LEVHA: 11 Aralık 1988... Üstadım, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nden bir söz naklediyor: “Neslihan, her yerde demektir!”... Neslihan kelimesinin mânâsı bu imiş... Her yerde arayıcı olmak bakımından onun Hafiye, her yerde aranmak bakımından da Ufuk ile ilgisi üzerinde duruyorum... Ve Neslihan, Üstadım’ı hiçbir zaman yalnız bırakmamış... LEVHA: 27 Ağustos 1991... Yanımda Nalân Said... İmtihana veya bir işe giriş formu gibi birşeyle ilgili olarak, elimizde gazete büyüklüğünde basılı ve siyah kopya kâğıdı da olan kâğıtlar... Oranın sorumlusu, İlkokul öğretmenim Muhsine Altunbulak... Benim kâğıtlarımda bazı yazılar çıkmamış olduğu için, ablamınkinden bakıyorum... Sanki imtihan olacakmışım gibi, Muhsine Hanım, “Neslihan’ı da anlat!” diyor... Kızım Şerife Neslihan’ı... “Ne tuhaf; biz ilkokulda iken, Hocam 40 yaşında idi ve çocuğu olmuştu. Herhâlde o şimdi 30 yaşında vardır. Şimdi de benim 40 yaşında kızım oldu!” diye düşünüyorum... Muhsine Hanım’ın üzerinde kot pantolon var ve bu dikkatimi çekiyor!..

*

Alt başlığı “Necib Fazıl’dan Esseyyid Abdülhakîm Arvasî’ye” olan KÖKLER isimli eserimden, DEDİ Kİ: “Bir yerde olan her yerdedir, heryerde olan ise, hiçbir yerde!”... Atomaltı parçalar fiziğinde, çekirdek etrafında dönen bir elektronun aynı ânda iki ayrı yerde görünebilmesi hadisesi ve “varlık olmadan hareket, hareket olmadan varlıktan bahsedilemez” hakikati, bunun yanında hareket hakikati bakımından “varlık” denince bulunduğu noktaya nazaran elektronun hep ayrı noktaya mütemadiliği ve tıpkı zamanın bulunduğu ânın bir ötesine ilerlemesi bakımından “şimdi, hep olmamaya meyleden bir ândır” denilebilmesi, bunun da kronolojik zamanın “içyüz” zaman sabitine bağlı olarak hakikat belirtmesi gibi, “varlık” kendi yokluğunu da isbatlar; herşey galibine tâbidir. Maddeye mekân ve ruha zamanın izafesi, neticede “varlık ve bilgi”nin bir şuur işi olduğunu, bunun da insana âit bir hususiyet belirttiğini gösterir. Üstadım, kuşatan ruhun insandaki ruhîliğine muhatab oluşunu, “Ölüm akla yokluk şeklinde hitab eder!” diye belirtirken, “zamanüstü’nün her yerde, parçaların toplamından fazla birşey olarak da hiçbir yerde” olduğu hakikatini ifâde etmiştir. Yaşayan için “Süre” denilen “Ölmeden ölme”, fiziki deberan mânâsında ölen içinse, bizim akla “tam yokluk” diye bir “şey”. Esseyyid Abdülhakîm Arvasî “Üçışık” Hazretleri’nin dediği hatırda: “Bir veli mevzuunu bulamaz ki ben desin!”

