Türkiye’de suç oranlarının son on yılda nüfus artışının ötesinde tırmanması, ceza infaz kurumlarının dolup taşmasına yol açan bir tabloyu ortaya koyuyor. TÜİK verilerine göre 2014 sonunda 158.690 olan cezaevi nüfusu 2024’te 383 663 kişiye yükselerek 2,4 kat artarken cezaevi sayısı 382’den 405’e çıktı. Bu artışın basit nüfus büyümesiyle açıklanamayacağı aşikâr: 2014’te her 100 bin kişiye düşen tutuklu/hükümlü sayısı 204 iken 2024’te 448’e yükseldi.
Verilerin gösterdiği gibi, hırsızlık cezaevine girişlerde ilk sırayı koruyor. 2014’te girişlerin %17,5’i hırsızlıkken 2019’da bu oran %15,2’ye geriledi; ancak mutlak hırsızlık vakası 29.907’den 45.420’ye çıkarak %52 arttı. 2018’de cinayet ve yaralama vakaları da artış gösterdi; öldürme suçu 8.887’den 9.332’ye çıktı, yaralama vakaları 24.806’dan 33.000’in üzerine ulaştı. Hesaplamalara göre 2009–2019 döneminde hırsızlıktan hükümlü sayısı yedi kat arttı, cinayet hükümlüleri 1.514’ten 9.574’e çıktı ve cinsel suçluların sayısı 562’den 5.800’e yükseldi.
Bu felaket artışın köklerinde yalnızca ekonomik dalgalanmalar veya nüfus büyümesi değil, eğitim politikalarında uzun yıllardır süregelen Kemalist vesayet, ahlaki denetim eksikliği ve manevi boşluk bulunuyor. Modern eğitim programlarının dini ve ahlaki değerleri sistematik olarak geri plana ittiği, aile ve toplum yapısına dair geleneksel öğretilerin müfredattan çıkarıldığı aşikâr. Bu durum, genç kuşakların kültürel köklerinden kopmasına, yabancılaşmasına ve değerlerin erozyona uğramasına yol açıyor.
Sosyal medyada ve dijital mecralarda ahlaksız içeriklere ilişkin yeterli denetimin bulunmaması da suç artışını besleyen bir diğer etken olarak görülüyor. İslam ahlakına uygun olmayan davranışlar, sanal dünyada teşvik ediliyor ve bu içerikler artık normalleşmiş durumda.
Dinin ve manevi eğitimin kamu hayatından uzaklaştırılması, fertlerin sorumluluk duygusunu zayıflatıyor, toplumdaki kontrol mekanizmalarını gevşetiyor. Bu koşullar altında hırsızlık, cinsel suçlar ve şiddet eylemlerindeki artışı “doğal” bir nüfus artışının sonucu olarak görmek mümkün değil; bilakis, seküler eğitim ve kültürel politikaların yol açtığı ahlaki erozyonun doğrudan yansımasıdır.
2024 verileri, cezaevlerindeki hükümlülerin %24,6’sının hâlâ hırsızlık suçundan ceza aldığına, kasten yaralamanın %6,8, uyuşturucu kullanımının %7,2 ve dolandırıcılığın %6,6 payla devam ettiğine işaret ediyor. Cinayet ve cinsel suçlar ilk beş sırada yer almasa da mutlak sayı bakımından büyümeyi sürdürüyor.
Bu tablo, yalnızca daha fazla hapishane inşa etmenin çözüm olmadığını; eğitim sisteminin Kemalist kalıplardan kurtarılıp manevi değerlere dayalı bir hale getirilmesi, medya ve sosyal mecralarda ahlaki denetimin güçlendirilmesi ve dini–ahlaki eğitimin toplumsal yaşamın merkezine geri getirilmesi gerektiğini gösteriyor.
Suçluyu yakalamakla memleket düzelmez ama suçla mücadelede memleket, istenen bir toplum düzeyine ulaşabilir.
Baran Dergisi





