LEVHA: 20 Aralık 1987…Uzun bir koridorda, mustakil evler… Birileri birbirlerini gürültüyle kovalıyorlar; şaka mı (lâtife mi) yapıyorlar, yoksa aile kavgası mı, kestiremiyorum… Müdahale edip etmemeyi düşünürken, bir kısmı benim odaya doluşuyorlar… Bunlar 20 yaşında gençler… Biri bana,  “yazarlar daktiloyla yazmayı bilirler!” diye, yazarlığıma imâda bulunuyor… Ben de, “ne ilgisi var?” Ben iki parmakla ancak yazıyorum!” diyorum… Aynı genç bana, nerede okuduğumu ve çalıştığımı soruyor; ben de ona… TEKNİK ÜNİVERSİTE’DE diyor!..

*

TEKNİK ÜNİVERSİTE-(Teknik, Yunanca’da, “oyuncak, yapmak” demek… Hud’a: Hile, oyun, mekr. Düzen… İngilizce, Tab: Elbisede bağlanacak uç, askı. Etiket. “Muallak sıfatın bağlanacağı uç, ruha nisbetle değerini bildiren isim ve değeri”… Tab: Tabi’… Ta’b: Lâtife, ihtimâl… Tab: Güç. Kuvvet. Takat. Hararet, “Tabiat Mertebesi”nde Allah’ın yaratma âleti… Tab: Parıltı… Neticede Teknik, “faal sıfatı” eseri bir “ihtimâller âlemi” ürünü olarak, Mavera-üt Tabia’nın, Mavera-üt Tab’da benzeri ve taklidi, bir “yapma varlık”tır… Taklid, Hud Aleyhisselâm’da tecelli eden “Ehadiyet-Birlik” meselesinden kıyas ve insan faaliyetlerinin bir “yapıp-etme” olması bakımından tıpkı Japonca’da ölen biri için “o ölümü oynadı” demesi gibi, ortaya çıkan “eser-ürün”ün kendisini temin eden maddî unsurların bir “birlik-küme” şeklinde bir ibdaı-icâdı neticesidir… İnsan faaliyetleri bakımından İBDA’-İcâd hakikati, Mavera-üt Tabia’ hakikati Berzah âleminde “süre”, Mavera-üt Tab âleminde “zaman”  ve “ihtimâller”, taklid ile ilgilidir!): 868: MADHEK-Maskara. Soytarı. Komik. (Soytarı: Soy-Tarı… Tar: Karanlık. Gizli. Meçhul… Tare: Defa, kere. “Aslın, çoklukta görünüşü”… Tari: Taze. Yeni… Târi: Bir kimsede veya şeyde, ansızın görünen. “İcâd”… Dünya varlıklarının geneline, Tabiat âlemi diyoruz; NYMPHALAR, mitolojide bu âlemin su kenarlarında yaşayan “esprileri-bir nevi lâtif varlıkları”… Benim Telegramcılar’a Nympha ismini vermem, kullandıkları “kuvantum fiziği-ihtimâller fiziği” eseri bir elektromanyetik cihazla “zihin kontrolü” işi olması bakımından ne kadar da uygun; beyin karşısında alıcı verici “beyin taklidi” sanki… İnsanın kendisinden bile meçhul “sonra”sı, onu iradesi “Allah’ın iradesine bağlı bir oyuncak” kılarken, insan oyuncağı teknik insanı nereye kadar bağlar? Bu bir yönüyle kader sırrı, diğer yönüyle tekniğin “ruh” önündeki hâlidir… Ben bunları ifâde edemeden ölseydim bile, hakikat açısında durum değişiyor mu? Demek ki, bu işin hakikat bakımından galibi, mensub olduğum fikir bakımından benim; teknik, elinde “kendi patlayacak” bir bomba hâline gelmiş insanoğlunun bir müeyyideye bağlaması gereken, bunun tek adresi de İsâm - İslâma muhatab anlayışın dünya görüşü… İsmi de BD-İBDA!)… NECİB Fazıl Kısakürek-Salih Mirzabeyoğlu: 1868= 869: MEKTUBAT-Mehdi’yi  hâmil Tıla-i On İrani’nin ve Allah Resûlü’nün kitabından sonra ümmetin en büyük kitabı İmâm-ı Rabbanî Hazretleri’nin baş eseri. O, Hazret-i Ali’nin, “Kelâm ilminde müctehidsiniz!” diye buyurduğu, kendisinin “Ahir zamanda gelecek olan Mehdî’nin doğrulayıcısı olacağını” söylediği eserin sahibi. (Esseyyid Abdülhakîm Arvasî : “Manzur-u Nazar-ı piran-ı kiram”-Keremli pirlerin gıbta ile baktığı… Tıla-i On Suvari’nin, sonrasını kendisine bağlayan!)… ZURHÂNE-Oyun salonu, tâlim hâne: 869: İSTİTABE-Tövbe ettirme. Tövbe teklif etme. (İnsan ve toplum meselelerinin hâlli icâdı sistem, bunu bütün insanlığa sunan adres hangisiyse… Kıpçak Lûgatı’nda, Töbe: Beyin… Ve, Töben: Altında, aşağıda. Taht… Kürsi, Arş altı sema tabakası; baş şefaatçi, Allah Sevgilisi!)

