11 Eylül 2001'de ikiz kuleleri vuran uçaklar sadece o kuleleri vurmakla kalmadı. Onlar Amerika’nın kalbine saplanan birer ok. Kalbine ok yiyen bir bünye artık düzen tutmaz. Çünkü ritmini kaybeder. Sürekli savaş haliyle kaybettiği ritmi yakalamaya çalışıyor; fakat nafile. Oyunu bozan tek şey de feda eylemleri. Her şeyi kâr hanesine yazsa da bunları yazamıyor.

Modernizm, Avrupa’yı ve insanını yeniden tanımlama ve tasarlamanın dünya görüşü... Kökü 16. yüzyıla kadar dayansa da asıl düşünce yapısını oluşturan 18. yy. Aydınlanma Çağı düşünürlerinin fikirleri. Aydınlanma Felsefesiy'le birlikte gelişip palazlanmaya başlayan burjuvazinin menfaatlerinin korunması da temel hedeflerinden... Malraux, Batı medeniyetini her ne kadar, din dışı tek uygarlık olarak nitelendirse de, Batı düşüncesinin temelini Yahudi-Hıristiyan kültürü oluşturur.

Modernite kavramını ise ilk kullanan Baudelaire'dir. Baudelaire'in modernite değerlendirmesi, Constantin Guys adlı ressam üzerine kaleme aldığı övgü dolu bir makale olan "Modern Hayatın Ressamı adlı metninde karşımıza çıkar. 1859/1860 yıllarında yazdığı, ilk kez 1863 yılında yayımlanan bu yazısında “modernite” kavramını ortaya atan Baudelaire, okura şunu itiraf etmektedir: “Zihnimdeki düşünceyi ifade edecek daha uygun bir sözcük bilmiyorum.”

Modernizm, fikri alt yapısını temellendirirken iki kavramı mülk edinir: Pozitivizm ve laiklik... Fert ve toplum bu iki kavram anlayışı etrafında değiştirilir, dönüştürülür, şekillendirilir. Bunlardan birincisi ile doğaya hükmedecek, tabiatı emri altına alacaktır. Allah inancı yerine "geçirilen" laisizm'le de kutsal değerlerin denetiminden kurtarılan(!) insan kul olmaktan çıkacak, ulus devletin hür ve bağımsız yurttaşı olacaktır. Artık bu fert bir tek yere karşı sorumludur: Merkezi iktidar... Oysa kulluk bir muhtaciyettir. Tabii ki anlayan için... Artık tüm manevi ve insani hasletlerinden koparılan bu insan, modernizm tarafından yeniden üretilecektir diyorum; çünkü, Batı düşünce sistematiğinde yeniden üretim sadece nesneye has değil. İnsanın da yeniden üretimi söz konusu, yani kurucu mantığında bu düşünce var.

Yeniden üretim sürecinde merkezi iktidarın kullandığı en önemli iki unsur: Merkezi Planlanma ve Toplum Mühendisliği... Bu sistem içinde yetişen insan modeli, kendisine istettirileni, hür iradesiyle seçtiğini zanneden "gönüllü köle" tipidir. Gönüllü köleliğin söz konusu olduğu yerde demokrasiden, seçimden insan haklarından bahsetmenin gerçeklikle bağdaşır hiçbir yanı yoktur.

İster sert, ister erken, ister geç modernite olarak nitelendirilsin. Batı dünya görüşü ve onun form ve normları içinde yaşanan hayat tarzı "ahlakın sükutu dur. Cinsel özgürlük, alternatif yaşam v.b. isimlendirmeler altında sürdürülen uygunsuz birlikteliklerin bütün varlıklar üzerinde olumsuz etkisi var. Bunun yarattığı huzursuzluk tüm kâinata yansıyor. Yaşanan felaketler hepimizin malumu.

İbda Diyalektiği'nin temel ilkelerinden bir tanesi: "Doğru düşünce olmadan, doğru düşünce faaliyeti olmaz. Mutlak Fikir lazım, Mutlak Fikir'e muhatap vasıta sistem lazım hakikati. İbda Mimar'ı bundan başka tek söz söylememiş farzedilse bile, bu gerçek tek başına Büyük Doğu- İbda Fikriyatı'nın doğrulayıcılık mihrakı olma özelliğini göstermeye yeter. Böyle bir düşünce sistematiğiniz yoksa her türlü iş ve davranışınızda yanlışlığa düşmek zorundasınız demektir. Bir şeyi yanlış üzerine bina ettiyseniz artık yanlış kendi doğrularını doğurmaya başlayacaktır. Her zaman da vazgeçme şansınız olmayabilir.

"A.B.D. Senatosu, işi Amerika'nın Avrupalılar tarafından keşfinden önce bu kıtada var olan suyun anlık ("1491 yılı normu, bilindiği gibi Kristof Kolomb bu kıtaya 1492 yılında çıkacaktır) derecesini yeniden elde etmenin maliyetini hesaplamaya kadar götürdü. Bu işin maliyetinin 350 milyar dolar olduğu belirlendi. Bu rakamın pek fazla bir önemi yok, çünkü senatörlerin asıl hesabını yaptıkları şey sistemin yeniden ilkel birikim dönemi, çalışma gücünün altın çağına yani 1890 hatta 1840 yıllarının normlarına döndürmenin maliyetiydi!

Güncel para sistemi de aynı şekilde finansal değerler dengeleyicisi ve yeniden oluşturucusu olarak altın ve Gold Exchange Standard'ı düşlerinde görmeye başlamıştır. Çünkü gönderen olarak altını saf dışı bırakılmasından şeylerin içinde bulunduğu güncel durum budur sonra özgür ve sınırsız spekülasyon olasılığı her an bir felakete yol açabilir. Bu õylesine nedensiz ve devasa bir enflasyondur ki, parasal süreç bunu içine gömülerek tüm inandırıcılığını yitirebilmektedir. Burada da finansal değiş-tokuşların, gerçek dışılıklarının en uç noktasına kadar giderek kendi kendilerini yok etmemeleri için, gönderenler sisteminden yola çıkarak döngüsel ve "eleştirel bir yeniden oluşturma zorunluluğuyla karşılaşılmaktadır..."(2)

Batı düşünce yapısı, insan ve toplum olarak ulaşabileceği nihai noktaya Amerika'yla ulaştı. Batı değerlerinin "taşıma kayışı" fertti. Onun için fert bu sistemde hep ön plandaydı. Peki bugün bu ferdin taşıyacağı hangi değer kaldı? İnsan hakları, hukuk, demokrasi, hepsi battal oldu. Irak'ta, Afganistan'da, Guantanamo'da yapılanlar hepimizin gözleri önünde yaşanıyor. Geniş anlamıyla Batı, artık değerleri ve kültürü olarak "endism"(sonculuk) yaşıyor. Sürekli savaş haliyle dünyayı egemenliği altında tutmak istiyor. Tabii ki tıpkı atalarının yaptığı gibi misyoner ve modernizatör olarak. Bunu yaparken de eski değerlerinden vazgeçmediğini ispat derdinde; ama ne yapsın başında terör belası var(!). Bu artık "ben iflas ettim demenin hazin itirafıdır. Vicdan rahatsızdır. Vicdan rahatsız olduğu zaman itiraf kaçınılmaz olur. Bu da, vara vara ancak “günah çıkarmaya” varır. 11 Eylül 2001'de ikiz kuleleri vuran uçaklar sadece o kuleleri vurmakla kalmadı. Onlar Amerika’nın kalbine saplanan birer ok. Kalbine ok yiyen bir bünye artık düzen tutmaz. Çünkü ritmini kaybeder. Sürekli savaş haliyle kaybettiği ritmi yakalamaya çalışıyor; fakat nafile. Oyunu bozan tek şey de feda eylemleri. Her şeyi kâr hanesine yazsa da bunları yazamıyor.

Dipnotlar:

1) Georg Simmel- Modern Kültürde Çatışma

2) jean Baudrillard- Simgesel Değiş Tokuş ve Ölüm

Aylık Dergisi 5. Sayı, Şubat 2005