‘Avrupa sınırları kara mayınlarıyla dolacak’
‘Avrupa sınırları kara mayınlarıyla dolacak’
İçeriği Görüntüle

İçinde yaşadığımız ortamda, çeşitli olaylar meydana geliyor. Ve biz, bunları sadece seyrediyor ve belli ölçüde de tepkilerimizi ortaya koyuyoruz. Bazılarını beğeniyor, bazılarından endişe ediyor ve bazılarından da büyük ölçüde üzülüyoruz. Bütün bu davranışlarımız, kendiliğinden ve otomatik bir yapıdan mı kaynaklanıyor? Elbetteki hayır. Hiç kimse, kendi irade ve isteği dışında bir tavır ortaya koyduğunu kabul edemez. O halde, bizleri üzüntü, keder veya memnuniyete ulaştıran “kriter” nedir?

Olayları, yaşama felsefemize uyarlamak:

Birçokları olayları değerlendirme konusunda, din, kültür veya milli değerler gibi cevaplar verecektir. Yani, her toplumun kendine göre bir kriteri olmaktadır diyebiliriz. Bu doğru. Fakat, bazan bu kriter, bir toplumu da aşarak birkaç toplumu bir araya getiren, medeniyet değeri haline gelmektedir. Sonuç olarak olayları, belli değerler doğrultusunda değerlendirmek gibi bir mecburiyetimiz var.

Buna göre, çevremizde meydana gelen her olay, aslında bizim değerlendirmemiz gereken ve hatta, belli davranışlar ortaya koymamıza yol açacak “iradi tavırları” oluşturmalıdır. Çünkü, o olaydan müsbet veya menfi biz de etkilenmek veya çevremizdekileri koruma durumundayız ve sonuç olarak, o olayın zararlı sonuçlarından bizle de sorumluluk içinde hareket etmek durumundayız. Daha da önemlisi, kendimize hayat programı ve felsefesi dediğimiz o önemli çerçeveye uygun bir hale gelmesi için elimizden gelen gayreti gösterebilmeliyiz.

Fakat, her ne hikmetse; bizler, olayların yedeğinde yaşayıp, herhangi bir değer hükmü vermeksizin, onları seyredip, bazan onlardan dolayı sevinip, bazan da üzülerek, görevlerimizi yerine getirdiğimizi düşünüyoruz. Ama, bu durum; hiçbir zaman ne bizi ve ne de içinde yaşadığımız şartları daha iyiye götürüp, problemlerimizi halledecek bir tavır değildir.

Bir kişinin veya bir toplumun varlığı, kendisini ilgilendirecek olaylarda “bir rol alabilmesi”dir. Yani, eğer ben kendi doğrularımla bir hayatı yaşama zorluğu çekiyorsam, o şartları kendi lehime çevirebilmeliyim. Bu durum, şahsi bir arzu değil; kendime bir kültür ve yaşama felsefesi seçmiş olmamdan kaynaklan, şuurlu bir davranış şeklidir.

Sorumluklarımız, bizi saygın hale getirecektir:

Sorumluluk, insana has bir özelliktir. Yaratıcı, bizi dünyaya getirirken, insan olmanın sorumluluğunu da bize yüklemiştir. Bu durum kur’anda “yeryüzünü imar etmek” şeklinde geçmektedir. Yeryüzünün imarı, öncelikle insanın insan gibi davranması ve yaşaması ile ilgili ahlaki bir özelliktir. Akıl sahibi olan bir varlık, aynı zamanda sorumluluk taşıyor demektir. Ahlak, insanın tutum ve davranışlarını, ilahi kurallar ile birlikte insani değerlerle sürdürebilme niteliği kazanmasıdır. Bu durumda, ilk olarak göstereceğimiz tutum, çevremizde meydana gelen olaylara sorumluluk çerçevesinden bakarak, üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmektir.

Bir mazlumun feryadı, ihtiyaç sahibi birine verilecek destek, yanlış bir bilginin düzeltilmesi, ölçüsüz davranışlara ölçülü müdahale, örnek bir davranışın yaygınlaşması gibi çok yönlü sorumluluklarımızın olduğunu bilmek zorundayız. Bu sorumlulukları başkasına devretme gibi bir lüksümüz yok. Sorumluluk, içten gelen şuurlu bir istek ve mecburiyetin sonunda ortaya çıkmaktadır. Sorumluluk, bir manada, yaşama şuuru ve idraki ile ortaya çıkan bir özelliktir. İnsanı insan yapan da, böyle bir duygu ve anlayışın varlığıdır. Bu yüzden, sorumluluk taşımayan bir kimsenin, herhangi bir değeri ve sosyal rolü de olmayacak ve insanlar arasında bir parazit gibi yaşamak zorunda kalacaktır.

Allaha inanan birçok kimse, maalesef Allahın kendisine görev olarak verdiği sosyal sorumluluğu yerine getirmemekte veya getirir gibi yapıp, bazı önemli işlerin kararını belirsizliğe terketmektedir. Ama, bilinmelidir ki, İlahi sistem; insanı, akıl ve sosyal sorumluluk ile görevlendirmiş ve bunun hesabını da tutmaktadır. İnsanın, yeryüzündeki imar görevi, aslında ilk önce kendini insan sıfatına ve özelliğine yakışır bir şekilde yaşamasıdır. Bu gereğince yapılmadığında, aslında kendimizi aldatmak ve oyalamaktan başka bir iş yapmadığımızı da bilmemiz gerekiyor. Bu yüzden, sorumluluk kavramını yeniden düşünmemizde fayda var..

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber