Bazen bir harita yalnızca çizilmiş sınırları değil, çizilmemiş kinleri de gösterir. Keşmir, işte o çizilmemişlerin başkentidir. Dağların arasına sıkışmış bu bölge, bir coğrafya olmaktan çok, yarım kalmış bir hakikatin sancısıdır. Bugün Hindistan ve Pakistan arasında yeniden yükselen tansiyon, görünüşte bir saldırının, gerçekte ise kadim bir kopuşun habercisidir. Pahalgam’da 26 insanın can verdiği saldırıyla başlayan bu safha, sadece askeri değil, ontolojik bir hesaplaşmadır: Tarih ile trajedinin iç içe geçtiği, kimliklerin karıştığı ve pusulasız vicdanların ortasında unutulmuş bir halkın sessizliğiyle devam eden bir senaryo.

Sadece Sınırlar mı Çatışıyor?

Hindistan, saldırıyı Pakistan’a yakın gruplara yükleyerek operasyon başlattı. Karşılık geldi. Uçaklar düştü, siviller öldü. Fakat mesele ne bir sınır ne de yalnız bir saldırıdır. Bu, İngiliz mürekkebiyle çizilmiş bir tertibin; cetvelle kurulmuş bir oyunun devamıdır. Keşmir, İngiltere'nin ayrılırken ardında bıraktığı zaman ayarlı bir çelişkidir. Terör yahut hakimiyet meselesinden öte, bu düğüm, başka bir çatlağa işaret eder:

Modern akıl, gerçekliği bir ölçüye, yani adaleti, doğruluğu, hakkaniyeti tayin eden bir hakikat terazisine oturtmuyor. Hakikat karşısında bir ölçü vazetmiyor; onun yerine keyfi, görece ve çoğunlukla maddî menfaat merkezli kıstaslar kullanıyor. Bunun neticesinde de memleketler ne kendi içlerinde ne de dışarıyla münasebetlerinde bir insicam tutturamıyorlar. Yanlışlıklar tarlasına ekilen doğrular da hasat ederken sürekli olarak bir o tarafa bir bu tarafa eğiliyor. 

Zihniyetler Haritası

Pakistan ve Hindistan, bir zamanlar aynı kökten çıkıp başka yollara sapmış iki kardeş gibidir. Ama o sapak noktası, yalnızca siyasi değil, zihni ve hepsinden ehemmiyetlisi dinî bir ayrımdır. Biri din adına kuruldu ama dini bir yüke dönüştürdü. Diğeri, kadim geleneklerin arkasına saklanan yeni bir putperestliğe büründü. Her iki taraf da modern çağın kalıplarıyla devleti tanımladı ama insanı unuttu. Çatışma da işte burada büyüdü: İnsan terk edildi, prensibler kayboldu.

Suyun Sesi Değil, Sürgünün Sesi

Keşmir’in üzerindeki oyun sadece toprakla sınırlı değil. Bölgede hayat bulan nehirler, artık birer stratejik tehdit. İndus Nehri, barışa değil, tahakküme akıyor. Hindistan’ın suyu silaha çevirmesi, modern dünyada kılıçların nasıl şekil değiştirdiğinin göstergesi. Firavunlar artık piramit değil baraj yapıyor; kırbaç yerine musluğu tutuyor. Ve her açılan musluk, halkın boğazından geçen son yudumu da gasp ediyor.

Ölçüsüzlük Devletleştiğinde

Bu çatışmada kimse hakikatin tarafında değil. Çünkü herkes bir şeyin “devleti”, ama kimse “hakkın devleti” değil. Ne Pakistan'ın global ittifaklara yaslanan askeri dili, ne Hindistan'ın Hindutva hamaseti... Hakikati teraziye koyacak ölçüyü hiçbirinde bulamazsınız. Oysa adalet, evvela ölçü ister. Ve ölçü, akılla değil vicdanla tartılır.

Keşmir’de mesele bir arsa kavgası değil; bir hakikat kaybıdır. İki düşman arasında kalmış bir halkın, neye inandığını unutmaması için verdiği sessiz mücadeledir bu. Modernliğin şırınga ile zerk edildiği kimliklerden arınmış, kendine dönecek bir halkın uyanışı, ancak unutturulan hakikatlerin hatırlanması ile mümkündür. Ve o ölçü, cetvelle çizilen sınırlar değil, istikamet meselesidir.

