Ekonomide bir süredir Merkez Bankası etrafında faiz ve dolar kuru konuşuluyor, dış politika ile birlikte ve ABD merkezli olarak. Gidişatı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doların yükselişi olağanüstü şartlarda oldu. Bir ay içinde 4 TL civarındayken 5 TL’ye yaklaştı. Yüzde 25 artış söz konusu. Bunun olağanüstü şartlarda gerçekleşmesi makul karşılanabilir. Ancak bir savaş, darbe, afet vs. gerçekleşmiş değil ki. Türkiye nisbeten savaş şartlarındayken, yani Fırat Kalkanı operasyonu sürerken dolar 50 kuruş artmıştı. Savaş ortamında bile yani. Fırat Kalkanı’nda 2,95’ten 3,58’e, Afrin’de Zeytin Dalı operasyonu sürerken 3,79’dan 3,92’ye. Son hadisede 20 kuruş artan doların bugün ne savaş ne de kayda değer bir şey olmamasına rağmen yükseltilmesi 15 Temmuz gibi bir operasyondur. Burada bir ayda bu kadar artışın arkasında farklı dinamikler aramak lazım. Burada seçimi hedef alan bir hareketlilik olduğu çok açık.

“Türkiye’nin İstikal Savaşı” 
Neden?

Kredi derecelendirme kuruluşlarının Ağustos ayında açıklaması gereken notun birden 24 Haziran öncesi çekilmesi, bir planın alameti. Mesela bir çiçeği yukarı çekerek büyütemezsiniz. Süreç ve şartları dikkate almalısınız, öne çekilemez. Piyasanın kendi işleyiş sürecini gözlem ve takibe devam etmeniz gerekir ki bunu yapmadılar. Objektifliklerini yitirdiler. Bu öne alış operasyon olduğunun açık göstergesidir.

Faizlerin artışına müdahalenin anlamı nedir?

Sayın Erdoğan’ın faiz lobisine karşı açmış olduğu savaş Türkiye’nin istiklal savaşıdır. Faize karşı başarılı olduğumuzda gerçek istiklal o zaman kazanılmış olur. Küresel para baronları ülkeleri bu şekilde kontrol edebiliyor. Doları yükseltip iktidarları korkutuyorlar, çünkü piyasa fiyatları altüst oluyor. Seçim kaybetmek, ayaklanma, teröre yol açar korkusuyla yöneticiler üzerinde baskı oluşturuluyor. Yöneticiler elli kişilik gösterilerden de korkabilir. Daha büyük olaylara sebeb olabilir korkusuyla faizler yükseltiliyor. Faizin yükseltilmesi şu demek, devlet tahvil senedi, bono satıyor. Mesela yüz liralık bir senedi sattığında faizler 13,5 idi. Yani mesela üç ay içinde yüz liralık senedi 113.5’a geri alıyor. Bu son operasyonla 16.5’a çıktı. Faizlerin çıkması demek hazinedeki gelirin, milletin parasının değer kaybetmesi, sömürülmesi demek. Bu kısır döngüyle hegemonyalarını kurdular. 2002 seçimlerinden önce faizler yüzde 74’e vurmuştu; düşünün. Gezi olaylarına kadar bu faizler yüzde 4’e düşmüştü. Sayın Erdoğan’ın faize karşı verdiği mücadele tüm yatırımlardan daha önemlidir.

“Amerika’yı Kötü Günler Bekliyor”
Dolar hâkimiyetiyle hangi sonuçların alınacağı düşünülüyor? Batı’nın kendi teşkilat ve düzeni içinde de karışıklık sözkonusuyken?

Batı, kendinden korkan yöneticiler buldukça sonuç alır. Faizi yükselten yöneticiler buldukça alır. Onları bulamadığında mevcutta kim olursa devirmek için darbe düzenliyor. Terör ve suikaste başvuruyor. Bunların hepsi Erdoğan’da denendi, fakat başaramadılar. Donald Trump 8 Kasım 2016’da başkan olmuştu. 2016’nın 13 Eylül’ünde Trump’ın kazanacağını yazmıştım. Amerika’yı kötü günler bekliyor demiştim; nitekim görüyoruz. Amerika çatırdıyor. Amerika’nın başına Trump gibi birinin getirilmesi boşuna değil. Orada kararları veren evangelist güçler Trump’a istediklerini yaptırıyor. Amerika sürekli saldırgan politikasıyla kendini AB içinde de yalnız bulmaya başladı. Nükleer enerji anlaşmasındaki tutumu mesela? Amerika parçalanacak. Amerika dünyayı bir “kıyamet savaşı”na zorluyor. Ve İsrail’in hedefi de bu. Kıyamet Savaşı çıkmazsa “Mesih” gelmeyecek. Mesih’in gelmesi için kıyamet savaşı çıkarmaya çalışıyorlar. Amerika’yı da Amerika’ya parçalatmak gayesindeler. Şu an Çin’i güçlendiriyorlar ama onu da birkaç on yıl içinde parçalatacaklar. Dünya yüzeyinde bin devletli bir federasyon düşünülüyor. Merkezde Kudüs. Uzun vadede plan bu. Bush’un saldırgan politikalarının ardında da aynı plan vardı.

“Sorosçu Hareketler Devrede”
İtalya’da da dikkat çekici gelişmeler oluyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Güya sempatik liderleri iktidara getiriyorlar. Türkiye’de Selahattin Demirtaş ismine çalıştılar. Yunanistan’da Cipras, Fransa’da Macron, Kanada’da Justin Trudeao, İtalya’da “5 yıldız Hareketi”, İspanya’da Podemos Hareketi… Bunların hepsi Soros hareketleridir. Bu tür hareketler bulundukları ülkelerde “Arap Baharı” türü savaş ve katliamları beraberinde getirecekler. Dünya çapında 1000 devlete ulaşma süreci devam ediyor. İtalya’daki 5 yıldız hareketinin de yüzde 2-3’lerden yüzde 25’lere gelmesi inanılır gibi bir şey değil. Fransa gibi güya demokratik sistemin en sağlam olduğu, sağ ve solun Fransa merkezli en güçlü olduğu bir ülkede ne sağ ne de soldan bir ismin gelmeyip, güya “yürüyüş hareketi”nden Macron’un seçim kazanması inanılır bir şey değildir. Zaten gizlemiyorlar kendilerini. Rostchildlerin bankasında “finans uzmanı” olarak çalışıyor ama mezuniyeti felsefe! Türkiye’de felsefe mezunu birini bankaya alacak olsanız kredi kartı satış işine koyarlar belki, finans uzmanı olarak almazlar. Macron iki yıl içinde bankanın da ortağı oldu.

Aynı şey Güney Amerika kıtası için de söz konusu. Venezüella lideri Maduro ülkesinde olanları değerlendirirken yine ABD’yi işaret etti.

Dünyada büyük, sağlam ve güçlü devletler bırakmamanın peşindeler. Brezilya’da, Venezuela’da deniyorlar. Sovyetler Birliği’nde, Yugoslavya’da, Libya’da başardılar. En son Libya’yı üçe böldüler. Yemen’de başardılar. Suriye’de ve Irak’ta henüz her şey bitmiş değil ancak aynı durum burada da yaşanıyor. Venezüella seçimlerini kazanan Maduro’nun meşruiyetini sorgulatmak için seçimlere katılımın düşüklüğünü ileri sürüyorlar. Veya başka ülkelerin nüfusuna katıp o ülkedeki nüfusu şaibeli hale getiriyorlar. Oysa yıllardır ekonomik operasyonlar, ambargolar uygulanan ülkeyi terk eden nüfusun bir kısmı Brezilya, Ekvador, Arjantin, Şili gibi ülkelere dağıldı. Bunun sebebi de Amerika’ydı.

Bütün bunlar demokrasi ve özgürlük diye diye gerçekleşiyor?

Tabiî… Demirtaş mesela, “ben Türkiye’den parça koparacağım, sonra onu Irak, İran ve Suriye’deki parçalarla birleştireceğim” diyemez. Demokrasi, barış diyecek. 6-7 Ekim’in neresi demokrasi? Şu bu hakları diye diye kitleleri ikna edebiliyorlar. Şu an dünyada 196 devlet mevcut. Bu rakama dâhil olan 40 devleti 1989’dan bugüne ürettiler. Küçük yapılar ayakta kalmak için güçlü yapılara yaklaşmak zorunda. Bunlar da gönül rızalarıyla en tepeye bağlanacaklar. Kılıçdaroğlu’nun “Suriye’de ne işimiz var” deyişi veya “hendekteki arkadaşlar” deyişi de malum parçalama planlarında yerini buluyor. Afrin operasyonuna karşı dururken, Türkiye’ye karşı kurulacak orduya seyirci kalınacak? Görüldüğü gibi bugün artık bir başka ülkeye ordu göndermeye gerek duyulmayabiliyor. Kendi ülkelerinde kullanılacak yapıları bulabiliyorlar.


Baran Dergisi 595. Sayı