*

Süryanice, HAD BARCO / B’KUL DUK / D’LO BUDUK-Bir yerde / Her yerde / Hiçbir yerde: 627: YATİRO-Süryanice, “Mükemmel”. Veli... MUVAFAKAT-Uymak. Uygunluk. Müsaade: 627: ORULUTO-Süryanice, “Buluşma”... Romen dilinde, VIITOR-İstikbâl: 627: MNASHONUTO-Süryanice, “Zafer”... Süryanice, HAFO HFUGYO-Yeni Devir: 1526: ZAFER İSLÂMINDIR. (İspanyolca, Triunfal-Zafer hatırası: 2777: Manzur-u Nazar-ı Piran-ı Kiram. “Efendi Hazretleri’nin yüzüğündeki yazı: “Keremli pirlerin Nazarlarına Görünen”... Aynı ebcedle, Derviş Muhammed Semerkandi. “Büyük ebcedle”... İspanyolca, Triunfo-Zafer: 4751= 1754: Derviş Muhammed-442 mührü. “En büyük ebcedle”... Fransızca, Tura-Ruh: 607: Atro-Süryanice, “Zaman”... Süryanice, Atro-Fırsat: 607: Süryanice, “Rabono Myakro Uhdono”-Başyücelik Devleti... Süryanice, Maslhonuto-Zafer: 607: D’lo Busoro Metranyonuto Ananqi-Süryanice, “Mutlak Fikir Gerekli”; İnsan düşüncesi zandır ve ihtimâller âleminin mihrak noktasını İslâm sabitine göre arayıp isabet ettirenler, bu bağımlı düşüncedeki seçme hürriyetinin sırrını da anlamış olanlardır ve toplumda asıl lokomotif bunlardır. “İstikbâl İslâmındır”; fertten topluluk ve topluma, hep istikbâlin beklenmediklerini bu şuurla karşılayabilmedir, safha safha geçtiği yolların hesabını verebilene... Naslıhan Kerimem-Efendi Hazretleri’nin Neslihan Hanım’a yazdığı bir mektubta, “Nesli”yi “Naslı” diye yazması ve Üstadım’ın yakın dostu Muhib Işıklar’ın farkedişiyle onun dikkatini çekmesi. “Naslıhan”, Bismillah yerine de geçen, başta Allah Resûlü ve Üstadım’ın “Onun soyundan mıyım?” sırrını kurcalaması, malûm. Yine bir mektubunda Efendi Hazretleri’nin Neslihan Hanım’a “Kerime-i Aliyyem” diye hitabı; hem Necib, asil kızım, hem de Necibim’in kıymetlisi mânâsına gelen, bugün de “Mektubta saklanan bir sır” olarak tâbirde ufuk açan: 1131: İslâm... Kalb: 1131= 132: İsna Aşer-Oniki. “Rüya’da gelen mânâ; 12 sığır yavrusundan biri, mucize beyanıdır!”; Onuncusu Efendi Hazretleri olan, Mehdi’yi Hâmil On Süvarî, Üstadım ve ben... Lâtince, Laureola-Zafer: 275: Kerime-Kendisine ikram edilmiş kimse. Şerefli. Güzide, seçkin... Mansus-Nass ile sabit kılınmış: 1275: Rümle-Siyah hat. “İstikbâl”. Siyah renk, Zuhal yıldızı ile ilgili ve Allah’ın “Kayyum” ismi nuruna işaret eder... Bercis-Müşteri yıldızı. “Yay-Kusto” ve Balık Burcu’nda görünür: 275: Caranquejo-Portekiz dilinde, “Yengeç. Yengeç Burcu”; Hemze, Allah’ın “Mübdi-Güzel Yaratan” ismi ve İlk Kalem mertebesi ile ilgili bir Kamer menzili... Naslıhan: 1131= 132: Münavele-Takdim. Bir şeyi el ile vermek. Sunmak. Arzetmek. “Kaptan Kusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise”... Kail-Söyleyen. Nakleden. İnanmış: 132: Neib-Karga sesi. Ağaçtan meyve indiren. Süt sağmak... Keraker-Karga. Kuzgun. “Siyah renkli. Kaim. İstikbâl”: 441: Kısakürek-Necib Fazıl... İbranice, Est Pri-Meyve ağacı: 673: Mehdî Derviş Muhammed)

*

MUHSİNE ALTUNBULAK. (Muhsine-İhsan eden, iyilik eden. Kerim. Cömert. Allah’ı görür gibi O’na ibadet eden: 163: Muhyiddin-Arabî... Kıpçak dilinde, Kaptan-Kaftan: 1163: Sfito Rabto-Büyük Gemi... Altunbulak-Altun pınar: 626: Müşarefe-Şân, şöhret ve şeref gibi hususlarda biriyle övünme. Yükselme. Yüksek yere çıkma... Arnavutça, İdentefikim-Hüviyetini tesbit etme: 7626: Derviş Muhammed Semerkandi-332 mührü. “En büyük ebcedle”... Süryanice, Maktabzabyono-Tarihî: 7626: İdiyogoluto Of  Qavmo-Süryanice, “İdeolocya ve İhtilâl”. 1980’de basılan kitabımın ismi... Süryanice, Trigudo-Aktör: 626: Dhjetor-Arnavutça, “10 yıllık”... Yevmiye: “10 sene önce gelseydin, herşey bambaşka olurdu; benim daha dinç olduğum zamanda, ama kader!”... Mütera’ri-10 yaşını aşmış olan: 1980: Mehdi Salih İzzet Mirzabeyoğlu... İstikbâl İslâmındır: 980: Şeriat): 789: MŞAFARTO-Süryanice, “Tak”. Zafer Takı... MUSA ANTER: 789: EVİJET-Çiçek kökü. “Zuhur kökü”... Yakut dili, PRUTSESS-Süreç: 789: İZZET Mirzabeyoğlu.
 