*

İngilizce, PEN-Kalem. Yazar, muharrir. Yazı yazma sanatı. Edebiyat, üslûb. Kuşlarda kanat veya kuyruk tüyü. Kuğu kuşu. (Kuş: Can. Merg, yeşillik, ahlat-ı erbaadan “tükürük, salya”. Ölüm… Hakas Lûgatı’nda, Nün: Tüy. “Sır, nun, kalem, balık, su içinde varlık, nur, insan”… Kanat: Kanal. Taşkın… Kuyruk: Taşkın. Özel vazife… Kuğu-Uzun boyunlu, çok güzel, beyaz renkli ve zarif su kuşu: 1112: İmkân-Mümkün olmak. Olacak hâlde bulunmak… İlâve-Taşkın. Katma, ek yapma, arttırma, zam. Zeyl: 112: Salih İzzet Erdiş-Necib Fazıl’ın taşkını): 53: DÜNYA Çapında Bir Hâdise-KKM’nin alt başlığı… CİN-Gizlilikler. (Be harfi, Allah’ın Lâtif ismi, Cinler mertebesi ve Kamer menzillerinden “öne alınmış delil-Takdim”e işaret eder): 53: AHMED-Allah Sevgilisi’nin, İmâm-ı Rabbanî Hazretleri’nin ve Üstadım’ın –küçük– ismi.

*

YEVMİYE: 23 Nisan 1983… Üstadım, bana yüklediği borcun takdiri çerçevesinde, bu memlekette bir fikir adamının yaşamasının zorluğundan bahsederken, Abdülhakîm Avrasî Hazretleri’nin torununun oğlu Profesör Hikmet Üçışık ile ilgili olarak şunu söylüyor: Efendi Hazretleri’nin torunu, HİKMET’i biliyorsun… TEKNİK Üniversite’de Profesör… O çok gençtir; 35-36 yaşında… İlmi iyidir… Geçen gün bana, “Efendim artık her şeyden iğreniyorum; bırakıp AMERİKA’ya gideceğim!” dedi… Ne hâle geldi şu memleket!

*

ZI harfi, Madenler mertebesi, ebcedi: 900: ADL-Mâni olmak. “Hadd-i Zâd”… MÜSTEKŞİF-Keşfetmeye çalışan. Casuslayan, araştıran: 900= 1899: HİKMET Üçışık… Hakas Lûgatı’nda, TEHNİKA-Teknik: 570: SİSTEM.
 

PENTAGON
VE
PEN-TAG-ON
 

LEVHA: 20 Aralık 1987… Lüks bir GEMİ… 21 SİSTEM’i varmış ve biri arıza yaparsa, diğeri devreye giriyormuş… Atlantik isimli gemi gibi muazzam ve görülmemiş, batmaz denilen gemi, sendeledi; galiba batacak… Yolcularda panik… Kafasında KUTULAR olan bir ZENCİ GARSON onu kavga eder gibi birilerinin kafasına vurup deviriyor; belki şaka yapıyor… Gemi sendelerken, 18. yüzyıl FRANSIZ ve İNGİLİZ üniforması giymiş Generaller için yapılan ödül töreni dağılıyor… Generaller, duvara dayadıkları kâğıt üzerinde bir şeyler yazacakken, yanlarına gelen bir yalak tipi görünce başka bir yere geçiyorlar… O tip de onların peşinde… Bir odada da, TEKEL’den DOĞAN Doğanay ve birkaç kişi ile birlikte ben… Biri hakkında müsbet bir şey söylemek istiyorum: Doğan Doğanay, onun yalak ve yağcı bir tip olduğunu hatırlatıyor… Bu sırada Nalân Said, ÜSTADIM’ın NEWYORK’tan bize ziyarete geleceğini söylüyor… Acaba ben mi ona söyledim? Ne zaman dedim?

