Kürt hareketi ile CHP’nin yan yana saf tuttuğu siyasî savrulma hakkında neler söyleyebilirsiniz?
“Çözülme” diye bir kitap yazmıştım, şu anda “Kemalizm’den Apoizme” isimli bir kitap yazıyorum. Türkiye’de seküler siyaseti işliyorum. “Çözülme” esasında Türkiye’de konuşulmayan, dillendirilmeyen sivil bir Kürt tarihidir. Mevcut bilinen tarih, yazdırılan tarihtir, yaşanan tarih değil... Bizim kültürümüzü tahrif etmek üzere kurgulanmıştır. “Çözülme” kitabımda M. Kemal’den Tayyip Erdoğan’a kadar siyasî arenada tebarüz etmiş liderlerin Kürt meselesine bakışları ve pratiklerini işledim. Esasında bu mesele Osmanlı’nın yıkılıp tek parti iktidarının kurulduğu süreçte başlıyor. M. Kemal, Kürt halkını iki şey ile kandırdı. İlk olarak “Ben hilâfeti asla kaldırmayacağım.” dedi; ikinci olarak ise “madem Osmanlı yönetimini istiyorsunuz saltanatı da kaldırmayacağım.” dedi. Bu süreçte Kürt önderlerine, meşayıhlarına, aşiret reislerine  M. Kemal mektuplar yazdı. 1919’da Sivas Kongresi’ne gidilirken o mektuplar bizim büyüklerimize ulaştı. Kimi büyüklerimiz M. Kemal’in yalan söylediğini belirterek gitmediler kongreye.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun dedesi Hacı Musa Bey de dönemin önemli Kürt önderlerinden birisiydi değil mi?
Evet. Zira kitabımda da kendisinden bahsettim. Mutki’nin Hoyti aşireti lideridir kendisi. Hanedan bir ailedir. Osmanlı döneminden itibaren Ruslara ve Ermenilere karşı cephede, milis kuvvetleriyle fevkalade mücadele etmiştir. Din-i Mübin-i İslâm için gayret sarfetmiş bir Kürt liderdir. Allah onun torunu olan ve aynı mücadeleyi veren Salih Mirzabeyoğlu’na da rahmet eylesin. Hacı Musa Bey, 1916 senesinde kendine ait bir milis kuvveti oluşturmak suretiyle Ruslara karşı savaşlara katılır ve kahramanlıklar gösterir.

Gülizar isminde genç bir Ermeni kızı var, ister ama vermezler. Bunun üzerine kaçırtır. Gülizar Müslüman olur evlenirler, Ermeniler ise ayaklanır. Musa Bey Ermenilere karşı mücadele etmiş birisidir. Ermeniler orada Müslüman Kürtleri katletmiştir, bunu Kızılbaşlar ile beraber yaparlar. Kılıçdaroğlu’nun Kureyşan Aşireti’ne mensup olduğu, Seyyid olduğu filan iddia edilmiştir. Kureyşan Aşireti, 25 Temmuz 1916’da Ruslar Erzincan’ı aldığı gün Ovacık’ta bir Alevî Devleti kurar, devletin ömrü 15 gün sürer, Osmanlı onları tarumar eder. Fakat Ruslar ile beraber 6 bin 500 Müslüman Kürd’ü katlederler. Batı dünyası da Müslümanlara karşı Ermenileri destekler. Sultan, Hacı Musa Bey’e bir sene Mekke-i Mükerreme’de ikâmet etme hususunda göstermelik bir sürgün cezası verir. Sürgünü müteakip tekrar gelir.

Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’na yapılan zulüm bence doğrudan Fetö ile alâkalıdır; Fetullah Gülen’in Ermeni oluşu ile alâkalıdır. Dedesi Ermeni’dir. Eski emniyet müdürü Cevdet Saral Feto’nun dedesine kadar araştırmış şeceresini, gerisini ben araştırdım. İbrahim Pasinî Bey, Feto’nun dedesini mahiyetine alır. Çocuğu büyütür, evlendirir. Osmanlı-Rus harbi patlar. Kürt İbrahim Bey de Musa Bey gibi mücahid biridir. Cepheye gider. Hanımı, kızı ve gelini evde kalır. Mühimmatı bitince eve ricat eder. Öldürülürse karısını, kızına, gelinine tasallut edecekler. Eve döner, selâmlıktan haremliğe geçer; Feto’nun dedesi selâmlıktadır. Ruslar onu takip eder ve konağın etrafını kuşatırlar. İbrahim Bey mühimmatını alır, hanımı önünü keser Kürtçe bir ağıtla “sen gidersen Ruslar seni öldürür, seni öldürdükten sonra da eve girip namusumuza göz dikerler, senin ailene leke gelir önce bizi öldür” der. Çaresiz bir şekilde hem hanımını hem kızını hem de gelinini öldürür. Ruslar Feto’nun dedesine İbrahim Bey’in aile efradından birisini kendilerine vermesi halinde bağışlanacağını söylese de, silah seslerini duyan Feto’nun dedesi İbrahim Bey’in evdeki aile efradını öldürdüğünü anlar. İbrahim Bey, Ruslar haremlik kapısından içeri girince Ruslar onu öldürmeden gaz yağını üzerine döker ve kendisini yakar. Feto’nun dedesi işte budur; Feto Ermeni’dir. Feto’nun Mirzabeyoğlu’na düşmanlığı genetiktir. Bir nevi Hacı Musa Bey’in Ermenilere yaptıklarının intikamını almaya kalkmıştır. Feto, Müslüman Kürtleri asla sevmedi.

Niçin sevmez? Ermeniler ile Kürtler arasındaki mesele tam olarak nedir?
Ermeni Diasporası’nın Türkler ve Kürtlerle alâkalı olarak iki talepleri var. “Türklerle toprak davamız var, Kürtlerle kan davamız var.” derler. Ksenophon Anabasis adlı eserin M.Ö. 5. Yüzyılda Kürtlerin ataları olan Gutilerle Ermenilerin çatıştığını söyler. Bir Yunan Komutan olan Ksenophon, hem asker hem de seyyah olarak bölgeyi gezer. Dolayısıyla Kürtler ile Ermeniler arasındaki kan davası geçmişi çok eskilere dayanan bir olgudur. 1992’de Asala bizim maslahatgüzarlarımızı şehid ettiğinde Yörünge dergisinde bir yazı yazdım bu meseleye dair. Hep Kürtlerin Ermenileri katlettiği konuşuluyor, esasında Kürtlerin Ermenilere saldırması bir misillemeden ibarettir. Ermeniler Ruslarla ve İngilizlerle beraber olup Kürtlere saldırmıştır. Milliyetçilik akımının artışıyla Ermeni isyanları çıktı. Yerli ve millî olan Ermenilerle asla herhangi bir problemim yok. Son dönemde Pontus Rumları ile Hınçak Ermenilerinin siyaseten ağırlığının arttığını görüyoruz. Bu bir proje olarak uygulanıyor. Emperyalistler dünyayı kolay bir şekilde yönetebilmek için İslâm’ı ifsad etmeleri gerektiğini biliyorlar. Vahhabîler zaten ellerinde; Şia da tam olarak onların çıkarına göre hareket ediyor. Ne yapmaları gerekiyor? Ehl-i Sünnet’i hedef almaları gerekiyor. Ehl-i Sünnet’i hedef tahtasına oturturken de dertleri Mısır’la şunla bunla değil. Anadolu’yu ortadan kaldırmaları gerektiğini biliyorlar. Son yaşananları biraz da bu çerçeveden, Odet Yinon Plânı’nı da göz önünde bulundurarak değerlendirmek gerekiyor. Bu Yahudi plânına göre bölgede 22 ülkenin parçalanması gerekiyor.