TARİH-ÜL MİLÂD

 
LEVHA: 18 Nisan 1983... Okul sıralarının bulunduğu bir yerde, birkaç kişiyle beraberim... İçlerinden biri bana, içinde resimler bulunan bir zarf veriyor... Açıyorum; benim resimlerim... Sadece birine bakıyorum; sol kaşım, yüzümün hafif yandan görünüşü içinde dikkat çekecek kadar kalın... Biraz karikatürize edilmişe benzeyen yüzüme desitanî bir hava vermek istercesine dikkat çekici... Resim, sanki heykelden çekilmiş... 7-8 resim içinde o resmi beğeniyorum ve bu hususu belirtiyorum... Yapan Hâşim Kılıç imiş ve yanımda duruyor... Masanın üzerinde duran gazetelerden Nevzad isimli birinin resimlerini arıyoruz... Onun resminin benimkiyle alâkası var... Evet; aradığımız kişinin resimleri şurada... Boksör kıyafetli... Ben de boksördüm bir zamanlar!..

*

Arabça, HACİB EYSUR-Sol taraftaki kaş. (Vacid“e”-Vücuda getiren. Varlıklı. Fâtır. Gani ve zengin. Mevcut olan. “Zengin ve ihtiyaçsız” mânâsında Allah’ın 99 güzel isminden biri: 14: Vehhab-Çok fazla ihsan eden. Çok bağışlayan. “Allah’ın 99 güzel isminden biri”... Vacidet-Mevcut olan. Gani ve zengin: 414: Hadb-Şefaat etmek... Levha: Eylül 1997... Mustafa Aşık’ın annesi Nezahat Hanım; yanımdan geçerken ona, “414 şehid” diyorum... Kusto Mührü: 414: Derviş Muhammed Semerkandi-332 mührü. “En küçük ebcedle”... Hacib-Perde. Perdeci. “Sır. Berzah”. Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli yeri: 4414: “Anlamak yok çocuğum, anlar gibi olmak var / Akıl için son tavır, saçlarını yolmak var!”... Hacib-Kaş. Kılıç. Kemer. İbda. “Önde, önde gelen”. Anter: 1014: Vech-Yüz, çehre, surat. Cebhe. Her şeyin, karşısında olan ve karşısına gelen. Alın. Ön. Tarih. Suret. Sebeb. Bir şeyin nefsi ve zâtı. Cihet. Münasebet. Tarz, üslûb... Süryanice, Hgo-Düşünmek. Tasavvur etmek. “Gelecek. İstikbâl”: 1014: Salih Mirzabeyoğlu... Arabça, Eysur-Sol: 271: Ruse-Fransızca, “Cin fikirli”... Süryanice, Trecsarto-Onikilik: 271: Rken-Süryanice, “İnmek”... Süryanice, Yarlik-Şahadetnâme. Diploma. İzin. İcâz: 271: Nuhadro-Süryanice, Kumandan): 285: ŞERŞONOYUTO-Süryanice, “Şeriatçılık”... Arabça, FİHR-Avuç dolusu taş. (Allah Sevgilisi’nin nesebi, babasından geriye doğru onbirinci’de, asıl ismi “Kureyş” olan Fihr’e dayanır): 285: FERDA-Yarın. “İstikbâl”... HURİ’-Bit. “Nokta. Zirve. Sıfır”: 285: NAKA-İ SALİH-“Zâtıyla hareket-Kendinden zuhur” ve “Fütuhî” hikmetin tecelli ettiği Salih Aleyhisselâm’ın mucizesi... Süryanice, LO MALYO MENYONO-Bomboş Devir. “Fırsat ve fetih devri. (Yevmiye: “Bomboş devirdeyiz, bomboş!”... Atlas tabakası: Burçlara hisselerini veren, Allah’ın yaratma mahalli olan boşluk): 1285: YED SIRRÎ-Arabça, “Gizli El”... Arnavutça, PESHORJA-Tartı. (Terazi: Tartı. Mizân. Adalet... Allah’ın 99 güzel isminden biri, Adl: Bizzat Adalet... Kıst-Allah Sevgilisi’nin bir ismi. Hisse. Nasib. Mizân. Parça parça verilen hediye. Adalet etmek: 3166: Rahman Sûresi, 19-20. âyetleri... Kusto-Yay. Yakınlık: 169: Abdülhamîd-Hamîd Allah’ın kulu... Arabça bir darb-ı mesel, Yed El-Hurr Mizân-Hürr insanın eli terazisidir: 451: Salih Mirzabeyoğlu... Yed-El: 14: Yad-Gönül. Hatırda tutma. Hatıra. Uyanıklık... Kıpçak dilinde, İl-El: 31: Budici-Boşnak dilinde, “İstikbâl”... Hür insanın terazisi, hatırda ve gönüldedir... Hür insanın terazisi, istikbâldir... Şimdiki ânda tartıda, geçmişi bil, istikbâli düşün... İnsan, seçme yapabilme özelliğiyle hür: Mümin veya kâfir, İslâm sabitine göre ihtimâllerde ve gerçek Hürlük ölçüsü, “Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanmada”... Yed-El: 14: Süryanice, Abheq-Parıldamak, aklatmak, parlatmak): 1285: KERRUS-Büyük Başlı. “Üstadım”... Boşnak dilinde, FEDER-Yay. Kusto: 1286: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü. “Büyük ebcedle”.