*

ZEBZEB-Uzun gemi: 18: CEVZA-İkizler Burcu. Güneş, Mayıs ayında bu Burca girer. (Cevza Burcu’nun Lâtince ismi, Gemini: Unsuru Hava, tabiatı Sıcak ve nemli, türü Birleşik, yıldızı Utarid, vücutta tesir yeri Kollar ve Akciğer, cinsiyeti Erkek, simyada Sabitleme safhası… Arm Cihair: Koltuk. Kollu sandalye… Arm: Yılan… İngilizce, Army: Ordu. Kuşatan kol. Sandalye: Sandal-Ye… Sandal: Kayık. Büyük başlı deve. Güzel kollu ağaç… Üstadım’ın Bahriye Mektebi’ndeki lâkabı: Koca kafa… Ye harfinin ebcedi: On… Onbir: On-Pir: Abdülhakîm Arvasî ve taşkını Üstadım… Ye harfi, Allah’ın Rabb ismi, Birinci Sema, Kamer menzillerinden “Kivan –Baca delikleri– Taşkını Dehr’in zımmında”… Kivan menzili, “Örs” diye de bilinir… Üstadım’ın Çile şiiriden: “Ensemin örsünde bir demir balyoz / Kapandım YATAĞA son çare diye / Bir kanlı şafakta bana çil HOROZ / Yepyeni bir dünya etti hediye!”… Ebu Süleyman: Hâlid bin Velid Hazretleri ve oğlu Süleyman Hazretleri’nin “Horoz” nâmı… Güneş, Mayıs ayında Boğa Burcu’na giriyor ve 21 Mayısta Cevza Burcu’na kadar… Bize 1979-1980 tarihlerinde, Üstadım için , “Ölü adamı dirilttiniz!” diye sitem edilmesi hatırda bir acı, çileli hayatımdan!)… ZÜBDE-Netice, hülâsa. Bir şeyin EN mühim kısmı. Kaymak, lübb. Her nesnenin iyisi ve hâlisi: 18: HAYY-Diri, canlı. Bir şeyi cem’ ve ihraz eden. “Yılan. Terzi. Biçip bitiştiren, benimsetip giydiren”… HAYY-Gel. Haydi: 18: İDAB-Doğruluğunu ve hak olduğunu herkese bildirme. Herkesi ziyafete davet etme. Sofrası herkese açık olma… PİÇ-PA-Yengeç. (Yengeç Burcu, unsuru Su, tabiatı Soğuk ve Nemli, türü Çok önemli ve Hareketli, yıldızı AY, vücutta tesir yeri Göğüs ve “Karın-Bel-Batn”, cinsiyeti Müessir Dişi, simyada “Çözme-Dağıtma-Hisseleri tevzi” safhası… Hemze, Allah’ın “Bedi’-güzel yaratıcı ismi, İlk Kalem mertebesi ve Kamer menzillerinden “Yengeç-Seretan-Nath” ile ilgili… Yengeç: Tırmalayan… Nath: Tos vuran hay’van-hayat’tan olan. Başını vuran. Baş vuran): 18: ZEHV-Hâdis olan. Güzel manzara. Taze ot, rûya. Otun çiçeği, ezel çiçeği, ezel zuhru. Titreme, yürüme, yel esme, rîh esme. (Manzur: Güzel, gösterişli, bakılan ve beğenilen yer… Manzur-u Nazar: 1119: İslâmî muhatab anlayış nazarı)