Türkiye’nin içinde yaşanan siyasî manzarayı bu çerçevede değerlendirebilir misiniz?
Ben 70 yaşındayım ve Türkiye’deki sistemi üç bölüme ayırıyorum. 1923-1950 İngiliz vesayeti dönemidir. 1950-2003 Amerikan vesayeti dönemidir. 2003’ten bu yana ise bağımsız bir ülke olma ve kendi devletini yeniden kurma mücadelesinin verildiği dönem.

Ben Ak Parti’yi kutsayan bir insan değilim. Yanlışlarını, hatalarını, bilhassa Müslümanlara yaptıklarını eleştiriyorum. Sahayı gezen ve gözlemleyen biri olarak bunu yapıyorum. Solu da gayet iyi biliyorum. Kemalist Türklerle, Apoist Kürtlerin üç ortak noktada buluştuğunu görüyorum. Birincisi, İslâm düşmanlığıdır. İkincisi, dilde, dili tahrif ve muharref etmekte. Kemalizm’in Türkçe’de yaptığı tahrifatın aynısını HDP Kürtçe’de yaptı. Baba Tahirî Hamedanî’den bu yana Kürtlerin kullandıkları yazı dili Arapça’dır, yani Kur’an harfiyledir. Bugün bu bin yıllık anlayış değiştiriliyor. Bunun sebebi ise ümmet bilincinin ortadan kaldırmak istenmesi. Üçüncüsü ise namus anlayışındaki tahrifattır. Kadına yönelik bir takım çalışmalar ve kadının ahlâksızlaştırılması... HDP’li kadınlar namus iki bacak arasında değildir diyebilecek kadar seviyesizleşmiş ve pespayeleşmiştir. Öyle de bir nesil yetiştirilmiştir. Bu baştan sona bir projedir. Kürtleri bölmek ve Türklerden ayırmak için inançlarına yönelik bir takım taarruzlar gerçekleştirmek ve gayri İslâmî hayatı kendilerine dayatmak gerektiğini biliyorlardı. Bunun için Kürtleri hedef aldılar. Esasında sadece Kürtlere kendilerine ait bir devlet vadetmiyorlar; Ermenilere de bu bölgede kantonlar vadediyorlar. Mesela Yezidilere yönelik bir kanton projesi vardı. Diyarbakır’da hiç Yezidi yokken, Almanya’dan iki Yezidi getirdiler, birini Van’dan milletvekili yaptılar. Daeş’i bölgeye hem Kürt milliyetçiliğini azdırmak, hem de Şengal’deki Yezidileri Türkiye’ye yerleştirmek için ve altı bin Yezidi’yi bölgeye yerleştirdiler.

Müslüman Kürtlere karşı Gayri Müslim Kürt de var algısı oluşturmak için mi?
Tabiî ki... Ahmet Türk geçtiğimiz senelerde uluslararası bir Yezidiler konferansı tertipledi. O konferansta Ahmet Türk, “Yezidilere 79 sefer soykırım yapılmış ve en büyük soykırımı da Halid bin Velid (r.a.) yapmıştır.” dedi. Ahmet Türk 1971’den beri merhabam olan birisi. Kendisi benim amca oğlumun sınıf arkadaşıydı. Mardin Kızıltepelidir kendisi. Ermenilere zulüm etmek suretiyle dedesi, şato gibi bir Ermeni konağını almıştı. Dedesine Türk soyadını M. Kemal vermiştir. Yani Ahmet Türk’ün soyadını veren M. Kemal’dir. Karma karışık işler; fakat “küfür tek millettir.” Bir televizyon konuşmamda Ahmet Türk’ün Halid bin Velid hazretlerine hakaret etmesine karşı “Halid bin Velid (r.a.) ile Yezidiliğin kurucusu Adiy bin Musafir’in arasında neredeyse beş-altı asır var. Sahabeye iftira atıyorsun, özür dile!” dedim. Musafir, 1072 yılında Lübnan’ın Balbek kentinde doğmuştur. Sonra Şengal’e gelmiştir. Arap asıllıdır. Kur’an-ı Kerim’e alternatif bir kitap yazmıştır. Nasıl olur da sen Halid bin Velid hazretlerinin Yezidilere zulmettiğini iddia edebilirsin? Bunu şuurlu şekilde yapıyorlar. Kürt gençlerini İslâm’dan uzaklaştırmak için Allah’ın Resûlü’nün ashabına iftiralar atıyorlar.