*

SOL KAŞ: 1496: MELEKUT-Her şeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münasib ruhu, canı, hakikati. Bir şeyin içyüzü, iç ciheti, zamiri. Ruhlar âlemi. Hükümdarlık... TEVESSÜL-Allah’a yaklaştıracak amel işlemek. Sarılmak. Baş vurmak. İnanmak. Sebeb tutmak: 496: DERVİŞ MUHAMMED-442mührü. “En küçük ebcedle”… Süryanice, MAŞLMONUTO MQABLUNO MELTO-İslâma muhatab anlayış: 1496: D’LO BUSORO HGOYO ANANQİ-Süryanice, “Mutlak Fikrin Gerekliliği” usûl, üslûb, tarzı... Fransızca, SOURCIL-Kaş: 315: FÜSÛS-ÜL HİKEM. (Muhyiddin-i Arabî’nin)

*

HAŞİM-Kuru ekmek kırıntısı doğrayan. Ezen, yaran, parçalayan. (Allah Sevgilisi’nin dedesi Abdülmuttalib’in babası Haşim; asıl ismi Amr. Kıtlık zamanında Kureyşliler’e, suya ekmek kırıp tirit yaparak yedirdiği için, bu mânâya gelen ismi almış. Kureyş nesebinde Peygamber kolunun düğüm noktası olarak Hâşim’in ele alındığı ve hâlis neseb çizgisi hâlinde bu kola “Haşimî” denildiği malûm!): 346: FEVRES-Buğday... RUKUM-Rakamlar: 346: MUŞ-Fare. (Birr: Takva. Temizlik. Tilki eniği. Vavî. Gönül. Kalb. Genç kadın. Fare. Işık. Nur... Vav harfi, Allah’ın Refi‘-ud Derecat ismi, Yüksek Mertebeler, Kamer menzillerinden Rişa ile ilgili; Balık karnı denilen menzil. Kuyudan su çekmekte kullanılan urganla)... HAŞİM-Haşmetli, gösterişli, muhteşem. (Beraat-Haşmet. Metanet. İlim ve şecaatte müstesna: 673: Rüyâ Tâbir Etmek... Şatranc-ı Urefa’nın 100 Kabı’nın Ebced Toplamı: 48625= 1673: Mehdi Derviş Muhammed... Tederru’-Cübbe ve zırh giymek: 1674: Salih İzzet Erdiş): 358: METMATHONUTO-Süryanice, “Uzatma”... Lâtince, FURVUS-Siyah. Ululuk rengi: 358: SURCOFO-Süryanice, “Kol”. (Arm-Kafa tutma: 310: Erkat-Aklı karalı alaca yılan... İngilizce, Army-Ordu: 320: Mülkgir-Hükümdar... Giş-Kalb. Yürek: 320: Şabuko-Süryanice, “Asa”. Yol gösteren)... KILIÇ: 1152= 153: MŞARRO YULFONO ANANQİ-Süryanice, “Mutlak Fikir Gereklilik”... HAŞİM KILIÇ: 1510: RİŞ-Süryanice, “R” harfinin ismi. (Re harfinin ebcedi: 200: Ebu Süleyman-Hâlid bin Velid ve Süleyman bin Hâlid Hazretleri’nin, “Kabadayı” mânâsında bir nâmı... SAA-Seyyid Abdülhakîm Arvasî: 200: Müna’am-Nimete nail olmuş kimse)