*

HEJDEH-Onsekiz sayısı: 21: RAHMAN Sûresi 20. âyet. (Meali: “Kararsız, taşkın iki denizi salmış birbirlerine kavuşuyorlar”, Aralarında –Berzah’ta– birleşmelerine engel bir perde var… Layabgıyan: Bulamamacasına arama sırrının tecellisi bir perde… Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin “çok mühim” olarak altını çizdiği, âyetteki “layabgıyan” sırrı!)… HİKMET-İç’e dair ilim: 468: MENZİL-İ Kamer-(Allah’tan gelen ve 28 harfle işaretlenen, Allah’ın ismi ve mertebelerle ilgili, “Bir günü bir gününe eş olmayan” yeninin Âlemi Berzah’ta, Allah Sevgilisi’nin nefsi –Kul başlığı ve Sonluğu– Hak ile Hakk’ın birleşmeleri; Peygamberler, Sahabîler, Veliler ve Fazıllar, nihayet bütün mümin ve Müslümanların hisseleri ile, örtülü kalmışların hakikatlerinin tecelli ettiği yer!)… DÜVE-Sığır yavrusu: 21: CEDÎD-Yeni. Yenileyici. (Vahîd-Yalnız, tek. Benzeri olmayan, hiçbir varlıkla müsavî olmayan ve tek meâlindedir. Allah Sevgilisi’nin bir ismi: 28: Hakk-Kazıma, oyma. Maden üzerine yazı işleme, levha… Ebu Süleyman-Horoz: 200= 1199: Vahîd-i Kıyas… Selacike-Selçuklular: 199: Ayasofya… Eser-Bir hususa dair Allah Sevgilisi’den rivayet bulunması. “İstanbul’un Fethi”: 701: Osmanlı… Basiret-Hakikatiyle kalbiyle hissedip anlama. Feraset. Yer üstündeki kan: 702= 1701: Ahmas-Beşte birler… Varis-Kanı yerde bırakmayanlar. Kanıtı yüklenenler: 707: Varis… Kanıt: Kanı-Te… “Kan-Maden” mertebesi, Allah’ın Azîz ismi ve Kamer menzillerinden “Zabih-Nefsi kurban edilen, kurban kesen” ile ilgili; öncesi, Sad harfi ve Kamer menzillerinden “Belde” ile… Te harfi-Kamer menzillerinden, Kalb ile ilgili: 400: Taht-Kürsî… Fikir Kahramanı: 707: Aksiyon)… 21+SİSTEM. (Arş altı Kürsî mertebesi ile Vav harfinin işaretlediği “Yüksek Mertebeler” arasında 21 Sistem var!): 591: LASANÎ-Vahîd, tek. İkincisi olmayan. (Kürsî-Abdülhakîm Koltuğu. Sistemler sistemi… Lâ-Sanî: İkincisi yok, varlığı zarurî olan, kendinden)

*

ŞİR’A-Şeriat: 575: TASAVVUF-Şeriatın derinlik buudu, onunla var olan… AŞERE-On. Hakikat. “Tırmalanan”. (Kıpçak Lûgatı’nda, Çin: En yüksek doruk, zirve, “bit”: 63: Çin-“Derleyen, toplayan” mânâlarında birleşik kelimeler yapılır… LEVHA: 15 Ekim 1986… İmâm-ı Rabbanî Hazretleri’nin ifâdeleriyle, Âyetler’in tefsiri de içinde bir bahis düşünüyorum… Bahis, mücadele ve yenmeye dair… Bununla ilgili olarak, merdivenden inen bir Çinli ile kılıçla çarpışıyoruz… Ben hemen bir odaya kaçıp kapıyı kapatıyorum… Çinli’nin kılıçla kapıyı kırmasından korkarken, Üstadım’ın bu hâlime uygun olarak politika ile ilgili bir sözünü hatırlıyorum… Sin-Çin. Yeni kırkılmış deve yünü: 150: Mask-İngilizce, “Kelb başı, tilki kafası” demek… Üstadım: “Aklın aklı olsa, gönül olurdu!”… Sin-İnsan: 150: Aks-Bir şeyin evvelini ahir, ahirini evvel yapmak… Alîm-Bilen: 150: Seyf-Kılıç. Fely, keskin kılıç, şiirin ince mânâlarını çıkarmak, bit toplamak. Kalem, Kamer menzillerinden “Seretan-Yengeç-Naht-Baş vuran”… Fail: 151: Mehdî Muhammed… Levha: 2 Ocak 1987… Üstadım’ın bir yazısı… “Sin, iki kişidir!” diye yazılmış… “Bu yazıyı daha önce hiç görmemiştim!” diye düşünüyorum… Ve “sin” üzerinde çok durduğumu ve onun “Çin” ile ilgisini… LEVHA: 26 Nisan 1988… Rahmetli Halil Ağabey’e, emekli olduğu Eskişehir Milli Eğitim Bakanlığı Kitabevi’ni anlatıyorum: “Öyle değişmiş ki o cadde, ne kitabçı kalmış, ne orada çalışanlar!”… Bana Çince’den tercüme edilmiş bir kitab veriyor ve okuyup okumadığımı soruyor, “onlar bana hediye ediyorlar, ben de sana!” diyor… İşân: Onlar, şanlı tasavvuf kahramanları… Halil: 78: Hakîm): 575: MESELE-Gölge. Asılla var olan… ARŞA-Arşla var olan. Kürsî. Gemi güvertesi. (Güverte: 631: Kaftan… Mütesalik-Tırmanma, tırmanıcı: 631: Hakî-Anlatıcı, anlatan): 575: SEMALE-Tereyağı. “Sızan yağ, sızan ilim”… MÜESSEL-Müebbed. Devamlı. Sanat. Mülk: 576= 1575: MÜKATELE-Hak ve batıl mücadelesi, vuruşmak, çarpışmak, darib… 21+SİSTEM-(Sistem: Mesele): 596= 1595: ESKİŞEHİR-Abdülhakîm Koltuğu’nun yan mermerlerinin alt kısmında, bir yanında Bursa, diğer yanında Eskişehir yazıyor; rüyâda gelen mânâ… SADAKAT-Dostluk. Vefalılık: 595: TEVFİK-Uygun düşürme, uygun etme, muvaffak kılma… TASADUK-Birbirine inanma: 596: KELSEME-Cem olmak, toplanmak… TEFKİH-Öğretme, anlatmak. “Fıkıh-Anlayış” öğretme: 596: TAKFİYE-Birbiri ardınca olmak. Kafiye yapmak… İKTİSAD-Tasarruf. Beyt ve kasideyi birbirine vasl ile uzatma: 596: TEVKİF-Bir kimsenin koluna bilezik takmak. (Rüyâda gelen mânâ; kolumdan bilezik gibi şeyleri çıkarmam üzerine, annem “niye çıkardın oğlum, baban onları sen doğduğun zaman koluna taktı!” diyor… Kelebçe: Bilezikler. Tevkif için takılan bilezikler… Keleb: Köpek. Basiret. Tag. İcâd. İbda’. Köprü… Köprü: Üstün insana. Nasslara… Aynı rüyâdan: Yıldızım Tag-ı Sagir imiş!)