Ufukta Beliren Gölge

Çatışmanın bu safhası, yalnız geçmişin değil, yaklaşan geleceğin de habercisi. Hindistan, milliyetçiliği çoktan bir din hâline getirmiş durumda. Budist görünümlü bir Brahman diktası, seküler maskelerin altından hortlamış hâlde. Bu rejim, yalnızca toprak değil, kimlik de tasfiye etmek istiyor. Keşmir’de ezanla dağ uyanmasın, secdeyle gece dinmesin diye yürütülen bu kuşatma, topyekûn bir İslâm düşmanlığıdır.

Öte yandan Pakistan rejimi, daima Müslümanlık iddiası üzerinden meşruiyet devşirse de, içindeki ikili yapı onu her defasında yarım bırakıyor. Devlet ile millet arasındaki mesafe, suyun baraja çarpması gibi; birikir, basınç yapar ama asla bereket olmaz. Pakistan, eğer bu baskıyı bir inkılaba dönüştüremezse, Keşmir halkının ümidi yine tankların paletleri arasında ezilecektir.

Gidişat açık: Hindistan, Keşmir’i yalnız haritadan değil, hafızadan da silmek istiyor. Bu uğurda kültürel soykırım, demografik mühendislik ve dinî baskı artık münferit bir politika değil, sistemli bir stratejidir. Pakistan ise içerideki hizip kavgalarını bir kenara bırakıp bu tehdidi ciddiyetle ele almazsa, sadece Keşmir değil, bölgede İslâm adına kurulmuş bir devlete duyulan umut da tarihin tozuna karışacaktır.

Olası bir topyekûn savaş ihtimali, yalnız Güney Asya’nın değil, dünyanın istikrarını tehdit edecek cinstendir. İki nükleer güç arasında bir çatışma patlak verirse, bu sadece barutla değil, susuzlukla, kıtlıkla, göçle ve ideolojik kırılmalarla büyüyecektir.

Neticeye Gelince

Keşmir’deki savaş, yalnızca toprak mücadelesiyle sınırlı değildir; bu, bir inanç, bir kimlik ve hak arayışı mücadelesidir. Bizler, bu mücadelede Pakistan’ın yanındayız; rejimlerinin değil, kardeş Müslüman milletlerinin yanındayız. Çünkü bu savaş, sadece Keşmir’in değil, tüm İslâm coğrafyasının sorunudur. Keşmir’deki zulmün sona ermesi ve adaletin sağlanması, tüm ümmetin meselesidir. Müslümanlar için mesele, yalnızca coğrafî bir kazanım değil, adaletin ve İslâm’ın hüküm sürdüğü bir düzenin inşa edilmesidir.

Bu cereyan, sadece mahallî bir tepki değil, bir çağrıdır; umarız ki bu direniş, Pakistan’da hayırlı bir değişime vesile olur ve halkının hak ettiği özgürlüğü, adaleti sağlayacak bir reaksiyona dönüşür. Pakistan’ın içindeki tüm dönüşüm, yalnızca Keşmir’in değil, tüm ümmetin umutlarını taşıyacaktır. Zira biz, adaletin ve hakiki bir İslâm devletinin inşa edilmesini yürekten arzu etmekteyiz.

Görüş: Oleg Grabar ve İslâm sanatı çalışmalarının inşası hakkında tenkit ve mülahazalar -III-
Görüş: Oleg Grabar ve İslâm sanatı çalışmalarının inşası hakkında tenkit ve mülahazalar -III-
İçeriği Görüntüle

Keşmir, sadece bir coğrafya değil, Müslümanların ortak davasıdır. Bu davanın sonunda, yalnızca bir toprak parçası kazanılmakla kalmayacak; ümmetin birlik ve direncinin sembolü olacak hakiki bir İslâm devleti kurulacak, adaletin hâkim olduğu bir düzen tesis edilecektir. Bizim umudumuz, bu mücadelenin, insanlığın refahı için bir misal teşkil etmesidir.

Baran Dergisi