*

NEVZAD-Yeni doğmuş... Yeni doğmuş çocuk. “Yeni Zad”. (Yevmiye: Üstadım, doğum tarihimi soruyor, söylüyorum; ardından, “Benim doğum tarihim bugün Efendim!” diyorum. “Aaa! Öyle mi? Ben de Mayıs’ta doğdum. Ne kadar birbirimize benziyoruz!”... O zaman gayet tabiî, farkında olmadığım bir devlet, Tarih-ül Milad-Doğum Tarihi: 2777: Manzur-u Nazar-ı Piran-ı Kirâm; Efendi Hazretleri’nin yüzüğünde yazılı terkib… Eb büyük ebcedle, Derviş Muhammed Semerkandi: 1776= 777: İzaa-Açığa vurma, belli etme. Yüksek sesle bildirme, ilân etme… Büyük ebcedle, Derviş Muhammed-442 mührü: 1286: Naka-i Salih… İfrad-Tek olarak söylemek. Ayırmak. Göndermek. Yollamak: 286: Kerrus-Büyük başlı. Üstadım’ın Bahriye Mektebi’ndeki lâkabı): 68: MUHYİ-İhya eden, maddî manevî canlandıran… SEVA-Beraber olma. Denk. Müsavi: 68: HAKEM-Haklı ile haksızın arasında aracılık eden. “Hâkim. Hakîm”… SİPAH-Asker. Leşker. Nefer. Ordu. (Naka-i Salih: 281: Berf-Asker. Kar. Güzel söz): 68: HİKEM-Hikmetler… Fransızca, FRONCER LES SAURCILA-Kaşlarını çatmak: 847: LO MEŞAHTONO- Süryanice, “Paslanmaz”.

*

Moğol dilinde, OY-Tam yıl. Doğum günü: 16: PACAT-Boşnak dilinde, “Mühür”… Kürtçe, ÇÜZ-Bitkide yeni sürgün: 1016: SYSTEMATICAL-İngilizce, “Sistemleştirme”… Nevzad-Yeni Zad: 68: BOS-Lâtince, “Boğa, öküz”… Süryanice, METRABGONO-Yiğit. “Antar”: 706: SEVR-Öküz. Boğa. Boğa Burcu… FİKİR KAHRAMANI: 706: AKTÖR
 

TECELLİ
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 

Şatranc-ı Urefa’nın 70. Kabı, TECELLİ-Görünme. Bilinme. Kader. Allah’ın lütfuna uğrama. İlâhî kudretin meydana çıkması, görünmesi. Hak nurunun tesiriyle kulun kalbinde hakikatin belirmesi: 443: TSİSPERİ-Gürcü dilinde, “Mavi”; Kelime-i Tevhid nurundan… Arnavutça, VETULL-Kaş. (Süryanice, Cabuto Hugbo-Kalın Kaş: 1444: Cezaqto Mharqonito-Süryanice, “Sihirli yüzük, sihirli hatem” demek): 443: TİBEL-Süryanice, “Dünya, âlem, kâinat”. (Süryanice, Gbul-Şekil. “Sırrı Allah’ta”: 1441: Tjelo-Boşnak dilinde, Beden)