Ayrıca Mardin Midyat civarında bir de Süryani kantonu projesi var. Süryanilerin en büyük diasporaları İsveç’tedir. Ermeniler daha çok Fransa ve ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yerleşikler.

Ermeniler, Yezidiler, Süryaniler ve bir de Kızılbaşlar. Dersim Alevilerine yönelik Sivas Zara’dan Erzincan Kemah’a kadar bir kanton düşünülüyor. HDP’nin kuruluş amacı bu. Devlet uyuyor mu, uyumuyor mu bilmiyorum; fakat net bir şekilde bu görülüyor.

Sezai Temelli’nin geçtiğimiz günlerde “vadedilmiş topraklar” şeklinde bir çıkışı olmuştu. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
İsmet İnönü Ermeni’dir. Kendisi, Bitlis’ten Tatvan’a giderken yolun sağında kalan Güllüce köyündendir. Oradan Bitlis’in merkezine gelir, oradan Malatya’ya gider. Malatya’da bir resmî görevi vardır. İzmirli bir arkadaşı vesilesiyle İzmirli bir kızla evlenir. İnönü Muharebesi’nin kahramanı ilan edilmek için soyadı kanunu çıkınca kendisine İnönü soyadı verilmiştir. İki erkek, bir de kız kardeşi var. Erkek kardeşinin torunu Hayri İnönü geçtiğimiz dönem Şişli Belediye Başkanı’ydı. Sezai Temelli de Seniha Temelli’nin torunudur. Soyadları Temelli olduğu için İnönü ile pek ilişkilendirilmemişlerdir. Esasında Ermeni bir ailedir ve Sezai Temelli İsmet İnönü’nün yeğenidir. Bunu katıldığım bir televizyon programında da dile getirmiş, “sen kimsin vadedilmiş topraklar diyorsun?” diye sormuştum.

Anlayacağınız Türkiye’yi bölmeye yönelik büyük oyunlar oynanıyor. Türkiye’nin güçlenmesini önlemek adına ekonomik olarak bir takım planlar icraya kondu. Ekonomik problemlerin temelinde bu yatıyor. Gayri ahlâkî bir takım yaptırımlara maruz bırakılıyoruz. Türkiye’nin öncelikli hedefi kendisini müdafaa etmek. Stratejik ortak denilen ABD’nin esasında stratejik düşman olduğu net bir şekilde biliniyor. Siyaset üstü bir mesele var şu anda Türkiye’de... Memleket ikiye bölünmüş vaziyette. Pensilvanya milliyetçileri, Tel-Aviv milliyetçileri ve İngiliz milliyetçileri, Müslüman Anadolu’ya karşı bir safta buluştular.
Öcalan’ın Ermeni kökenli olduğundan bahsettiniz. Bundan bir kaç sene önce Washington’da Kürt konferansları yapıldı. Selahattin Demirtaş, Cengiz Çandar vs. bir çok isim katıldı. O dönem Öcalan bir mektup yayınladı. Mektubunda da “Müslüman Kürtlerle Müslüman Türkler bir arada binlerce yıl burayı inşa ettiler...” tarzında bir şey söylüyordu.
O mektup konusunda açıklama getiriyor.

Nedir o açıklama?
“O günün şartları içerisinde öyle icap ediyordu.” diyor.