*

PENTAGON-Beş köşeli. Yıldız. (Pentagon: ABD’de Milli Savunma Bakanlığı binası ve askeri liderliği… Pentagram: Beş köşeli yıldız… Pentacle: Tılsım olarak kullanılan beş köşeli yıldız… Pentagram: Pent-agram… Pent: Kalem. “Kapanık. Hapis. Dışarı vurmayan”… Agram: Hiç… Grama, İspanyolca’da “çimen, yeşillik” demek; rüyâ, düş… Pent-Grama: Dışarı vurulmayan düş… Kartal’daki Duran’ın Telegram düşlemeleri için, “anlatmaya kalksa ne olacak, deli diye içeri tıkarlar!” dediği hâl, n’idüğü bilinmez olması bakımından, köre renk tasviri kadar çetin bir iş!): 139: PEN-TAG-ON-(Pen-Pent, dışarı vurmayan ben, iç ben: 53: Ahmed… Cin: 53: Dünya Çapında bir hâdise… Tag-Basiret. Kemer. İcâd: 30: Yek-Bir, birlik olmak… Müşahhas-Şahıslanmış, teşhis olmuş: 30: Kedu-Kafatası. Gök. İngilizce, “Skull, kafatası, ekol”… On: 56: Mübdi’-Yaratan. Gizli sırları açıklayan. Başlayan… Pen-Kalem: 53: Ben-Harman, çiftçi. Üzüm bağı Hindu, vücuttaki siyah nokta… Ben’de harman; On-Pîr)… İNGİLİZ-(İn: Göz, görmek-tal’a, mağara, Hindu… Hindu-Zuhal yıldızı: 65: Necib… Gil: Kil, kelâm… İz: Belirti. İzin. Eser. Yevm. Ân): 138: SEMBOL-Remz… FRANSIZ-Açık yürekli, hür, samimi. (Nefs muhasebesinde, “Kendini bilen Rabbini bilir” çizgisinde bir yevmiye: Ben kendimi yokladığım zaman, yazdıklarımda samimiyim!): 417: İHTİVA-İçinde bulundurmak, içine almak, havi olmak, şâmil olmak. Bir şeyi toplamak ve korumak… İNGİLİZ-FRANSIZ: 555: SEMBOL NECİB Fazıl Kısakürek… ÜÇ 5 TOPLAMI: 15: BD-İBDA’… İN-GİL-İZ ASKERİ: 498: FETHÎ-Fetihle alâkalı. Ferahlık verici. (Salih Aleyhisselâm’da tecelli eden hikmet, Fütuhî)… F-RAN-SIZ ASKERİ-(Fe harfi, mecazî olarak Vav harfi yerine de kullanılır; Allah’ın “Kaviyy-Kuvvetli” ismi, melekler mertebesi ve Kamer menzillerinden “Sa’du’l Ahbiyye” ile ilgili… Ahbiyye: Kıldan göçebe çadırı. Göçebe Türkler… Hiba: Ahbiyye’nin çoğulu… Hiba: Bahşiş. Caba… Ran: Karaçay-Malkar Lûgatı’nda “Kaya kovuğu” mânâsına gelir. “Mağara”… Aynı Lûgat’ta, Sız: Hatt, yazı, çizgi,  çalmak-ilma’… Yine, Sızga: Çizgi, hat, yol, detay, caba… Sız: Sızmak): 777: MİBZELE-Her gün giyilen kaftan,  günlük elbise. (Bolu Dağı Kaftanı ve Yevmiye’yi hatırla!)… ÜÇ 7 TOPLAMI: 21: RAHMAN Suresi 20. âyet… SAYDALE-Eczahâne (Üstadım: Bir eczahânedeki ilâç şişeleri arasında kurtarıcı keyfiyet, bir havanın dibindeki 50 gramlık keyfiyette görünüyor… Küll-Hep, bütün, hepsi: 50: Havale-Bir işi veya şeyi başka birine bırakma, ısmarlama… Hamsin-Elli: 760: Zât-ül Hareket-Kendinden hareketli. “Kendinden zuhur”… Hamsin Gram: 2001: Yirmibirinci asır… 2001’in sayılar toplamı: 3… Üç: 9: İbda’-Numunesiz bir şey yapmak. İzhâr etmek. Bir şeyden diğer bir şeye çıkmak… İbda’-İcâd. Köprü, Tag. “Birisine sermayesi kendine âit olmak üzere sermaye vermek”: 78: Hakîm): 139: AKLAN-Diş sarılığı. Sürülecek yağ ve merhem. İlim ve fikir. Cilâ verecek nesne, zührüf, irfan. (Zühruf: Zü-Huruf… Zü: Sahib… Huruf: Harfler… Aklah: Halka. Sıfır. Zirve)… 139’un sayılar toplamı: 13: EHAD-Bir, tek. Tek başına kalmaya muttasıf sıfat-ı kâmileyi câm’i olan… HİCA-Bilmece, bulmaca. (KKM): 13: SALİH MİRZABEYOĞLU-Üstadım’ın “bütün hüviyetinle görüneceksin!” dediği KKM Takdim yazısının sahibi.

*

 NEWYORK-Yeni şehir. Yeni keşfedilen yer. (New-Yeni: 56: Mecaze… York-Keşfedilen yer: 316: Berkiyye-Şimşek gibi. Tele-graf. Telegram… İşe-Casus, hafiye. Orman: 316: Serüven-Macera. Baş gelen sergüzeşt): 373: MÜSTEBDİ’-Kârı veren kişiye aktarılmak üzere sermaye verilen kişi. (Batı dünyasının fikir ve sermaye sunuşundaki genel hâli)… ŞİKENC-Kıvrım, büklüm. İşkence: 373: YEKÇEŞM-Tek gözlü. Ur. Dişi kelime “Güneş”. (Hakdan-Dünya, arz, yer: 676: Hadi’-Hileci, aldatıcı… Telegram: 676: Avret-Kadın… İngilizce, Urania: Astronomi müzü. Afrodit isimli, mitolojide güzel kadın sembolü… Uranium: Kimya’da uranyum… Rusça’da, Uran: Uranyum… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda, Ur: Vurmak. Çakmak. Kaplamak. Esmek. Tokaçlamak. Tepmek. Eliz… Fransızca, Uranie: Madagaskar kelebeği… Fransızca, Urane: Uranyum oksit… Uranisme: Kabul edici müessir)… ZİYARET-Görüşmeye gitmek: 618: MEB’US-Gönderilen. Allah tarafından gönderilmiş olan. Öldükten sonra dirilen. (HE, Allah’ın “Bais-Elçi gönderen” ismi, Levh-i Mahfuz mertebesi.)

*

ZENCİ GARSON-(Siyahî-Gizlice servis yapan… Zenci: Zen-Ci… Zen: Kadın. Kabul eden. Vuran, kesen, atan… Rüyâ’da gelen mânâ; Ali Hışıroğlu benim için, “oradan oraya kesip atar, hiç bakmaz!” diyor… Ci-Nisbet eki: 13: Salih Mirzabeyoğlu… Garso: Gar-Son… Gar: İstasyon. Mağara. “Hindu, ben”… Sun’-Yapmak. Eser, yapılan iş. Tesir. Güzel iş yapmak, sun’i bedi’: 200: Ebu Süleyman-Horoz): 1408= 409: MUSA Mirzabeyoğlu… NECİB Fazıl Kısakürek: 1417=  418: MUSA Mirzabeyoğlu-Musî, Müzî Mirzabeyoğlu… HADÎD: Demir, çelik. Sert ve kaviyy olan. Çabuk anlayışlı, keskin, öfkeli, hiddetli, titiz. Hudut ve sınır komşusu. “Hadd-i zâd”… Demir, simgesi Fe; “bir geçiş madenidir… Hayli yumuşak, beyaz, manyetik bir metal ve tabiatta birleşikler hâlinde bulunur. Demir, kandaki alyuvarlar için gerekli olduğundan, beslenmede önemli bir yere sahibtir!”… Demir’in sembolü, Merih… Merih yıldızı, Koç Burcunda “Önemli ve Hareketli”, Akreb Burcu’nda “Sabit”… HADIYD: Oturaklı yer. Dağ eteği. Zir. Kâinatta, Ay’ın veya başka bir yıldızın dönüşünde dünyaya en yakın nokta… HADÎD Suresi 25. Ayeti –“Meâli: And olsun, biz Resûllerimizi açık delillerle gönderdik. Beraberlerinde kitabı ve mizanı da indirdik ki, insanlar adaleti ayakta bulsunlar. Kendisinde fayda ve kuvvet bulunan HADÎD’i de indirdik ki, Habîbi’ne ve Resullerine gaybî olarak kimin yardım ettiğini bildirecektir. Muhakkak ki, Allah, Kaviyy ve Azîz’dir”: 10418: TEBAHÎ-Kendini medîh etme… Allah Sevgilisi’nin,  Kul’un O’nu Medîh ve senâda ne kadar aciz olduğunu gösteren duası: “Yarabbi, sen kendini senâ ettiğin gibisin!”… Üstadım: Allah, başka varlığın O olamayacağı Varlık’tır!
 

21 SİSTEM
FİZİKTE HER ŞEYİN KÖKÜ

 
HABLULLAH: Allah’ın ipi… HABİBULLAH: Allah Sevgilisi… Mutlak ve Mutlak âmeli temsil eden… Not: “Nazariye-Teori”, kümeleşmeye bakan faraziyelerdir, doğrulanmayı beklerler. “Süper String-Olağanüstü ip” ismi verilen ve “Her şeyin teorisi” sıfatı atfedilen teoriyi bir fark ediş olarak kabul ederken, başta işaretlediğimiz hususun bir NASS kabulü olmasının eksikliğini tesbit etmememiz mümkün değildi, bu yüzden akıbeti de havada kaldı. “Eğer Uzay-Zaman çok sayıda buuda sahibse, bizler niçin sadece üç buudu ve zaman buudunu hissediyoruz?”… UZAY: Uz-Ay… Karaçay-Malkar Lûgatı’nda Uzay, “Gecikmek, geçmişte kalmak, uzaklaşmak, sürüncemede kalmak” demek. “Hâdis-Sonradan olma” insanın Kamer menzilleri ile ifâdeli hâlinde toplu ve sınırsız zamanını tâ ezelden mânâsıyla belirten güzel bir kelime. “Sürünceme”; ister “kaos”, ister bir yumağın “ezelî ve ebedî” nitelikte açılabilir keyfiyeti olarak anlamalı. Bu şekilde, 4 buudta, bizim “Kürsî ve altının meydana getirdiği 21 sistem”, BERZAH âlemi hakikatlerine, neticede Mutlak İrade’nin “gecikmiş bir filizi” olan hâdis varlığının İnsan Şuuru’nda temsiline varılır. Sözkonusu Teori bu mânâda doğrudan doğruya BD-İBDA “İslâma Muhatab Anlayışı”nı doğrulamaktadır: Süper sitring teorisi, bir zaman gerçekten hakiki bir “Her Şeyin Teorisi” rolünü yerine getirebilir göründü; tâ ki fizikçiler meselelerin farkına varana kadar. Sadece üç buudun açılması ve genleşmesi meselesi bile sırdı. Modalar değişti ve Teoriye ilgi azaldı; her ne kadar Teori bir dizi kavrayışlar ve Amerikalı fizikçi Ed Witten’ın “Aksiyomatik Alan” teorisi gibi ilgi çekici bir matematiği öne sürülmüş olsa da… Bugün yine pek çok fizikçi, “Her Şeyin Teorileri”ni bir zaruret olarak ileri sürmekte ısrar etmektedirler; her ne kadar onların ardındaki matematiğin son derece zor ve müşahhas tahminlerinin sayısının çok az olduğu ispatlanmış olsa bile. Bu, bazı fizikçileri, gerekli olanın MİHRAKSIZ DAHA ÇOK FİKİR VE YENİ MATEMATİK DEĞİL, hem “izafiyet”, hem de “kuvantum” teorisinin ardında yatan DAHA DERİN bir teoriye (Hakikate diyelim) âit esaslı görüşler olduğunu düşünmeye sevketmektedir.