*

Fransızca, APPARATION-Tecelli: 673: EST PRİ-İbranice, “Meyve devşirilen ağaç”… ŞATRANC-I UREFA’nın 100 Kabının Ebced Toplamı: 48.625= 673: RÜYÂ TÂBİR ETMEK… TECRİS-Doğru Fikirli etmek. (Arnavutça, Veçim-Tecrid: 59: Mehdî… Romen dilinde, Abstractie-Tecrid: 1083: Yengeç): 1673: MEHDÎ DERVİŞ MUHAMMED. (Süryanice, Ba’şme D’moryo-Bismillah: 1613: Derviş Muhammed… Süryanice, Kşaryono-İcâd. Kemer. Faal. Başlatıcı. İlk girişimci. Sebeb olan. Türeten kimse: 613: Te’bir-Ağaçları aşılama… Yaqdono D’men Nafşe-Kendiliğinden yakan. “Tecelli”: 613: Kaptan Kusto Müslüman / Dünya Çapında Bir Hâdise; Takdim edilişim… Süryanice, Tavro-Zaman: 613: Boğa. Boğa Burcu. “Fikir Kahramanı”… Süryanice, Maktab Zabno-Tarih: 1612: Sehel Yaşar-İbranice, “Ortak akıl. Kollektif şuur”… Hintçe, Çitr-Resim, tasvir: 613: Autor-Boşnakça, “Romancı”… Boşnak dilinde, Autor-Besteci: 613: Autor-Şâir… Süryanice, Şroko-Netice: 1612: Mşaryono-Süryanice, Sebeb olmak)… Boşnak dilinde, BİSTAR-Berrak, zeki, uyanık. (Rüyâda gelen mânâ; Üstadım’ın ikimiz kaydıyla, onun yazdığını okurken, benim yazdığım olan 10 cilt olması plânlanmış ve birinci ciltte kalmış eseri: 20 Yıl Beraber… Bist: Yirmi): 673: ESPRIT-Fransızca, “Ruh. Akıl. Düşünce. Düşünüş tarzı. Karakter. Nokta. Cin, gizli”

*

Fransızca, MANIFESTATION-Tecelli. “Tebliğ. Bildiri”: 1109= 110: DERVİŞ MUHAMMED SEMERKANDÎ-332 mührü. “Büyük ebcedle”… İspanyolca, MANIFESTOCION-Tecelli: 712: D’LO YUTRON-Süryanice, “Niteliksiz”. Nasılsız ve niçinsiz… Süryanice, ŞUDRO-Hakikat: 712: TEMPORIS-Lâtince, “Tamam”… Süryanice, QESTO-Duyu, his: 712: QESTO-Duygu, his… Süryanice, QESTO-Yay. “Yakınlık; iki uç arasında” Kusto: 712: NİJE-Arnavutça, “Bir”… Süryanice, FORUHUTO-Uçma: 712: MUNITOR-Lâtince, “Köprü”. Kemer. İcâd. İbda… Yakut dilinde, TURUK-Durum. Duruk. Durma. “Sabitleme”: 712: HERBALIS-İngilizce, “Kökçü”… ESMAH-Kökler, menbalar, menşeler, asıllar, esaslar: 712: KURBİYYET-Yakınlık kazanmak. Yakınlık. Bir şeye kendi gayretiyle yaklaşmak… TAKRİB-Tahmin. Yolunu bulmak: 712: İBRAHİM KASSAROĞLU. “Şam. 3 ve 4. yüzyılda yaşamış bir veli: İbrahim Kassar”. (İbrahim Kassaroğlu-Rüya’da gelen; Şemsi Paşa’da, denize karşı bir kanepede, Üstadım’ın eski Büyük Doğular’dan birinde gösterdiği bir resimde, Efendi Hazretleri’nin yanında bulunan biri, 40 yaşlarında: 1692: Muhib Işıklar-Üstadım’ın yakın dostu, Efendi Hazretleri’nin müridi… İlhan-Hükümdar: 692: Münsakib-Delinen. “Mahzum”… Hılas-Kara ile ak olan şey. “Cevn-Beyaz. Ak: 59: Yecil-Arnavutça, Tecrid”: 1691: Salih-Karayılan)… ŞEMSİ PAŞA: 712: ŞEBİT-Bahadır, kahraman, yiğit. “Antar”… IHLAF-Halefler: 712: MÜRAAT-Riayet etmek, saygı göstermek; korumak, hıfzetmek. Bir şeyin akıbetinin ne olacağını gözetmek. Söze kulak vermek. Göz ucuyla bakmak.