Fakat son günlerde yine böyle bir mesele tartışılıyor. Öcalan’ın şu anda Kürt hareketi üzerindeki etkisini değerlendirebilir misiniz?
28 Ekim 2013 tarihindeki o toplantı sırasında çözüm süreci devam ediyordu. O toplantıya Türkiye’den bir çok ismin yanı sıra, Obama’nın siyasî başdanışmanı da katılmıştı. Bir de Amerika’daki muhtelif üniversitelerde ders veren Kürt, Türk, Rus, Suriye, Irak, İran kökenli akademisyenler de bu konferansa katıldılar.  O akşam orada ilan edilen manifestoda üç kişinin kellesi istendi. Birincisi Recep Tayyip Erdoğan; çözüm sürecini başlattığı için. İkincisi Mesut Barzani; destek verdiği için. Üçüncüsü de Öcalan; buna “evet” dediği için. Zaten ondan sonra Öcalan’ı bitirdiler. Şimdi bunu güncellemek istiyorlar. Öcalan’ın isminin yeniden gündeme geliyor olması Suriye ile alakalı. Yani bizi de Suriye yapmak için Öcalan onların elinde bir malzeme.

Örgüt üzerinde etkisi var mı peki? Öcalan posterleri var hep ortalıkta?
Onların bu hâlini biraz farklı da olsa Kemalistlerin Mustafa Kemal maskesiyle, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demesine benzetiyorum. “Nasıl olsa Öcalan da İmralı’da...”

Kirli devlet aklının geçmiş yapısı, Öcalan’ı Kürtlere bir kahraman olarak dayattı. Neden? Çünkü Müslüman değildi. Kürtlere kâfir bir lider lazımdı; tıpkı Mustafa Kemal gibi. Mustafa Kemal kâfir olduğu için, Selanik’in Sabatayisti, Yahudisi olduğu için Türklere dayatıldı. Öcalan da Ermeni’ydi. binaenaleyh Türkleri ve Kürtleri, Ermeniler ve Yahudiler üzerinden şekillendirdiler, Türkiye’yi inşa ettiler. Mesela niçin Mesut Barzani bir Kürt lideri figürü olarak istenmiyor? Çünkü Müslüman.

2016’da bir etkinlik olmuştu Başbakanlıkta. Ben de davetliydim. Erbil’de olduğum için katılamadım. Mesut Barzani cephedeydi. Kürdistan İslâmî Birlik Partisi vardı, onu ziyaret etmiştik. Irak Kürtlerinin İslâmî hassasiyeti olan bir televizyonu var. Onu da ziyaret etmiştik. PKK, Süleymaniye’de Talabani’nin kaldığı yerde. Orada hastaneleri var, gelip kalıyorlar. Kurmay heyetleri ve dağdaki militanlar genelde orada. Bazen yaralılarını Fransa’daki, Hollanda’daki, Avrupa’daki hastanelere gönderiyorlar tedavi için. Süleymaniye onlar için bir kaledir. Mesut Barzani, PKK ile çatışan birisi çünkü PKK’nın kendisi kâfir. Kâfir oldukları için Barzani’yi istemiyorlar. Biliyorsunuz Abdusselam Barzani; 1. Abdusselam, Barzan Köyü’nü kuruyor. 2. Abdusselam Mevlana Halid-i Bağdadî hazretlerinden derslidir. Nakşîbendî tarikatına müntesiptir. Molla bir ailedir onlar. Namazında niyazında insanlardır. Bizim HDP’liler ise İslâm düşmanıdır. Bunlar Türkiye’deki Müslüman Kürtleri sekülerleştiren bir projedir.

Bakın Alem-i İslâm’ın bugn gözyaşı içerisinde olduğunu hepimiz görüyoruz. Üzülüyoruz, kahroluyoruz. Coğrafyamız acı ve sızı içerisinde. Çocuklarımız açlıktan ölüyor. Afrika, Sudan, Yemen... Ta Myanmar’dan Cezayir’e kadar, Alem-i İslâm’ın içinde yaşadığı duruma baktığımız zaman, bir Müslüman olarak kahrolmamamız mümkün değil. Peki bizim üzerimizde oynanan bu oyunlara rağmen, bütün bunların proje olduğunu görmüyor muyuz? O kadar saf mıyız biz?

Arap Baharı’nda, Arap-İslâm dünyası gerçekten de hür bir İslâm kıyamı yapacaktı. Fakat premature bir doğum yaptırıldı. Müdahale edildi.

