Sinema tarihine damga vurmuş en iyi Marlon Brando filmlerini derleyip, meşhur aktörün hayatından ehemmiyetli kısımları alâkanıza sunduk.

Godfather

Mario Puzzo’nun “Şiddet dolu, katı, kırılan ama bükülmeyen bir gelenek. Gerekirse kanla korunan alternatif bir ahlâk.” diye sunduğu “Baba” kitabından uyarlanan Godfather’ı ilk sıraya koyuyoruz. Marlon Brando’nun en iyi rol yaptığı film Godfather.

Baba, 1940’ların Amerika’sında, bir İtalyan mafya ailesinin hikâyesini mevzu ediniyor. “Babaların babası” Don Corleone rolünde Marlon Brando’yu seyrediyoruz. Savaş gazisi Michael (Al Pacino) babası Don Corleone ile barışır. Don, işleri yürütemeyecek duruma düştükten sonra ailenin başına Michael rolüyle Al Pacino geçer. Bir jest olarak ölünen ve öldürülen, mafyanın usulleriyle hatırda kalacak destansı bir savaşa tanıklık ederiz.

Filmin yönetmen koltuğunda efsane isim Francis Ford Coppola oturuyor.

Rıhtımlar Üzerinde

Genç Brando’nun parıldadığı dönemler. Dram, polisiye ve romantik bir film Rıhtımlar Üzerinde… Marlon’u Terry rolünde seyrediyoruz. Terry zor şartlarda çalışan bir liman işçisidir. Eski boksör Terry, çalıştığı limanın patronlarının kirli işlere bulaştığını ve en yakın arkadaşının öldürülüşüne tanık olur. Terry hem suçlulardan biriymiş gibi gözükür, hem de vicdanının sesini dinleyip bir şeyler yapmak ister... Terry Mallon’un hikâyesine şahitlik edeceğiz.

Viva Zapata

Elia Kazan’ın beyazperdeye uyarladığı Viva Zapata! Meksika devriminin lideri Viva Zapata rolü yine Marlon Brando’ya emanet.

The Men!

‘The Men’ 1950 yılında çekiliyor. II. Dünya Savaşı sırasında yaralanmış, topluma yeniden adapte olmaya çalışan bir gâzinin hikâyesi.

Marlon Brando’nun hayatı

Marlon Brando diyor ki, “Oyunculuğu çabucak kapıyoruz. Çocukken bile… Yulaf ezmesini yere atıyor, annemizin ilgisini çekmeye çalışıyoruz. Rol yapmak hayatta kalmaktır!”

Marlon Brando, Omahalı. Tabiatla yakından ilişki kurmaya hevesli küçük Marlon, basit bile gözüken şeylerle derinden ilişki kurmaya çalışır. Annesi iyi bir piyanist olmasına rağmen nefesi hep alkol kokar. Marlon, küçük yaşta Yahudilerin bol olduğu New School denilen okula kayıt olur. Burada tiyatro üzerine eğitim alır. Brando, rolde kızması gerektiği yerlerde, babasının annesini dövdüğü o içler acısı ânları hatırlar. İlk oynadığı film The Men! Burada felçli bir adamın rolü verilir Marlon’a. Rolü oynamak için üç hafta hastanede felçlilerle vakit geçirir genç Marlon. Yukarıda filmden kısaca bahsettik. Her biri seyredilmeye değer filmler.

Marlon, biraz ustalaşınca, öyle her işi kabul etmez. Seçicidir. “Kızılderililer hakkında bildiğimizi zannettiğimiz çoğu şeyi Hollywood filmlerinden öğrendik. Bize çirkin, vahşi ve kötü gösterildiler. Amerika’nın asıl yerlileriyle ilgili öğrendiğimiz her şey yanlış. Birleşik Devletler’in Kızılderililerle arasında ‘iyi niyet’e dayalı 400 anlaşma var, hepsi çiğnendi. Özgürlüğü, hakkaniyeti, adaleti savunan bir ülke olduğumuzu iddia ediyoruz... Ama öyle değil. Açgözlü, yıkıcı, öfkeli, işkenceci, korkunç insanlardık. Bir kıtadan öbürüne gelip, Kızılderililer arasında kargaşa çıkarttık. Kendimizi böyle görmeyi sevmeyiz.” sözleriyle Hollywood’u karşısına aldığı gibi ABD Ulusal Ordusu’nun siyahîlere attığı mermilere karşı gelmek için sokaklarda ordunun karşısına çıkar. ABD’nin zulmüne karşı hep gür ses olur. 1973’te Baba filmiyle kazandığı Oscar’ı (En İyi Erkek Oyuncu Dalında Ödül) protesto etti. Ödül törenine bir Kızılderili yolladı ve ABD’deki insan hakları problemlerine dikkat çeker. Sacheen Littlefeather (Kızılderili bir apaçi) 27 Mart 1973’te Marlon Brando’nun isteğiyle Oscar töreninde apaçi kıyafetleriyle sahneye çıkarak Kızılderililere yapılan zulümlere ve hususi olarak da Yaralı Diz Katliamı’na dikkatleri çekmek üzere tarihî bir konuşma yapar.

Yorum: Oğuz Can Şahin