*

Fransızca, DESTINEE-Tecelli: 1531: MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu… TİFFAN- Her nesnenin vakti. (Efendi Hazretleri’nin yüzüğünde: “Li külli emrin fehim”; Her şeyle ilgili, idrak… Külle ilgili idrak nuru!): 531: SAAT-Zaman. Vakit. Muayyen, belli bir vakit. Kıyamet… FENAT-Tilki üzümü. Vahşî sığır. (Mehat-Güneş. Güzellik. Billurtaşı, sabit billur. Maviye. Dağ sığırı. Menzil, konak: 446: Mekşuf-Keşfolunmuş. Açık, belli… Şerif Muammer Erdiş: 1446: Matte-Vesile. Sebeb… Şerif Muammer Mahzumoğulları: 299: Derviş Muhammed. “En büyük ebcedle”… Şerif Muammer Erdiş: 1451: Salih Mirzabeoğlu… Tahtim-Mühürleme. Mühür basma. Tamamlama: 1450= 451: Mita’-Yolların birleştiği yer. Geniş yol. Bir yerin son bulduğu yerin sonu): 531: NEFT-İbranice, “Petrol”. Maden. (Süryanice, Metalun-Maden. “Zı harfi, Allah’ın Aziz ismi, Madenler mertebesi, Kamer menzillerinden Sa’du’z Zabih’e işaret eder; Kurban kesmeye, yakınlığa, nefsi fedaya”: 3525: Seyyid Taha Cizro + Seyyid Fehîm Arvasî + Seyyid Abdûlhakîm Arvasi “Üçışık” + Necib Fazıl Kısakürek + Salih Mirzabeyoğlu… Yevmiye: Allah kulunu, eşya ve hâdiseyi teshir etmesi için yarattı. Petrol, Kadıköy’den vapurla karşıya Hacı Bekir lokumu yemek için yaratılmadı!)… Süryanice, NTAF-Cezbetmek: 531: SELÂMET… İbranice, TSELİL-Yankı, akis: 531: SİYASET.
 

VE…
(DERVİŞ AHMED SEMERKANDİ)

 
DERVİŞ AHMED SEMERKANDİ-Üstadım’ın “Veliler Ordusu-333” isimli eserinde geçen, 8. asırda yaşamış bir Veli: Zâhir bakımından Şeyh Zeynüddin Hafi Hazretleri’nin müridi ise de, bâtın noktasından Hâcegan silsilesine büyük muhabbet ve alâka sahibi olduğundan, Hoca Alâaddin Attar sohbetine sık sık devam etmiş ve kendilerinden zaruret sebebiyle ayrılması icâb edince, mübarek hizmetlerinde bulunamadığı için çok acı çekmiş… Bu acıyı Farsça yazdığı bir mektubta yana yakıla anlatır.): 1937: SALİH İzzet Mirzabeyoğlu.

*

DERVİŞ AHMED SEMERKANDİ Hazretleri’nin kaydettiği yazılardan: Bu fakire uruc ve tecrid (yükselme ve alâkalardan çözülme) inayet ettiler. O yükseliş, Allah’ın zâtındaydı. Yâni o tecelli, zâtî tecelli idi. O tecrid ve miraçta, Allah’ın vücudiyle bu fakirin zâtı arasındaki fark şuydu ki, Hakk’a ait zâtın nihayeti yokken, bu fakirin zâtı hudutluydu. Hoca Ubeydullah Ensari Hazretlerini rüyâda gördüm. Dediler ki: “Benimle senin aranda, babalık oğulluk vardır; ama benlik ve senlik yoktur… (Ahmed Derviş Semerkandi Hazretleri, bu yazısının sonuna şu şiiri ilâve etmiştir): Aşkımdan dünyada mekânım bilinmedi / Anka kuşuyum, nişânım bilinmedi / Her zerreden güneş gibi zâhirim / Zuhurumdan ayân olduğum bilinmedi… BİRİNCİ VE İKİNCİ Mısraın Toplam Ebcedi: 2007= 9: İBDA’-İzhâr etmek. Bir yerden diğer bir yere –mânâya– çıkmak. Numunesiz birşey yapmak… ÜÇÜNCÜ VE DÖRDÜNCÜ Mısraın Toplam Ebcedi: 3748= 751: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü. “En büyük ebcedle”… DÖRT Mısraın Toplam Ebcedi: 4751= 755: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü. “En büyük ebcedle”.


Baran Dergisi 520. Sayı