ancak şimdi, İsrail bunu tamamen imkânsız hâle getirdiğinde yeniden gündeme aldı. Oysa Gazze harabeye dönmüş, Kudüs uzun zaman önce “Yahudileştirilmiş” durumda.

Fransa, İngiltere, Kanada ve Avustralya, Filistin’i tanıma tehdidinde bulunuyor ama bu, gerçekte hiçbir bağlayıcılığı olmayan geç kalmış bir adım. Silah ambargosu, ekonomik yaptırım, diplomatik ilişkileri kesme gibi gerçek adımlar atılmıyor.

Üstelik tanıma şartı olarak Filistinlilerin silahsızlanması, Hamas’ın Gazze’den çekilmesi ve Abbas yönetiminin devreye girmesi öngörülüyor. Arap Birliği’nin 22 üyesi de Hamas’ı kınayarak bu çizgiye geldi.

Gazze’nin boğazına basmak

Netanyahu’nun kara harekâtı söylemi, Gazze’nin yeni işgali değil; zaten on yıllardır süren baskının son perdesi. Plan, kuzey ve orta Gazze’deki kalan yerleşimleri kuşatıp bombalamak, halkı Mısır sınırında dev bir “insani şehir”e sürmek, ardından binaları buldozerlerle yıkmak.

Bir sonraki aşama, bu toplama kampındaki insanların açlık ve bombardımanla yok edilmesi; sonunda Mısır veya başka Arap ülkelerinin onları kabul etmeye zorlanması olacak. Boşaltılan Gazze ise ya lüks projelere ya da aşırı sağcı İsrailli bakanların hayalini kurduğu yeni Yahudi yerleşimlerine açılacak.

Bu, 1948’deki Nekbe’nin güncellenmiş bir versiyonu. O zaman yüzlerce köy yıkılmış, topraklar Yahudi yerleşimlerine veya ormanlara dönüştürülerek Filistinlilerin geri dönüşü imkânsız kılınmıştı. Bugün ise dünya, bu suçları unutmak ya da affetmek istemeyecek.

Jonathan Cook, Middle East Eye

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }