Batıcı hayat tarzının tezahürü olan, pislik dolu bir bataklık...
İşte bu bataklıkta sahte kahramancılık oynayan, manadan nasibini almamış, gayet tok sözlü ve kibir abidesi, merhamet mefhumundan şiddetle nefret eden, cemiyet hayatında bir hayat kadının yanında bile zerrece değeri bulunmayan, aile hayatı kuramamış, ömrünü mesleğine veren otel odalarında hayatını ikame eden bir adam. “Reis Bey”.
Bataklığın kökü olan Batıcı sistemi kurutmak yerine bataklığın sivrisinekleri ile uğraşan Reis Bey’in yakın arkadaşı garip sima “Savcı”.
Sistem tarafından kuşatılan reis ve savcı, önüne gelen her insanı merhametsizce muhakeme etmek suretiyle ya mezara ya hapse gönderen, acımasız iki insan tiplemesi. Reis Bey’e göre merhamet “ağızların iğrenç sakızı”.
Merhametten ve manadan bu denli nefret eden, kalbi mühürlenmiş olan Reis Bey, ömrünü törpüleyen otel odasından  her günkü gibi vazifesi başına gelir. Cübbesini giyer ve makamına oturur. İlk muhakeme için karşısında bir genç getirilir. Bu genç adam, Paris'te felsefe tahsili yapmış, kültür sahibi bir insan tiplemesi. Suçu “ANNE KATİLİ OLMAK”.  Annesinin katili olmasa da, suç bu mağdur ve maznun üzerine kalır. Sistemin mağduru ve mahkumudur her veçhesi ile. Sistem bataklığından üreyen sinekler yani Kumar ve kokain müptelası olan genç, annesinin on gün evvel öldürülmesi üzerine birinci şüpheli şahıs olarak tevkif edilir ve Meşhur Reis Bey’in huzurunda hesaba çekilir. Reis Bey gibi merhametten zerrece nasibini almayan bir adam karşısında bu suçtan muhakeme edilmek idamın ta kendisidir.
Ve öyle de olur.
“Annemi öldüren ben değilim” diye ne kadar feryadı figan edip ağlasa da genç adam, Reis Bey dinlemez. Ve katibe yaz der; “sanığın idamına”.
Genç adam boynuna vurulan mazlumluk tacı ile bambaşka adamdır artık, melâike bir tavır ile idam gününü beklemektedir. Hücresinde siması bembeyaz hale bürünmüş, tevekkül makamına yükselmiş ve başına gelen bu belayı rahmet ve fazilete çevirmek suretiyle kabullenmiştir.
Nihayet o gün. Genç adamın infazı gerçekleşecektir. Hapishaneye gelen, doktorun murakabesinin ardından, mahkum darağacına doğru götürülmek üzere hücresinden çıkartılacak ve müdürün odasına gelecek. Hapishane müdürü, son derece kaypak ve yalaka bir tipleme. Güç kimdeyse onu kollayan ve mazlum zalim bilmeden hayvani bir hayat süren bir adam. 
Mahkum gencin odaya gelmesinden bir dakika evvel savcı ve Reis Bey, Müdürün odasına teşrif edip idamı tasdik ederler. Tam bu sırada idamlık genç, Müdürün odasına getirilir. Yüzü tevekkülden nurani bir çehreye bürünmüş artık kadere tam manasıyla teslim olmuştur. Reis Bey genç adama şöyle bir bakar ve genç adama şu sözleri söyler: “Ölümü metânetle karşılamanız güzel. Sizden yeni bir adam peydahlanmış. Yazık. Avrupa’da felsefe tahsili, şu bu derken her şeyde yarım kalmak. Kumar, eroin ve nihayet anne katilliği. Ağlanacak hal.”
Bu sözler karşısında dik bir tavırla, hayatını agoranın kirli mahzenlerinde yaşamış genç adam şu ibretlik sözleri söyler ve Reis Bey’in akıl krizini başlatır: “Etmeyin Reis Bey, siz ağlayamazsınız. Ağlayabilseydiniz anlayabilirdiniz. Siz merhametten acıma duygusundan yalnız kötülük doğacına inanmışsınız. Yerine göre haklısınız. Fakat ondan ne büyük iyilik doğacağını unuttuğunuz için en büyük hakkı kaybediyorsunuz. Rahmet kaldırılmış sizin kalbinizden. Buz çölünde  yol alıyorsunuz. Reis Bey, mühürlü kalbinizin açılmasını dilerim. Allah sizi de arındırsın.”
Hapishane müdürünün “bu kadar vaaz yeter” sözüyle Murat isimli idamlık genç darağacına götürülür ve infaz edilir. İnfazdan çok kısa süre sonra gerçek katilin gelip teslim olmasıyla zavallı Murat’ın masumiyeti tüm yurtta konuşulan bir hadise olarak ayyuka çıkar. Reis Bey bu olayın ardından istifa eder ve büyük bir üzüntüye garkolur.
Büyük tefekkür hamleleri, ulvi çilenin eseridir. O tok sözlü ve insanlıktan nasibini almayan Reis Bey, bu hadisenin akabinde yeniden doğar. Üstad Necip Fazıl’ın benzetişi olan fildişi kulesini yıkarak cemiyetin orta yerine kendini atar. Zavallı Murad’ın “ağlayabilirseniz, anlayabilirsiniz” sözüyle beraber, anlamanın varolmanın, ulvi çilenin içinde hidayete ermenin yegane anahtarını ağlamakta görür. Ve Reis Bey, gözünün yaşı kurumasın diye, kendi tabiri ile hayattan vazgeçer. Derin bir nefs muhakemesi ile varlığın asıl menbaını keşfe çıkar...

Baran Dergisi 348. Sayı