*

BİR NOT: Şekil veren, ama kendi o şekil olmayana misâl, şekli kabul eden, ama kendi o şekil olmayan ayna… Ve, sonsuzca yaklaşılmasına rağmen bitişilmeyen TEĞET misâli: Paradoks mantığa âit, bir at ve ondan 10 metre ileride bulunan Kablumbağa yarışı… At 10 metre gittiğinde, Kaplumbağa 1 metre gidecek, At onu hiçbir zaman geçemeyecektir. 100 metrelik mesafenin şu artısında At’ın onu geçebileceği hesabı, mantığı berbat hâle getirmekte… Mesele şudur: Kaplumbağa’nın “Onda bir” ileride oluşu, At’ın hiçbir zaman ilerlemesine mâni olarak değil, “Teğet” hakikatine göre mümkündür. Kâinat’ta hareket eden herşey, eğik bir çizgi –dairevi– bir hat izler. Bu şekilde bakılınca, hem At, hem Kaplumbağa, aynı hakikate tâbi. Yarışın başından itibaren teğet olunan nokta hep 10’da bir ileri mantığında, At’ın ilerleyiş çizgisinin gittikçe açılan eğikliğinin, Kablumbağa’nın hiza çizgisini takibi, ona teğetidir. Bu teğet, At’ın gidişinin ister sonsuzluğu, ister kendi dairevî hareketinin kendi dairesini tamamlamaya doğru dönüşü olarak düşünülsün böyledir. Teğet noktasının tesbitinden sonra, neticede Kaplumbağa dairesinin hep At’a teğel olması, onun “kuşatan”  oluşunu –ileriliğini– verir.

*

KEMER MENZİLLERİ’nde sonsuzluk, her menzilin bağlandığı DAİM İP, her menzilin dairevî kendi Hatt-ı Zad’ını kuşatıcılığı da ipte “düğüm-hissesi” gibidir… ARŞ’ta tayyün eden, Allah’ın yaratması ile ilgili “İlk Akıl, Levh-i Mahfuz, Küllî Taibat, Heba” mertebeleri ve onlarla ilgili “Küllî Cisim” ve “Şekil-Suret” mertebeleri… Bu ARŞ ve üstü 7 emirler âlemi’nden sonra, KÜRSÎ ve ona dair, 21 mertebe, Kamer menzillerinin sabiti olarak şudur: Kürsî, Atlas mertebesi, Sabit yıldızlar, Birinci Sema, İkinci Sema, Üçüncü Sema, Dördüncü Sema, Beşinci Sema, Altıncı Sema, Yedinci Sema, Esir mertebesi, Hava mertebesi, Su mertebesi, Toprak mertebesi,  Madenler mertebesi, Bitkiler mertebesi, Hayvanlar mertebesi, Melekler mertebesi, Cinler mertebesi, İnsanlar mertebesi, “Yüksek Dereceler” mertebesi… İp: Bâki, daimlik, sonsuzluk… “Sonsuzun yarısı ne eder?”; yarı sonsuzluk… Hep sonsuz, hem yarım; yarım sonsuz olmayacağına göre? Demek ki, “her nakışta o mânâ”, her mertebede görünen Daim, yaratan Allah ve kulda Resûlü mânâsıdır; İP bu… MERTEBE ve MENZİLLER’i, merkezinde ARŞ ve KÜRSÎ olan DAİRE (Dair’e) Şeklinde düşünmek uygun olur!..

*

HER Şeyin Kökü: 712: BURSA-“Abdülhakîm Koltuğu’nun yan mermerlerinin birinin alt kısmında yazılı” -(Bursa’nın yazılışının tersi, Yesrib: Medine’nin eski ismi)… ENUŞE-Refah, huzur, rahatlık. Koltuk. Adalet. Merhamet. Şarab, ruh. Beğenme. “Hoş, mesud, saadetli. Genç Padişah”. (Yevmiye: Üstadım, annesi Mediha Hanım’la Beylerbeyi’nde oturduğu yıllardaki konfor merakından bahsediyor: Birgün baktım, eski koltuk takımı diye şu kadar para istiyorlar… Adam belki beş misli istese vereceğim; çünkü değeri o kadar eder, bir antika tarafı var… Ben mobilya sitilinden anlarım… Eve getirdim, annem “bu eski mobilyaları niye getirdin!” filân diyor… Tabi’ anlamadığı için!): 362: NİŞİB-Yukarıdan aşağıya iniş… Aynı ebcedle: Allah Resûlü!


Baran Dergisi 403. Sayı