Aktüel siyasete biraz daha girersek; HDP’nin şu anki durumu malum. Peki, bu kadar oyu Müslüman Kürtlerden nasıl alıyor? Özellikle metropollerde?
Metropolleri ve bölge coğrafyasını farklı görüyorum. Eylül ayında ben 25 gün burada kaldım, 28 ilçeyi gezdim. Mart ayında da 11 gün kaldım seçim arefesinde. Eylül’de ayrıldıktan sonra Ak Parti İl Başkanı Bayram Şenocak’la görüştüm. Bir rapor verdi. Dedim ki, “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan siyasî arenada bir sürpriz bekliyorum; fakat metropollerdeki Kürtlere Ak Parti’ye teveccüh edecekleri hususunda güvenmiyorum.” dedim. Bu da tabii Ak Parti’nin yanlışlarından kaynaklanan bir durum. Ak Parti’nin üç kırmızı çizgisinden biri bölgesel milliyetçilik yapmamaktı. Fakat ne hazin ki İstanbul’un 39 ilçesi var ve 39 ilçenin 24’ünde adaylar sadece Karadenizlilerden çıkarıldı.

AK Parti-MHP ittifakına Kürdistan Bölgesi’nde nasıl bakılıyor?
Benim küçük kızım Ak Parti’de siyaset yapıyor. Seçimlerden önce Mahir Ünal’la Hakkari’ye gitmişlerdi aday belirlemek için. Mülakat filan yapıyorlar... Geldi, “baba Hakkarililer bize ne söyledi biliyor musun?” dedi. “Sakın Süleyman Soylu’yu bir yerde belediye başkan adayı göstermeyin. Süleyman Soylu bize lazım.” demişler. Bunu Hakkarili bir Kürt söylüyor bakın. Fakat bir de İstanbul’daki Kürt’ün Süleyman Soylu’ya bakışına gelelim. Asla öyle değil, düşman olarak bakıyor. Neden? Çünkü dili dil değil. Dilden kaynaklı çok sıkıntı var şu anda. Yani agresif bir dil konuşuluyor. Tayyip Erdoğan Türk milliyetçisi değil, Kürt milliyetçisi de değil. Ben Tayyip Erdoğan’ın 45 yıllık arkadaşıyım. Tayyip Erdoğan ümmetçidir. Müslüman’dır. Yanlışları, hataları yok değil. Fakat Tayyip Erdoğan’ın halis muhlis bir Müslüman ve ümmetçi olduğunu ben biliyorum.

1997 yılında yapılan bir panelde Kürdistan kavramını kullandım diye yargılandım. Ben Kürdistan kavramını kültürel anlamda kullandım. Kürdistan kavramını da ilk ortaya atan, Selçuklu sultanı Sultan Sencer’dir. Bunu da dipnot olarak belirtmiş olayım. Yavuz Sultan Selim’in mektuplarında da Kürdistan geçiyor, Kanuni Sultan Süleyman’ın annesine gönderdiği mektuplarda da Kürdistan geçiyor. Mustafa Kemal’de de geçiyor, Tayyip Erdoğan’ın da konuşmalarında Kürdistan geçiyor; ama bugün ben Kürdistan kavramını kabullenmiyorum. Neden? Biz Kürtlerin, Türkiye’deki nüfusu 18-20 milyon. Ağrı’dan Adıyaman’a kadar hepsini Kürt kabul etsen bile 5-6 milyonluk bir nüfus vardır. Peki, İstanbul? Time Dergisi kapak yaptı, “İstanbul Türkiye’nin en büyük Kürt kenti” dedi. Türkler ve Kürtler İslâm davasının sancaktarlığını yapmış iki kavimdir ve onların tam anlamıyla birliği yeniden İslâm dünyasının şahlanışına kapı aralanmasını sağlayacaktır. Kürtler üzerinde oynanan oyunların temel sebebi de budur.

Teşekkür ederiz, vakit ayırdığınız için.
Ben de teşekkür eder, iyi çalışmalar dilerim.

Baran Dergisi 647. Sayı